Psikiyatrik açıdan nikahın önemi

Psikiyatrik açıdan nikahın önemi. Prof. Dr. Orhan Doğan yazdı.Nikah nedir? İnsanların ve tüm canlıların temel amacı varlıklarını denge ve uyum içinde sürdürmektir. Davranışları, etkinlikleri, çabaları temel olarak buna yöneliktir. Denge ve uyum bedenimizin en küçük biriminden, en üst düzeydeki organizmaya kadar her düzeyde sağlanmalıdır. İyi insan olma, uyumlu yaşama, verimli çalışma, üretken olma gibi özelliklerin kazanılması ve sürdürülmesi için yalnız bedenimizin denge ve uyumunun sağlanması yetmez. Bunlar için insanların temel gereksinmelerinin gözden geçirilmesi ve karşılanması gerekir. Bu noktada insanın biyopsikososyal bir bütünlük içinde ele alınması gerekir. Bu yazıda insan çeşitli özellikleriyle bir bütün olarak ele alınacak ve yaşamında nikahın önemi üzerinde durulacaktır. Yazının bütünlüğü açısından kısaca nikahın özelliklerini belirtmek ve sonra önemi üzerinde durmak uygun olacaktır. Nikah tüm dinlerde vardır ve tüm dinler evliliği önerir. Nikah, biçim yönünden farklılık göstermekle birlikte, öz olarak tüm dinlerde aynıdır. Nikahla kurulan evlilik din yönünden kutsal, toplum yönünden önemli bir kurum olarak kabul edilir. Nikah, farklı cinsiyetten iki kişinin kendi iradeleriyle birlikte yaşama kararının tanıklar önünde alınmasını, hukuksal olarak karşılıklı rol ve sorumluluklarını yerine getireceklerini kabul ettiklerini, birbirlerine bağlı (sadık) kalacaklarını ve bu kararlarını yaşadıkları topluma açıkladıklarını gösteren hukuksal bir sözleşmedir. Bu sözleşme tüm dinlerde benzer olmakla birlikte, biçimi dine ve kültüre göre değişiklik gösterebilir. İslamiyette dini nikah ve resmi nikah ayrımı yoktur, nikah tektir. Nikah evliliğin başlangıcı olduğu için, bu konuyu konuşurken, evlilik ve aile kurumu öne çıkmaktadır. Nikahın önemini anlamak ve anlatmak açısından, insanın üç temel yönünden incelemek uygun olacaktır: Bedensel, ruhsal, toplumsal yönler. Burada insanın üç yönünün karşılıklı ve dinamik bir etkileşim içinde olduğu, bu ayrımın yapay olduğu akılda tutulmalıdır. Bedensel yönden nikahın önemi İnsanın denge durumunun sağlanıp sürdürülmesi için yaşamsal önemdeki dürtülerin doyurulması, dürtülerin yarattığı gereksinmelerin giderilmesi gerekir. Bunlar bedenden köken alır: Açlık, susuzluk, acı ve ağrıdan kaçınma, cinsellik. Bunlara havayı ve uykuyu da ekleyebiliriz. Burada konumuzla ilgili olan dürtü cinselliktir. Bunlar yaşamsal önemde dediğimize göre, cinsellik olmadan bir insan yaşayamaz mı? Elbette yaşar. Üremeye yönelik cinsellik tek bir insanın değil, insan türünün sürmesi için gereklidir. Tek bir insan açısından ele alınca, cinsellik fizyolojik bir dürtü, haz almaya yarayan bir araç ve üremeye yönelik bir eylemdir. Nikah, iki insanın birbirine ait olduğunu, başkalarının bu kişilere "yan gözle" bakmaması gerektiğini, birbirlerine karşı rollerinin ve sorumluluklarının olduğunu gösterir. Nikahla kurulan aile kurumu insanların bu gereksinmesini en iyi, en güvenli biçimde karşılar. Evliliğin çeşitli rollerinin (insan türünün sürdürülmesi, bakım ve güvenliğin sağlanması, ruhsal-toplumsal destek, ekonomik işbirliği, toplumsallaşma) arasında sağlıklı cinsel yaşam da vardır. Cinsel yaşamda maddi ve manevi doyum açısından cinsel eşin (partnerin) sevilen, olumlu duygular oluşturan sağlıklı bir kişi olması önemlidir. Günümüzde cinsel yolla bulaşan hastalıkların yaygın olduğu düşünüldüğünde bunun ve tek eşliliğin önemi daha da artmaktadır. Bu açıdan nikah ve evlilik bağı, güvenli cinsel ilişkiyi, sağlıklı toplum yapısını sağlamada önemlidir. Ruhsal yönden nikahın önemi İnsanların denge ve uyum içinde yaşamaları için bazı temel gereksinmelerin karşılanması gerekir. Bu gereksinmeleri A. Maslow belli bir hiyerarşi içinde göstermiştir: Fizyolojik, güvenlik, sevgi ve ait olma, toplumsal statü ve saygı görme, kendini gerçekleştirme. Aile bu hiyerarşik gereksinmeleri karşılayan en iyi ve en güvenli toplumsal kurumdur. Aile, üyelerinin yeme içme gibi fizyolojik gereksinmelerini karşılar. En iyi koşullarda ve dış tehditlere karşı güvenliğini, korunmasını sağlar ve güvenli bir barınak sunar. Konumuzla en çok ilgili olan aşama sevgi ve ait olma gereksinmesidir. Sevgi tüm olumlu duyguları, düşünceleri ve davranışları kapsayan bir çerçeve olarak düşünülebilir. Tüm insanlar sevilmek ister, sevilmeyen kişi olmak istemez. Bu özellik aynı zamanda benliğin (egonun) özsever (narsisistik) emellerinden biridir. Sevilen kişi buna sevgiyle karşılık verir; kendini değerli hisseder, karşısındakine ve giderek tüm dünyaya karşı olumlu duygular besler. Bu durum genel olarak insanlar arasındaki barışı ve mutluluğu da artırır. Sevgi, insanları birlikte davranmaya, paylaşmaya, üretmeye, ürettikleriyle gurur duymaya, bir işe yarama duygusuna da güdüler (motive eder). Sevginin olmadığı bir ortamda yaşamın anlamı olmaz, anarşi ortaya çıkar. Yaşamımızda bu kadar önemli olan sevgi, ailede en üst düzeyde ve en iyi biçimde yaşanır. Nikahla kurulan evlilikte, aile üyeleri birbirini karşılıksız ve hiçbir şey beklemeden sever. Sevgiye sıcaklık, şefkat, yumuşaklık, hoşgörü, anlayışlı olma, içtenlik de eşlik eder. Tüm bunları veren kişi gerçekten hiçbir şey almaz mı? Maddi olarak almadığını söyleyebiliriz, fakat manevi olarak değil. Sevgi gösteren kişi, manevi bir doyum sağlar, haz duyar. Bunun en iyi örneği anne-bebek ilişkisinde görülür. Anne vermeye, bebek almaya hazır durumdadır. Anne bebeğini sevgiyle emzirerek ona hem sütünü, hem de sevgisini verir. Bebek de annesinin sevgisini, sıcaklığını, şefkatini, sütünü alarak hem maddi, hem de manevi doyum sağlar. Böylece ailenin iki üyesi arasındaki sevgi ilişkisi ikisini de mutlu eder. Bazı anneler bebeklerinin emzirirken, bebeklerinin parmağını emer; bu da annenin verirken aynı zamanda aldığının da bir göstergesidir. En temel insan ilişkilerinden olan alma-verme ilişkisi, aile üyeleri arasında hiçbir çıkar beklemeden gerçekleşmiş olur. Tüm insanlar doğumlarından itibaren zaman içinde öğrenmeyle ait olma duygusu ve davranışları geliştirir. İnsanlar bir cinsiyet grubuna aittir, bir ailenin üyesidir, bir sülalenin üyesidir; böyle bir hazır ortama doğar. Bir okulun öğrencisidir, bir arkadaş grubunun üyesidir, bir kentin insanıdır, bir devletin vatandaşıdır, bir mesleğin üyesidir, bir toplumun üyesidir. Ait olma duygusu insanlarda değerli olma, güvenli olma, işe yarar olma duygusu yaratır. Ait olduğu grup gerektiğinde sığınacak bir liman gibidir, en önem liman da ailedir. Tüm insanlar saygı görmeyi, toplumda bir konumunun/yerinin olmasını ister. Bir topluma ait olmayla birlikte saygı görmeyi isteme, onun toplumla ilişkilerine, kişisel ve mesleksel özelliklerine, topluma verdiği katkılara bağlıdır. Aile burada da önemlidir. Çünkü bir kişiyi ilk tanıdığımızda "kimlerden" olduğunu sorarız. Ailesi çevrede "iyi" olarak tanınıyorsa, ilk izlenimimiz "iyi"; "kötü" olarak tanınıyorsa, ilk izlenimimiz "kötü" olacaktır. İlk anda aile kişiye bir toplumsal statü vermektedir. Çocuklar da aileye benzer biçimde bir statü verir. Anne-baba çocuklarının iyi birer insan olduğunu, iyi bir meslek sahibi ve toplumda iyi bir yerinin olduğunu görünce gurur duyar; çocuklarının toplumdaki iyi statüsünü kendileri de yaşar. Sevgi dolu, iyi iletişimin ve anlayışın olduğu bir aile ortamı, bir aile üyesinin yeteneklerini ve kapasitesini en üst düzeyde kullanmasını sağlar. Böylece insanın değerini ve kendine güvenini artıran, onu ve ailesini mutlu eden, topluma da yararlı katkıları olan "kendini gerçekleştirmesi" mümkün olur. Burada sözü edilen özellikler nikahla kurulan evliliklerde görülür. Son kırk yılda görülen "açık evlilik" kavramında ve uygulamasında, nikahla kurulan evliliklerdeki olumlu özelliklerin olmadığı görülmüştür. "Birlikte yaşamak" da benzer sonuçlar doğurmaktadır. Toplumsal yönden nikahın önemi İnsan toplumsal bir varlık olarak yaşamını toplum içinde sürdürmek zorundadır. Denge ve uyum toplumsal yönden de önemli ve gereklidir. Nikah, toplumsal yönden iki kişi arasındaki sözleşmenin topluma duyurulmasıdır. Bu duyuru ile eşler bir kez daha birbirlerine karşı görev ve sorumluluklarını yerine getireceklerini, bu konuda hukukun kurallarına ve toplumsal değer yargılarına göre davranacaklarını, çocukları olunca da onlara karşı görev ve sorumluklarını yerine getireceklerini açıklamış olmaktadır. Bu açıklama, kendilerine ve herkese birbirlerine sadakat göstereceklerine de söz vermektir. Bu biçimde nikaha dayalı bir aile kurmak toplum tarafından da onaylanır ve değer verilir. Toplum bu tür ailenin kutsallığına saygı gösterir. Ailenin toplumsal yönden önemli bir işlevi, çocukların toplumsallaşmasını sağlayan ilk ve en önemli kurum olmasıdır. Çocuklar yaşadıkları toplumun ve onun oluşturduğu kültürün özelliklerini, değer yargılarını, davranış kalıplarını ilk olarak aile ortamında öğrenir. Aile ne kadar uyumlu ve mutluysa, çocuk da o kadar uyumlu ve mutlu yetişir. Ailenin bu işlevine "iyi insan yetiştirmek" de denebilir. Bir aile üyesinin mutlu ve iyi ilişkilerde olması, aileyi de bu yönde etkiler. Ailenin bu özellikleri taşıması doğrudan toplumu etkiler. Ailenin toplumun temel taşı olması, en önemli kurumlardan biri olması bu özellikleriyle doğrudan ilişkilidir. Buraya kadar söylenenler nikahın ve ideal evliliklerin özellikleri olarak görülmelidir. Gerçek yaşamda nikahla kurulan her evliliğin ideal evlilik olmadığını görüyoruz. Nikah, evliliğin temeli ve başlangıcı olmakla birlikte, evliliğin sürmesinin garantisi değildir. Bu evlilikler de boşanmayla sonuçlanabilir, fakat evliliklerdeki küçük sorunların aşılmasında yararlıdır ve boşanmayı güçleştirebilir. Bu açıdan bir emniyet supabı gibi görülebilir. Açık evlilik ve birlikte yaşamak Bu özellikler ve işlevler nikah kıyılan, fakat "açık evlilik" olan ailelerde gerçekleştirilemez mi? Nikah bir "evlilik niyet sözleşmesi"dir. Bu sözleşmeyle çıkarsız sevgi ve saygı, karşılıklı güven, sadakat (duygusal ve cinsel), dayanışma, birbirini ortak geliştirme, iki farklı insanın birlikte yaşama kararı, ortak idealler, ortak gelecek planları (çocuk) açıklanmaktadır. Nikah bir tür yaşam ortaklığı sözleşmesidir. Açık evliliklerde toplumun nikaha dayalı evliliklerde beklediği birçok özellik sağlanamamaktadır. Özellikle sadakat kavramı yoktur. Rastgele cinsel ilişkiler insanlara anlık bir haz verebilir, fakat kalıcı ve uygun bir doyum sağlamaz. Bu ilişkiler sağlık yönünden de risk taşıyabilir. Böyle bir durum yaşam ortaklığını, ortak idealleri geçersiz kılar. Çocuk varsa, sevgisiz ve ilgisiz büyüyebilir; toplumsallaşması uygun olmaz; ruhsal ve toplumsal yönlerden sorunlu olur. Günümüzde bazı kesimlerde "birlikte yaşamak" kavramı vardır. Bu tür ilişkilerde nikah yoktur; dolayısıyla bir sözleşme, görev ve sorumlulukların yerine getirileceği sözü, kalıcı yaşam ortaklığı sözü, en önemlisi sadakat da yoktur. Bu ilişkilerden doğan çocuklar sevgisiz ve ilgisiz büyümekte, ihmal edilmekte, kendilerini bir aileye ait hissetmemekte, mutsuz ve başarısız olmakta, psikiyatrik bozukluklar ve zararlı alışkanlıklar yönünden risk taşımakta ve topluma yük olmaktadır. Birlikte yaşama biçimindeki ilişkilere de bizim toplumumuz onay vermemekte, değersiz görmekte, saygı göstermemektedir. Birlikte yaşamanın ülkemizden çok daha yaygın olduğu Avrupa ülkelerinde yeni nesilde çeşitli sorunların ortaya çıkması toplum bütünlüğüne tehdit oluşturmuştur. Bu nedenle Norveç, Almanya gibi ülkeler önlem almak zorunda kalmıştır. Çünkü mutsuz insan mutsuz aile; mutsuz aile mutsuz toplum demektir. Sonuç İnsanların kendinden hoşnut, içi-dışı bir, güvenli, değerli, başarılı, mutlu, dengeli ve uyumlu olması, iyi ve sıcak bir aile ortamıyla yakından ilişkilidir (bu özellikleri taşıyan kişiler ruhsal yönden sağlıklıdır). Sağlıklı bir aile ortamı ise, üyelerinin birbirlerine çıkarsız sevgi ve saygı bağıyla bağlanmalarına, dayanışma içinde olmalarına, eşlerin sadakat duygusuyla davranmalarına, sıcak ve sevecen bir atmosfer yaratılmasına bağlıdır. Ülkemizde aile kurmaya yuva kurmak da denir. Yuva kavramı sevgiyi, şefkati, sıcaklığı, sevecenliği kapsar. Yuva kurmak ve ailenin işlevlerini başarmak için niyet ve bu niyetin sözleşmeyle açıklanması gerekir. Bunu sağlayan da nikahtır.

Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:09 Nisan 2012

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.