Hak Arama ve Şiddet

Geçmiş asırlara göre zengin ve daha kültürlüyüz, ama daha fazla mutlu değiliz. En büyük savaşlar bu çağda çıktı; en büyük terör eylemleri bu çağda gerçekleşti. Çünkü Batının değerleri, ekonomiyi canlandırmak için tüketimi ve rekabeti alabildiğine teşvik etti. Bu ise, insanları daha çok kazanmaya, daha fazla şeye sahip olmaya, daha çok şey istemeye sevk etti. Böylece, her şeye sahip olmak isteyen, bencil, çıkarcı ve başkalarının haklarına saygı duymayan bir insan modeli gelişti.

Anti-sosyal kişilerin beyninde acıma, pişmanlık, suçluluk duygularının faaliyet gösterdiği alanlarda fonksiyon azalması vardır. Buna karşılık, kin ve öfkelilikle ilgili beyin hücreleri daha işlevseldir. Böyle kişiler suçu normal bir olay gibi işler.

Beyninin böyle alanları iyi çalışmayan bireyler özel yöntemlerle “beyin yıkamaya” maruz kalırsa, sosyal ve politik idealleri için canavarca eylemlere şartlandırılabilirler. Sosyal ve politik ideale inandırılmış anti-sosyal bir kişiden daha tehlikeli bir canlı bomba yoktur. İntikam isteyen, haksızlığa uğradığına inandırılan, sosyal ve politik bir ideale şartlandırılan anti-sosyaller dünyanın geleceğini tehdit etmektedirler.

Ortaçağda Hasan Sabbah haşhaş kullanarak ve beyin yıkama yöntemiyle pek çok insana siyasi cinayetler işletmişti. Birinci Dünya Savaşında 9 milyon, İkinci Dünya Savaşında 15 milyon, Kore savaşında 2 milyon, Çin-Japon savaşında 1 milyon, 93 Türk-Rus savaşında 285 bin kişi ölmüştür. Engizisyon mahkemelerinin kurbanlarının sayısını bilen yok. Kuzey Amerika’da Aztekler “insan değil” denerek yok edildi. Naziler diğer ırkları “yarı maymun” kabul ederek yok etmeye kalktı. Ruslar Ukrayna’da, Sırplar Bosna’da kitlelere karşı acımasız şiddet uyguladı.

Anti-sosyaller: Yalan söyler, ceza almasına sebep olacak eylemlerde pişman olmadan bulunur. Kendisinin veya başkasının güvenliği konusunda umursamazdır. Suçluluk duygusu, vicdan azabı gibi kaygıları yoktur. Gelecek için plan yapmayı sevmez, dürtüsel yaşar. Amacına ulaşmak için kavgacı, sinirli saldırganlığı yöntem olarak seçer. Kafa yorduğu konu menfaat ve zevklerini tatmindir. Başkalarının haklarına saygı duymaz.

Narsisistler: Kendisini çok önemli ve vazgeçilmez hisseder. Başarı ve yeteneklerini abartır. Özel, önemli ve benzeri bulunmaz bir kişi olduğunu düşünür. Eleştiriye öfkeyle karşılık verir. Daima ayrıcalık, özel muamele beklentisi içindedir. Başkalarını anlayamaz ve onların zayıf taraflarını kullanır.  Kafa yorduğu konular başarı, güç, zekâ, güzellik, kusursuz sevgi gibi düşüncelerdir. Çok kıskançtır.

Paranoidler: Dostlarından, iş arkadaşlarından ve diğer insanlardan yersiz yere hemen kuşkulanır. Arkadaşlarının kendisine bağlılığını ve güvenini sık sık sorgular. Her olayda kendisine kötülük yapılabileceği anlamını çıkarır. Aşırı ketum olur, sır vermez. Kin besler, hataları bağışlamayı sevmez. Görmezden gelinmesine karşı öfke besler. Dost ve düşmanını karıştırır. Hep güven bunalımı içindedir. Haksızlığa saldırıyla karşılık verme eğilimindedir.

Her üç kişilik yapısının temel örüntüsünden anlaşılacağı gibi, bu tiplerin, kendilerine yönelen tehditlere ve haksızlıklara karşı şiddete başvurma eğilimleri fazladır.

Machiavelli: İdealist insan, düşünce ve gücü karşı kaşıya getirir. Yeniliği getirmek için ya rica ve yalvarma yolu seçilecek veya güç kullanılacaktır. Rica ve yalvarma ile hiçbir şey başarılamaz.

Hobbes:  İnsan insanın kurdudur.

Darwin: Hayat bir mücadeledir; doğal ayıklanma vardır; kuvvetli olanın ayakta kalabilmesi için zayıf olanı yok etmesi doğrudur.

Marx ve Engels: Şiddet tarihte devrimci bir rol oynar. Bağrında yeni bir toplum (sosyalizm) taşıyan eski toplumun (kapitalizm) ebesi şiddettir. Tarihsel gelişimi harekete geçiren etken sınıf kavgasıdır.

Hitler : Alman ırkı ari ırktır; dünyaya hakim olması için zayıf ırklar yok edilmelidir.

Günümüzde Gandi, Martin Luther King, Mandela gibi şiddete başvurmayı hak aramada ve sorun çözmede yöntem olarak kabul etmeyen değerler yükselmektedir. Bu durum, şiddet kültürünün demokrasi kültürüne değişimi olarak algılanmalıdır.

1. Aşağıdan gelen şiddet: Karşıt görüşlü kişiler ve grupların şiddete yönelmesidir. Açlık, yoksulluk, etnik veya ideolojik nedenlerle başlar. İlkel ve yereldir, iyi örgütlenmemiştir. Eğer şiddetin gerekçeleri çok kuvvetli ise Fransız ve Rus devrimlerindeki gibi örgütlenerek halk hareketi haline gelebilir.

2.Yukarıdan gelen şiddet: Monarşi veya oligarşide hesap verme duygusu yoktur. İnsanlık tarihinde deneme-yanılma yöntemi ile özgürlükçü ve çoğulcu demokrasi düzeyine geliş, toplumsal şiddetin en aza inmesi ile eşdeğerdir. Gerçek demokraside ülkeyi yönetenler, yani devlet, halka karşı hesap vermek durumundadır. Aksi takdirde Saddam Hüseyin, Hitler gibi çağdaş tiranlar ortaya çıkar. Çağdaş tiranların bazı yöntemleri şunlardır:

Akıllı ve nitelikli insanları sindirir veya öldürürler. Toplantılardan rahatsız olurlar; örgütlenme ve eğitim çok kısıtlıdır. Yurttaşlar birbirlerinden kuşkulandırılır. Özel hayat yok edilir. Yapay bir düşman seçip iktidarı sürdürme çabasındadırlar.

Demokrasinin bugün geldiğimiz düzeyi, şiddetin hak arama veya sorun çözme yöntemi olmaması gerektiğini ön şart olarak kabul eder. Özgür ve çoğulcu ortamda fikrine güvenen kişi fikrini ifade edebildiği için şiddete yönelmeyecektir. Fikirler çarpışacak, gerçekler ortaya çıkacaktır. Alternatif fikirlerin, farklı bakış açılarının ve aykırı düşüncelerin ortaya çıkması, toplumun olgunlaşması ve daha az hatâ yapması demektir. Şiddete başvurma öğretisi, yerini şiddete başvurmama öğretisine terk ettiği ölçüde, toplumsal şiddet azalacaktır. Fikrine güvenmediği için şiddete başvuran birey ve gruplar toplumsal itibar görmeyecektir.


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:01 Ocak 2000

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.