Tennûre Giymiş Ağaçlar ve Kozmik Zikir

Yıllar önce güzel yine böyle güzel bir bahar günüydü.

Dışardaki havanın cezbediciliğine ve baştan çıkarıcılığına rağmen, Hilmi Yavuz Hocanın konferansını dinlemeyi tercih ettim. Hoca büyük bir tevazu ile daha konuşmaya başlar başlamaz ne kadar iyi bir karar verdiğimi anladım.

Dahası “üstat” kelimesinin anlamını da müşahhas olarak karşımda gördüm: Elindeki birkaç not dışında hoca konuşmasını irticalen yaptı. Birçok şiir okudu. Hepsi de ezberden. Dahası en ince nüanslara ve vurgulara dikkat ederek.

En büyük kârım ise yeni bir şairimizi ve onun kozmosla ilgili “derin tasavvurunu” dinlemek oldu. Bir çevreci olarak şairlerimizi daha iyi tanımam gerektiğini anladım.

Evet, Asaf Hâlet Çelebi (1907–1958), modern Türk şiirinin mistik sesi olarak tanınır ama ben onu Hilmi Hoca vasıtasıyla tanıdım. Doğu-batı kültürünü ve özellikle tasavvufu şiir diliyle yoğuran öncü bir şair olduğunu da.

Şiirlerinde sıkça Mevlânâ, Buda, Hallâc-ı Mansûr, Şems gibi metafizik ve sufî figürlere yer veren Çelebi, dili hem felsefî hem de sembolik bir arayışın aracı olarak kullanmış. Onun şiirleri, anlamı sadece okuyarak değil, tıpkı Hilmi Hoca gibi “hissederek ve düşünerek” çözebileceğimiz derunî yolculuklar.

Hilmi Hoca “Sema-ı Mevlâna” şiirini ezberden okumaya başlayınca adeta büyülendim. Hilmi Hoca şiire ve şaire hürmetin derin bir ifadesi olarak, yaşlılığına rağmen kalktı ve şiiri ayakta ezberden okudu. Okuyuşu ve vurguları muhteşemdi. Nefesimizi tutmuş dinliyorduk. Adeta büyülenmiştik. Sinek uçsa duyulabilirdi.
Hele hele “tennûre giymiş ağaçlar” zihnimizde canlı, anlamlı ve dost bir alem tasavvuru canlandırmıştı.

güneşli bağçelerde ağaçlar
'halaka's-semâvâti-ve'lard'h'
yılanlar ney havalarını dinler
tennûre giymiş ağaçlarda

“Sema-ı Mevlâna” şiirini ve gidince tekrar tekrar okudum.
Mevlevîliğin özünü oluşturan sema ritüelini merkezine alarak, doğa, gökyüzü, ağaçlar ve çiçekler gibi sembollerle bezenmiş bir kozmik vecd hâlini anlattığını gördüm.

Şiir, insanın Allah’a yönelişini anlatırken aynı zamanda kâinatın da bir zikir halkası olduğunu sezdiriyor. Canlı bir alem anlayışını vurguluyor.

Bütün kozmos, insanla birlikte semaya durmuş!

Çevre artık sadece hava, su ve topraktan oluşan bir dekor değil, ilahi bir sahne.
Bu niteliğiyle de çevreyi sadece fizikî bir yapı olarak değil, insanın manevi yükselişini yansıtan manevî bir ayna olarak görmemizi sağlıyor.

Şiirde geçen “tennûre giymiş ağaçlar”, doğayı adeta bir dervişe benzetiyor. Bu benzetme hem doğayı ruhani bir canlılık içinde hayal ettiğini, hem de onu bir ibadet hâlinde düşündüğünü gösteriyor.



Ağacın tennûre giymesi, onun bir semazen gibi Allah’a yönelişini, bir nevi zikrini temsil ediyor. Bu bir yandan “her şey Hakk’ı zikreder, her varlık kendi lisanıyla tesbih eder” şeklindeki Kur’ani anlayışı (17:44) hatırlatırken, diğer yandan dünyanın manevi büyüsünü tahrip eden modernliğe de adeta bir reddiyedir.
Max Weber’in ifadesiyle, modernite kozmosla olan ilahi bağımızı kopararak kozmosu ve tabiatı nesnelleştirmiş; böylece de tabiatın sınırsız sömürülmesi ve tüketilmesini meşrulaştırmıştı.

Asaf Çelebi ise kâinata “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O’nu tesbih ederler...” ayetinin penceresinden bakıyor. Bahçelerdeki ağaçlardan bu ilahi musikiyi ve zikri duyuyor ve bizlere de duyuruyor.
Böylece tüm alem canlı ve anlamlı bir varlığa kavuşuyor.

Alem bu niteliğiyle de bize dost oluyor.

Böyle bir alemde yalnızlığa, kimsesizliğe ve gurbete de yer olmadığı aşikar.

Asaf Halet bu canlı alem anlayışı ile Friedrich Nietzsche’de adeta tecessüm etmiş olan “dünyanın temel karakterinin kaos olduğu” anlayışını ve bunun doğal sonucunun da nihilizm ve varoluşsal hayal kırıklığı olduğu görüşünü reddediyordu.

“Ben dönerim, gökler döner” dizesiyle, şair Mevlânâ’nın vecd hâlindeki semâ’sını, kâinatın dönüşüyle bir tutması bu anlamda ne kadar manidar! Dahası büyük ceddi Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde geçen “Her şey dönmektedir” düşüncesiyle örtüşüyor. Adeta bu manevi mirası yeniden ihya ediyor.

Bu tasavvurda, atomdan galaksilere kadar dönen her şey, Allah’ın kudretini ve sanatını yansıtır.

Bizler kozmik bir semâ’nın seyircileriyiz.

Güneşin doğuşu, yıldızların akışı ve rüzgârların esişi O’nun emriyledir ve bir tesbihtir.
Şiirde “ağaç, gül, bahçe, çemen” gibi doğa unsurları, sadece birer süs değildir. Her biri bir canlılık, bir ruh, bir içtenliğin sembolüdür.

Bu unsurlar sanki birer şahit, yol gösteren levhalardırlar. Kozmosun kesreti karşısında şaşırıp kalanları ve koyulmuşları Allah’a yöneltir. Kesrette, vahdeti işaret ederler. Bu işaretleri okuyabilen kaybolmaz; nihilist de olmaz.

Onun için her bir nesne sıratı-ı müstakimin yol levhalarıdır.

“Dinle-, çağır-, gülümse-” fiilleri adeta hem insana hem doğaya yüklenen bir iletişim sorumluluğunu gösterir.
Mevlânâ’nın “Dinle neyden…” diye başlayan Mesnevî’si gibi, burada da şair bir kulak veriş, bir çağrıya yönelme çağrısında bulunur.

Bu şiir, “katı olan her şeyin buharlaştığı” ve “doğanın büyüsünün bozulduğu” günümüz insanı için adeta bir çıkış yolunu işaret eder.

Çevre sorunları olarak gördüğümüz sorunların aslında kendimiz ve kozmosla ilgili tasavvurumuzun bir sonucu olduğunu vurgular.

Doğayı “tüketilecek, kullanılacak ve atılacak” bir nesne değil, bizlere bahşedilmiş ve Allah’a kulluk eden canlı ve anlamlı bir dost, bir arkadaş olarak görür.

Ağaçlar sema eder, yılanlar ney dinler, güneş yolunu kaybeder ama tebessüm eder.

Asaf Halet bu şiiriyle, sadece bir Mevlevî semâsını değil; doğayla bütünleşmiş bir kulluk hâlini dile getiriyor.
Bu semada, insan, içerinde yaşadığı çevre ve evren bir bütün hâlinde, Allah’a yönelmiş.
Bu bir “hâl”dir; kalbin, bedenin ve çevrenin birlikte zikre geçişidir.

Mevlana’nın ifadesiyle “Her şeyde bir ses var, bir ahenk var; ama ancak gönlü temiz olanlar onu duyabilir.”
Günün sonunda, Asaf Halet’in bize sunduğu çerçeveden insana, çevreye ve kozmosa bakabilirsek, insan, çevre ve hayvanlarla olan ilişkilerimizin de farklı olacağını düşünüyorum.
Sevgi ve merhamet temelli bir ilişkiden söz ediyorum.
Bizi ancak sevgi ve merhamet kurtarabilir!

[Hilmi Yavuz Hocaya sağlık, afiyet ve huzur dolu nice yıllar temennisiyle.]

Prof. Dr. İbrahim Özdemir....

 


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:09 Mayıs 2025

© 2025e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.