

Travmanın esiri olmaktan nasıl kurtulursunuz? Psikolojik direnç nasıl geliştirilir? Umutlu yaşamın beyin temelli bilimsel yollarını keşfedin! Modern psikiyatri ve travma sonrası iyileşme üzerine yapılan en çarpıcı analizlerden biri, geçmişe sıkışmış yaşamları özgürlüğe taşıyan bilimsel yöntemlerle buluşuyor. Psikolog Scott Barry Kaufman, “geçmişin mağduru” zihniyetini bırakmanın yollarını anlatıyor. Bu kapsamlı değerlendirme, psikolojik esenlik, beyin sağlığı, travma sonrası büyüme, duygusal farkındalık ve içsel dönüşüm alanlarında etkili, bilimsel ve uygulanabilir öneriler sunuyor.
“Geçmiş değiştirilemez ama onun sizi tanımlamasına izin vermeyin.”
— Scott Barry Kaufman, PhD
Travma sonrası yaşam nasıl şekillenir? Geçmişin kurbanı olmak kader mi, yoksa değiştirilebilir bir inanç mı? Psikolog Scott Barry Kaufman, kurban zihniyetini aşmanın bilimsel, psikolojik ve insani yollarını açıklıyor.
e-Psikiyatri olarak, zorluklarla başa çıkmak, umut geliştirmek ve psikolojik dayanıklılığı artırmak isteyen herkes için bu derinlikli içeriği derledik.
Psikolojik travmalar gerçek, derin ve yıkıcı olabilir. Ancak Scott Barry Kaufman’ın vurguladığı gibi, travmaya maruz kalmak ile kurban zihniyetini sürdürmek aynı şey değildir. Psikiyatrist Edith Eger’in de dediği gibi:
“Kurban edilmek dışarıdan gelir. Kurbanlık ise içeriden.”
Zihinsel olarak takılı kalmak, kişinin yaşamını ve kararlarını pasif hâle getirir. Birçok insan, zorlu bir çocukluk, duygusal ihmal, istismar ya da ani bir kayıp sonrası hayatının kontrolünü kaybeder. Bu noktada devreye “öğrenilmiş çaresizlik” girer.
Psikolog Martin Seligman, 1960’lı yıllarda yaptığı deneylerde hayvanların tekrar eden olumsuzluklar karşısında mücadele etmeyi bırakıp pes ettiğini gösterdi. Bu kavram, insan psikolojisine de uyarlandı. Birçok kişi, hayatının erken dönemlerinde yaşadığı acılar nedeniyle kendini çaresiz, güçsüz ve etkisiz hissediyor. Bu inanç zamanla sabitleniyor ve hayatla aktif ilişki kurma yeteneğimizi zayıflatıyor.
Nörobilimci Lisa Feldman Barrett’a göre, beyin dış dünyayı olduğu gibi yansıtan bir muhabir değil; daha çok, geçmiş deneyimlere dayanarak tahminlerde bulunan bir sistem. Bu da demek oluyor ki:
“Beynimizin söylediği her şey gerçek değil; sadece tahmin.”
Geçmişte istikrarsızlık yaşadıysak, beyin geleceğe dair de sürekli istikrarsızlık öngörür. Tehdit algımız bozulur. Bu da duygusal reaktivitemizi ve hayata karşı duruşumuzu şekillendirir.
Sorumluluk almak, yaşananların suçlusu olmak değildir.
Kaufman bunu şöyle açıklar:
“Bazen bir şeylerden biz sorumluyuzdur çünkü onları değiştirebilecek tek kişi biziz.”
Bizi etkileyen olaylar bizim suçumuz olmayabilir ama onların hayatımıza nasıl yön vereceğine biz karar verebiliriz. Geçmişi silemeyiz; ancak onunla nasıl bir ilişki kuracağımızı biz belirleyebiliriz.
Organizasyon psikoloğu Tasha Eurich, yüksek öz-farkındalığa sahip bireylerin, sorunlarla başa çıkarken “neden” değil “ne” soruları sorduğunu ortaya koyuyor.
- “Neden hep böyleyim?”
- “Ne hissediyorum?”
- “Bu durumu başka nasıl görebilirim?”
Bu tür sorular kişiyi geçmişin bataklığına saplamaz, geleceğe yönlendirir. Duygulara isim vermek, onları yönetmeyi kolaylaştırır. Bilim buna duygusal ayrıntıcılık (emotional granularity) diyor ve araştırmalar, bu beceriye sahip bireylerin daha dayanıklı olduğunu gösteriyor.
Evet.
Klinik psikolog Edith Shiro, travma sonrası sadece eski hâline dönmenin değil, daha güçlü bir versiyona dönüşmenin mümkün olduğunu savunur. Bu sürece “travma sonrası büyüme” denir. Ancak bunun için:
Gerçek niyet gerekir
Kolay kaçış yollarından kaçınılmalıdır
Acı inkâr edilmeden dönüştürülmelidir
Toplum olarak artık travmayı konuşabiliyor olmamız bir kazanım. Ancak bazı psikologlara göre bu durum, kişisel gelişimi engelleyen bir kurbanlık kültürüne dönüşme riski taşıyor.
Sosyal medyada ya da bazı terapötik ortamlar “Sen zaten çok şey yaşadın, hiçbir şey yapmasan da olur” mesajı veriyor. Bu, ilk bakışta şefkatli görünse de kişinin gelişim motivasyonunu zayıflatabiliyor.
“Travma gerçektir. Ama ondan öğrenmek de mümkündür.”
— Scott Barry Kaufman
Yaşanmış acılar inkar edilemez. Ancak o acılara saplanmak, yeni bir hayat kurmanın önünde engel olabilir. Psikolojik dayanıklılık, kendini yeniden kurma cesaretiyle başlar.
Harekete geçmek, şifanın ilk adımıdır.
Bu yazı, geçmişte ne yaşamış olursanız olun, bugünden itibaren farklı bir hayat kurabileceğinizi hatırlatıyor.
Kaynak:https://www.psychologytoday.com/us
Paylaş