Pandemi, İbn Arabi ve Dostluk

COVİD-19 salgını sebebi ile 15 Mart’ta başlayan zorunlu ev hapsimiz devam ediyor. Bu süreçte birçoğumuzun psikolojisi bozuldu.

Dostlarım sayesinde şimdilik iyiyim.
John Ruskin kitaplar için 'bize her an kollarını açan bir dostlar topluluğu’ der.
Ama çoğu insan bu dostlardan habersiz yaşar.
İyi ki mütevazi bir kütüphanem var. (Üç bin kadar kitabımı emekli olunca bir üniversite kütüphanesine bağışladım).
Dostlarım sayesinde mutlu bir hayat yaşadım.
Rahmetli Cemil Meriç’in Bu Ülke kitabını okurken, John Ruskin’le tanışmıştım.
Meriç’in o şiirsel tercümesi ile büyülenmiş; kitapları daha çok sevmiştim. O günden sonra kitaplar en iyi dostlarım ve arkadaşlarım oldu.

Yolculuklarda ve yalnızlıkta hep okuyacak kitaplarım oldu.
Köyde hayvan otlatırken bile torbamda kitap taşıdığımı ve okuduğumu çocukluk arkadaşlarım hatırlattı.
Cemil Meriç’e göre Susam ve Zambaklar Ruskin'in en çok sevilen, en çok okunan kitabı.
Kitaplar için şöyle diyor Ruskin:

"Kendimize dost seçeceğiz. En iyilerini seçmek istiyoruz, ama nerede bulacağız o dostları?
Kaç kişiyi tanıyoruz?
Her istediğimizle tanışabilir miyiz?
Talihimiz yâr olursa, uzaktan görebiliriz büyük bir şairi, sesini duyabilirsek ne devlet...
Bir bakanın odasında on dakika kalmak, kraliçenin bakışlarını bir saniye üzerimize çekmek, ümit edeceğimiz bahtiyarlıkların en büyüğü. Ama hep buna benzer mesut tesadüfler peşindeyizdir.
Yıllarımızı, duygularımızı, kabiliyetlerimizi harcarız bu uğurda. Sayısız zilletlere katlanırız.
Bize her an kollarını açan bir dostlar topluluğundan habersiz yaşarız. İçlerinde hükümdarlar da vardı, devlet adamları da.
Günlerce şikâyet etmeden iltifatlarımızı beklerler.
Ağız açmalarına izin vermeyiz. Filhakika seçiş hürriyetimizin hudutsuz olduğu tek dünya: kitaplar dünyası."


Pandemi günlerinde bu dostlarımdan biri ile olan sohbetimi paylaşmak isterim.
Dün İbn Arabi’yi misafir ettim.
Şaşırmayın lütfen. Dünyaca ünlü ve En Büyük Şeyh olarak bilinen İbn Arabi’den bahsediyorum.
Ruskin haklı.

İbn Arabi kütüphanemde sürekli onu ziyaret etmemi bekler.
Tıpkı Doğunun ve Batının diğer bilge insanlarının beklediği gibi.
İbn Arabi’nin yıllar önce aldığım Marifet ve Hikmet kitabını dün bir kez daha ziyaret ettim.
Mahmut Kanık’ın nefis tercümesi üzerinden sohbetimiz devam etti. Günün nasıl geçtiğini anlamadım bile.

Zaman zaman kitabın Arapçasına müracaat ettim.
İbn Arabi’nin o büyüleyici ve muhteşem ifadelerini bizzat ondan duymak istedim.
Şeyh-i Ekber salgın sebebi bunalmış olduğumu anlamış olmalı ki bana dostlukla ilgili bir şeyler söyledi.
Meğer kendisi de sık sık bu tür ev hapislerini, gönüllü inzivaları yaşamış.
Kendini ve hayatı sorgulamak; her şeyi derinlemesine düşünmek için bir dergâha veya köşeye çekilmiş.
Bazen de evine çekilip; hayatın gürültüsünden kendini korumuş.
Kâinatı ve kendi iç dünyasını keşfe çıkmış.  
İbn Arabi hakikati arama aşkı ile Mekke’ye doğru dönüşü olmayan yolculuğuna çıktığında 30 yaşındaydı.

Ziyaret ettiği her yerde ilim-irfan erbabını sormuş ve onlardan bir şeyler öğrenmiş.
1200 yılında Tunus’a gelir. Burada yaklaşık dokuz ay kalır.
Şeyh Abdulaziz el-Mehdevî ile tanışır. Yanında dokuz ay ikâmet eder.
Dostluğa dönüşen ve İbn Arabi’yi çok etkileyen bu buluşmayı ayrıntılı olarak bize anlatır.
İbn Arabi’nin dostu ile ilgili yaptığı gözlemler ve tanımlamalar ilginç olduğu kadar öğreticidir.
Bir dostun nasıl olması gerektiğinin adeta tanımıdır. Dostlarında gözlemlediği ahlaki erdemleri âlemin ve insanın şahsiyetinin üzerinde yükseldiği “dört temel esas” olarak tanımlar.
Aslında bu nitelikler Kur’an’ın vurguladığı temel ahlaki değerlerdir:
‘Rahat ve güzel bir yaşantı içinde, ruh ve hayal yaşantısı günlerce sürdü. Her birimiz diğerine karşı son derece açık, net, saygılı ve hoşgörülü davranıyorduk.
Benim bir dostum vardı. Onun da bir dostu vardı.
Gerçekten her ikisi de hem çok sadık hem de candan dostlardı.
Onun dostu akıllı, bilgili, kültürlü ve kavrayışlı bir şeyhti.
Onurlu bir kişiliği vardı. Son derece güzel bir ahlâka sahipti. Birçok çalışması vardı.
Ayrıca, güzel dostları vardı. Geceleri durmadan Allah’ı tesbih eder, Kur’an okurdu. “Zamanın çoğunda Allah’ı zikrederdi,” gizli ya da aleni olarak.
Muamelat konularında (insanlarla olan gündelik işlerinde) o bir kahramandı. Halinde insaflı, davranışında ölçülüydü.
Kendi hakkı olan şeyle kendi hakkı olmayan şeylerin arasını iyi ayırt ederdi.’
İbn Arabi’nin Habeşistanlı bir siyahi olan hizmetçisini ‘dost’ olarak tanımlaması ilginç olduğu kadar tasavvufun evrensel kardeşlik anlayışının da iyi bir örneğidir:
‘Benim dostum ise, halis bir ışık, sırf bir nurdu.
Habeşistanlıydı. İsmi Abdullah Bedr’di. Hiç bir kusuru yoktu.
Hakkı tanır ve her şeyi ehline teslim ederdi. Hakkı, eli üzerinde tutardı ve Hakkın sınırını aşmazdı.
“Temyiz derecesi”ne ulaşmıştı ve “sınavda” başarılı olmuştu.
Saf, som altın gibiydi, sözü doğruydu, gerçekti.
Sözünde durur, vaadini tutardı’.
Tunus’ta dokuz ay süren bu birliktelik ömür boyu süren bir dostluğa dönüştü.
İbn Arabi kâinatın kalbi olan Kabe’ye doğru yolculuğuna devam etti.
Mısır ve Kudüs’ü ziyaret etti.

Kudüs’ten sonraki yaklaşık 1500 kilometrelik yolculuğunu Kabe’ye olan hürmetinden yürüyerek yaptı.
Endülüs’ten ayrıldığında 30, Mekke’ye vardığında ise 38 yaşındaydı. Sekiz yıldır yollardaydı. Yolculuk sırasında ya kitaplarından birini okuyor ya da kâinat kitabını okuyor; her ikisinin üzerinde derin tefekkürlere dalıyor ve sürekli yazıyordu.
Bu tefekkürün meyveleri beş yüzü aşın kitap ve binlerce şiir olarak bizlere kaldı.
Otuz yılda tamamlanan otuz yedi ciltlik ünlü kitabı Fütuhat-ı Mekkiyeyi yazmaya Kabe’yi tavaf ederken başladı.

Kitabın mukaddimesinde Tunuslu dostunu ve hizmetçisini unutmadı.
İbn Arabi’nin yolculuğu ömür boyu devam etti. Bir daha memleketi Endülüs’e dönmedi.
Kitaplarını okuduğumuzda bu yolculuklarda karşılaştığı ve dost edindiği kişileri hiçbir zaman unutmadığını anlıyoruz.
Kısaca, bu pandeminin benim için bir faydası hem kütüphanemdeki dostlarımı hem de gerçek hayattaki dostlarımı hatırlamak; aramak ve sormak oldu.
Böyle zamanlarda dostların değeri daha çok anlaşılıyor.
İtiraf edeyim, İbn Arabi dost bakımından da benden çok çok zengin.
Bugün İbn Arabi’den çok şey öğrendim.

Prof.Dr. İbrahim Özdemir


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:19 Mayıs 2020

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.