İnsanları teröre yönelten nefret

Londra'daki evinin huzurlu oturma odasında Sean o'Callaghan, Kenya'da lüks bir alışveriş merkezini basan militanlardan kaçan korku içindeki insanları televizyondan izliyordu... İşte insanları teröre yönelten nefret.

Londra'daki evinin huzurlu oturma odasında Sean o'Callaghan, Kenya'da lüks bir alışveriş merkezini basan militanlardan kaçan korku içindeki insanları televizyondan izliyordu... İşte insanları teröre yönelten nefret.

terorİçeridekilerden bazılarına hangi dinden oldukları sorulmuş, Müslümanlara dokunulmazken gayrimüslimler öldürülmüştü. o esnada o'Callaghan'ın İrlandalı bir hemşerisi başını sallayarak, "Tanrım, bunlar çok sert cihatçılar" dedi. o'Callaghan, "Eskiden biz de aynısını yapardık" diye cevap verdi. 1976'da İrlanda'da Kingsmill katliamı adı verilen bir olay yaşandı. Kuzey İrlanda'daki Country Armagh'da, içinde 12 işçinin olduğu bir kamyoneti durduran silahlı Katolikler, Katolik bir işçiyi serbest bıraktıktan sonra sıraya dizdikleri 11 Protestan'ı teker teker öldürdü. İrlanda Cumhuriyet ordusu'nun (IRA) eski bir militanı olan o'Callaghan, bu tür soğukkanlı cinayetlerin içyüzünü oldukça yakından biliyor. o'Callaghan, 1974'ün güneşli bir Ağustos gününde Kuzey İrlanda'nın omagh kasabasında bir bara girdi. Barın hemen önünde, tezgâha eğilerek elindeki gazetenin at yarışı sayfalarını okuyan ve İrlandalı Katoliklerin davasına ihanet eden azılı bir hain olduğu söylenen bir adamı vurdu. Tabii bu şekilde düz tarihsel paralellikler kurmak aslında çok hatalıdır. Ama son zamanlarda sıkça görülen korkunç katliamlar (onlarca kişinin öldüğü Nairobi'deki saldırı, Suriyeli cihatçıların gözü bağlı tutsakları öldürmesi, Müslüman Kardeşler'in liderlerinden birinin genç kızının Mısırlı bir asker taraf ından öldürülmesi) eski bir soruyu gündeme getiriyor: Hepimizin içinde bir katil mi gizli? Birçok uzmana göre cevap evet. o'Callaghan bunun odaklanmayla ilgili bir şey olduğunu söylüyor ve yakın zamanda verdiği bir röportajda, "o anlarda gördüğünüz şey bir insan değil" diyor. Kadim ölüm yasağını ihlal etmek kolay bir iş değildir. Christopher Browning "Sıradan İnsanlar" adlı kitabında babalar, işadamları ve muslukçular gibi insanlardan kurulu bir Alman polis müfrezesinin Polonya'da binlerce Yahudi'yi öldürürken nasıl zorlandığını anlatır. Birçoğu yakın mesafeden hedefi ıskalar. Anneleri ve çocukları katlettikten sonra ağlayıp kusanlar olur, hâsılı, katil olmak için çok çaba harcarlar. Sosyal psikologlara göre bireysel ahlaki sorumluluğun yerine daha büyük bir amacı koyan otorite ve itaat kültürü, cinayeti men eden ahlaki yasağın zayıflamasına y ol açar. Şiddetin sıradanlaşması ve katilin kendisini gerçek kurban olarak görmesine olanak tanıyan adaletsizlik ve ekonomik zorluklar da aynı etkiyi yapıyor. "İnsan Bile Değil: Neden Başkalarını Alçaltır, Köleleştirir ve Yok Ederiz?" adlı bir kitap yazan Maine'deki New England Üniversitesi'nden Profesör David Livingstone Smith, "Belki de en önemli etken, kurbanların canavarlaştırılması. Düşmanlarınızın insan bi le olmadığını düşünmek zihinsel bir mesafe yaratmanın, onları insan kategorisinden çıkarmanın bir yolu. Bu durum cinayeti hem kabul edilebilir hem de gerekli kılar: Haşereleri ve canavarları öldürmeliyiz" diyor. Kuzey İrlanda'daki Katoliklere hakaret etmek için "taig" sözcüğü yaygın şeki lde kul lanı lırdı. 1968'de çatışmaların başlaması ve evleri bombalanan Katoliklerin fotoğraflarının gazeteleri kaplaması üzerine bir ordu kuran kızgın genç Katolikler için, Protestanlar da "Hun" idi. Massachusetts Üniversitesi Terörizm ve Güvenlik Çalışmaları Merkezi Başkanı John Horgan, bu tür etiketlerin işe yaradığını söylüyor. "Terörizmi Yenmek" adlı kitabında eski militanların deneyimlerini anlatan Horgan, "Yine de vicdanlarıyla boğuşuyorlar. Teröristlerin yaptığı infazlarda kurbanların kafasına kukuleta geçirilmesi rastlantı değil. İnfaz sırasında kurbanın yüzüne bakmak çok zor" diyor. O'Callaghan, 1974'te öldürdüğü o adamın yüzüne bakmaya hiç cesaret edememiş. Gözlerini kapadığında anımsadığı tek şey, ertesi günkü gazetede çıkan bulanık bir fotoğraf. Güneyde yaşadığı kasabaya Belfast'tan gelen sığınmacıların karşılaştığı haksızlıklara öfkelenip 15 yaşında IRA'ya katılan ve evinin yakınındaki kamplarda patlayıcı ve silah eğitimi veren O'Callagha'a göre o dönemlerde kendilerini bir davanın parçası gibi hissediyorlardı. Yaşlılar gençlere, Paskalya'ya denk geldiği için neredeyse kutsal bir özellik kazanan 1916 ayaklanmasını anlatıyordu. O'Callaghan o zamanlar İrlandalı cumhuriyetçilerin Katoliklik ile İrlanda milliyetçiliğini duygusalca birleştirmesinden de hoşlanıyordu. Derken bir gün, patlayıcılarla yakalanınca aldığı 6 aylık hapis cezası onu daha da öfkelendirdi. Mayıs 1974'te gönderildiği Kuzey İrlanda'da bombalama eylemlerine ve soygunlara katıldı. Bir gece, IRA için çalışan Harry White'dan telefonla bir tüyo aldı: IRA çevrelerinde "dönek" bir Katolik ve kraliyet polisinin "işkencecisi" olarak efsaneleşen Peter Flanagan, öğle yemeğini Broderick adlı barda yiyordu. O zaman 19 yaşında olan O'Callaghan bara gidip avını bulunca, gözlerini ve silahını yüzü olmayan bu mavi gömlekli gövdeye çevirdi. Önce elindeki gazete, sonra da gövde bar taburesinden ağır çekimde düştü. Bir ses "Yapma!" diye haykırdı. O an O'Callaghan'ın aklında ninesinin 9 yaşındayken kendisine söylediği bir sözü dönüp durdu: "Bir İngiliz polisini vurursan mezarından çıkarıp bir daha ateş et, çünkü onlara hiç güven olmaz". Ve 10 ile 15 saniye arası bir sürede sekiz kez ateş etti. Yıllar sonra, Peter Flanagan'ın IRA'nın iddia ettiği gibi canavar olmadığını öğrendi. Flanagan silahsızdı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde İngiliz polisleri aleyhine tanıklık yapmış ve muhtemelen hiç kimseye işkence etmemişti. Sonraları İrlanda polisine muhbirlik yapan ve sonunda teslim olarak Flanagan cinayeti dâhil 42 suç işlediğini kabul eden O'Cal laghan, toplam 539 yıl hapse mahkûm oldu. Sekiz yıl yattıktan sonra affedildi ve 1996'da serbest kaldı. Sorumluluğu üstlenmek ve huzura ermek için sanık koruma teklifini reddeden O'Callaghan hislerini oldukça çarpıcı sözlerle dile getirdi: "Tabii asla huzura kavuşamıyorsunuz". O cinayetten önce birçok kişiyi öldüren O'Callaghan, karanlıkta askeri kışlalarda pusu kurmuş, havanla saldırı düzenlemiş ama hiç bu kadar yakından ateş etmemişti. Vurduğu gövdeyi rüyalarında ve bazen de gün ortasında gördüğünü söylüyor. Bugün hala onu en çok rahatsız eden şey, o gün yanındaki Belfastlı kadın şoför Lulu'nun söylediği bir söz. Lulu bara giderken öyle gerginmiş ki, yolunu kaybedip yanlışlıkla tek yönlü bir sokağa girmiş. Hızla kaçtıktan sonra çalıntı arabayı terk ederek güvenli bir yere gidince, Lulu nihayet soluklanıp "Adamın annesi için üzülüyorum" demiş. THE NEW YORK TIMES

Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:22 Ekim 2013Yayınlanma Tarihi:25 Ekim 2013

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.