Kuantum Mekaniği ve Bilinç İlişkisi

“Gerçek sorunu tanımlayamıyorum, dolayısıyla ortada gerçek bir sorun olduğundan kuşkuluyum. Fakat yine de ortada gerçek bir sorun olmadığından emin değilim.” Amerikalı fizikçi Richard Feynman, evrendeki en küçük nesneleri açıklama amacı güden kuantum fiziğinin meşhur bilmeceleri ve paradoksları hakkında bu sözleri sarf etmişti. Elbette, karmaşık bilinç sorunu hakkında da aynı şeyleri söyleyebilirdi.

Bazı bilim insanları bilincin ne olduğunu anlamış bulunduğumuzu, bazıları ise bilincin bir illüzyondan ibaret olduğunu düşünüyorlar. Fakat çoğu bilim insanı, bilincin nereden geldiğini bile hâlâ anlayamadığımızı düşünüyor.

Bilince dair ezeli soru, bazı araştırmacıları bilinci açıklamak için kuantum fiziğine başvurmaya itti. Bu düşünce daima kuşkuyla karşılandı, ki bu pek şaşırtıcı değil: Bir gizemi açıklamak için, başka bir gizemi kullanmak kulağa pek akıllıca gelmiyor. Fakat böylesi fikirler açıkçası ne saçma, ne de keyfidirler.

Her şeyden önce bu fizikçileri rahatsız etse de, zihin ve bilinç kavramı, kuantum teorisinin ilk dönemlerinde yer almaya çalışıyor gibi görünmektedir. Dahası, kuantum bilgisayarların, sıradan bilgisayarların altından kalkamayacağı işleri yapabileceği öngörülmektedir; bu da bize beyinlerimizin bir şeyleri başarma yollarının, hâlâ yapay zekanın çok daha ötesinde olduğunu hatırlatmaktadır. “Kuantum bilinci” kavramı hâlâ geniş çapta mistik bir alay konusu olarak görülse de, yine de gündemden düşmemektedir.

Kuantum mekaniği, atomların ve atomaltı parçacıkların dünyasını pratik seviyede açıklamak için sahip olduğumuz en iyi kuramdır. Kuantum mekaniğindeki gizemlerden belki de en ünlüsü, bir kuantum deneyinde yer alan parçacıkların bazı özelliklerini ölçmeyi seçmemize veya seçmememize bağlı olarak, deney sonucunun değişebiliyor olduğu gerçeğidir. Bu “gözlemci etkisi”, kuantum teorisinin öncüleri tarafından ilk defa fark edildiğinde, çok derin bir sorunla karşılaştılar. Bu etki, bilimin altında yatan çok temel bir varsayımı çürütüyor gibiydi: Dünyamız nesneldir ve bizden bağımsızdır. Eğer dünyanın davranışı, ona bakıp bakmadığımıza veya nasıl baktığımıza göre değişiyorsa, “gerçeklik” denilen şey gerçekte ne anlama geliyordu?

Bu araştırmacıların bir kısmı, nesnelliğin bir illüzyon olduğu ve bilincin kuantum teorisinde aktif bir rol oynaması gerektiği sonucuna varmak zorunda kaldılar. Diğerleri içinse, bu mantıklı gelmiyordu. Elbette Albert Einstein’ın da üzerinde durduğu gibi, Ay sadece ona baktığımızda var olmuyordu.

Bilinç kuantum mekaniğini etkilesin veya etkilemesin; günümüzde kimi fizikçiler, aslında bilincin kuantum fiziğinden doğuyor olabileceğinden şüpheleniyor. Belki de tıpkı kuantum nesnelerinin aynı anda iki farklı yerde olabilmesi gibi, bir kuantum beyni de iki farklı ayrışık düşünceyi aynı anda barındırıyor olabilirdi. Bu düşünceler birer tahminden ibaret ve belki de kuantum fiziğinin, zihnin işleyişi üzerinde herhangi bir temel rolü olmayabilir. Fakat başka bir şey söz konusu değilse, bu olasılıklar, kuantum teorisinin bizi nasıl tuhaf bir biçimde düşünmeye zorladığını gösteriyor.

BİLİMFİLİ


Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:22 Nisan 2017Yayınlanma Tarihi:21 Nisan 2017

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.