Âl-i Beyt Mirası ve Üniversitelerin Misyonunu Yeniden Düşünmek

Üsküdar Üniversitesi, 14 Haziran 2025 günü çok önemli bir bilimsel etkinliğe ev sahipliği yapıyor:

Uluslararası “2. Âl-i Beyt Sempozyumu” Bu yılki konu ise “Âl-i Beyt Mirasını Yeniden Düşünmek”. 

Etkinlik İslam dünyasının farklı coğrafyalarından gelen akademisyenleri ve düşünürleri bir araya getiriyor. Türkiye’nin seçkin ilim adamlarının da katılımıyla gerçekleşecek bu etkinlik, sadece tarihî bir mirasın yeniden ele alınması değil, aynı zamanda üniversitelerin toplumsal rolünü yeniden hatırlatan anlamlı bir buluşma olacak.

Bu toplantıya sadece bir akademik sempozyum olarak değil, üniversitenin asli misyonunu yeniden gündeme getiren bir çağrı olarak da bakmak gerekiyor. Zira bugün birçok üniversite, ne yazık ki sadece diplomaya endeksli bir iş bulma kurumu olarak görülüyor. Oysa bu dar bakış, üniversiteleri tarih boyunca yaptığı insan ve toplum inşasındaki gerçek işlevinden uzaklaştırıyor.

Üniversite: Kimlik ve Medeniyetin İnşa Edildiği Yer

Üniversiteler sadece teknik bilgi üreten kurumlar değildir. İnsanı anlama, toplumu çözümleme ve medeniyeti yeniden kurma sorumluluğuyla hareket eden, bir anlamda çağın vicdanı ve aklı olmakla yükümlü kurumlardır. Âl-i Beyt mirasının yeniden düşünülmesi, bu yönüyle yalnızca tarihî bir tartışma değil; aynı zamanda bugüne ve geleceğe dair bir muhasebedir.

Hz. Ali’den Hz. Hüseyin’e, Hz. Zeyneb’ten Hz. Hasan’a kadar Âl-i Beyt, sadece İslam tarihinin önemli şahsiyetleri değildir; aynı zamanda adaletin, ahlakın, irfanın ve vicdanın temsilcileridir. Onların hayatları, bugün genç nesillere ilham olacak derinlikte kimlik ve değer kodları

sunmaktadır. Üniversiteler, bu kodları açığa çıkarmalı, anlamlandırmalı ve yeni nesillere taşımalıdır.

Bu sempozyumun bizlere hatırlattığı önemli bir gerçek daha var: Üniversiteler toplumların sadece aynası değil, aynı zamanda yönlendirici gücüdür. 

Bugünün üniversite öğrencileri yarının karar vericileri, kanaat önderleri ve toplum mimarlarıdır. Dolayısıyla üniversiteler, sadece işgücü piyasasına değil, vicdan, kimlik ve sorumluluk duygusuna sahip bireylerin yetişmesine katkı sunmalıdır.

Âl-i Beyt mirası bu noktada tarihsel bir referans değil, ahlaki ve fikrî bir dayanak olarak değerlendirilmelidir. Zira bu miras, bugünün krizlerini anlamakta ve çözüm üretmekte güçlü bir dayanak olabilir: adaletsizlik, ayrımcılık, toplumsal çürüme, liyakat sorunu ve otoriterleşme gibi meselelere karşı Âl-i Beyt’in adalet, tevazu ve direniş ilkeleri, sadece Müslümanlara değil, tüm insanlığa ışık tutabilecek evrensel değerlerdir.

Ülkemizde ve birçok Müslüman toplumda dinin yaşanışı ciddi bir sorgulama sürecinden geçiyor. Dinin siyasallaştırılması, ticarileştirilmesi ve bazen de sadece bir gösteriş aracı hâline getirilerek içinin boşaltılması, özellikle genç kuşaklarda güven ve inanç krizini derinleştiriyor. Gençler bu çelişkili tablo karşısında deizme, ateizme ya da tam bir ilgisizliğe savrulabiliyor.

Bu kriz yalnızca bireysel bir inanç meselesi değil; toplumsal vicdanı, ortak ahlaki zemini ve medeniyet idealimizi tehdit eden bir gidişattır. Böylesi bir ortamda insanlara sadece neye inanmaları gerektiğini söylemek yeterli değildir. Daha derin bir soru sorulmalıdır: İnanç nasıl yaşanır, temsil edilir ve kişilik haline gelir?

İşte bu noktada, Âl-i Beyt’in ahlaki ve manevi mirası, yeni nesiller için güçlü bir kimlik ve değer kaynağı olarak yeniden düşünülmelidir.

Hz. Ali’nin adalet anlayışı, Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’daki direnişi, Hz. Zeyneb’in zalim karşısındaki cesur sözü ve Hz. Hasan’ın basiretli duruşu; sadece tarihî olaylar değil, bugün hâlâ yankılanan evrensel ahlaki ilkelerdir. 
Bu şahsiyetler, güce boyun eğmeyen bir duruşu, sahici ve içten bir inancı ve hakikat uğruna her türlü bedeli göze alabilen bir kararlılığı temsil eder.

Gençlerin inançlarını, kimliklerini ve değer dünyalarını yeniden inşa etmeleri için bu mirasa ihtiyacımız var. Bunun bir nedeni Âl-i Beyt mirasının sadece geçmişin bir hatırası değil, geleceğe tutulan bir ışık ve umut kaynağı olmasıdır.

Tam da bundan dolayı, “Âl-i Beyt Mirasını Yeniden Düşünmek” sempozyumu, bizlere üniversitelerin asli vazifesini tekrar hatırlatmaktadır: İnsan yetiştirmek, fikir üretmek, değer inşa etmek.

Üsküdar Üniversitesi “üniversitelerin misyonu” ile ilgili tartışmaları yeni bir boyuta taşıyor: Kendi medeniyet birikimimiz ve Âl-i Beyt’ten tevarüs ettiğimiz değerlerin ve bilimin rehberliğinde kimliklerini keşfedecek ve oluşturacak ve geleceği şekillendirecek gençleri yetiştirmek.

Tam da bundan dolayı bir kez daha “üniversiteler sadece diploma vermez” diyoruz. 

Bilgiyle birlikte irfan, meslekle birlikte şahsiyet, unvanla birlikte sorumluluk da kazandırır.
Ve unutmamak gerekir ki, toplumların kaderi, üniversitelerin niteliğiyle yakından ilgilidir.


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:11 Haziran 2025

© 2025e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.