Kendi imajını çizen bakanlar

Coca Cola'yı şaraba tercih eden, resmi yemeklerden 45 dakikada kalkan ve Fransız mutfağının biraz abartıldığını düşünen Fransız bir başkan tekrar seçilebilir mi? İşte kendi imajını çizen başkanlar.

Coca Cola'yı şaraba tercih eden, resmi yemeklerden 45 dakikada kalkan ve Fransız mutfağının biraz abartıldığını düşünen Fransız bir başkan tekrar seçilebilir mi? İşte kendi imajını çizen başkanlar.

Aklınıza ilk gelen cevap, hayırdır. Beşinci Cumhuriyet'in lideri kim olursa olsun, Charles de Gaulle'ün ayak izinden yürümek; dolayısıyla yalnızca devletin değil, yemek ve hayatın iç içe geçtiği "derin Fransa"nın da cisimleşmiş hali olmak gibi kâğıda dökülmemiş, ağır bir sorumluluk üstlenmek durumundadır. Oysa Nicolas Sarkozy, eşi Carla Bruni'nin törpülediği haliyle bile bu bağlantıyı hiçbir zaman kuramadı. Sarkozy, Fransa'nın bilinen imajından ayrı durur. O hızlı konuşan, kozmopolit ve cin gibi bir insan. O Champs Elysées'ye ait görünmekle beraber bir inek veya keçinin belirebileceği herhangi başka bir "champ"ta (tarla) rahatı kaçan bir şehirli gibi. Sınırların ortadan kalktığı şu Twitter çağında ulusal efsaneler ve imajlar belki de geçmişe ait bir şey olmalı. Bir Fransız cumhurbaşkanı neden kırsal kesimle ve çiftlik ürünleriyle arasında bir bağ hissetmek zorunda kalsın ki. Aynı kurallar silsilesi ABD için de geçerli. ABD başkanı neden kel olamaz ve neden Amerikan ulusunun Tanrı vergisi bir misyonu olduğuna inanmak zorunda? Ancak bu kurallar son derece etkili ve siyaset ile akıl arasında büyük bir uçurum var. Bu yıl ikinci defa seçilmek için çabalayan Sarkozy ile Barack Obama'nın bazı ortak sorunları var. Görünürdeki sorunlar yüksek işsizlik, yavaş büyüme, bütçe açığı ve artan eşitsizlik. Daha derindeki sorun ise, iki başkanın da moralleri yükseltecek veya iyi bir geleceğe inandıracak şekilde halkla bir bağ kuramadı. Ulus genelinde ortalama tepkinin somurtkanlık olduğu Fransa'da insanları mutlu geleceğe inandırmak, çözüm konusunda iyimserliğin her zaman mevcut olduğu ABD'ye göre daha zor. Bununla beraber Fransızlar da son yıllarda başkanlarıyla aralarına bir mesafe koydu. Fransa'daki büyük sorun, Sarkozy'ye dönük bir bayağılık algısının olması. ABD'deki sorunsa kayıtsızlık algısı.

KENDİ İMAJINI ÇİZEN BAKANLAR

Bu algıların altında daha köklü önyargılar yatıyor. Fransa'da Sarkozy'yi sonradan görme veya türedi olarak görenler var. ABD'de de Obama'nın bir Müslüman veya Avrupa tarzı bir sosyalist olmasıyla ilgili saçmalıklar, onun gerçekte Afrika kökenli bir Amerikalı olmasından dolayı bazı muhaliflerin hissettiği bastırılmış nefreti yansıtıyor. Fakat pek az kişinin içgüdüsel bir sempati beslediği iki liderle ilgili önemli bir konu var ki, güç şartlarda birçok işin üstesinden geldiklerini onlara karşı içten içe hınç besleyenler bile kabul etmek zorunda. Onlar, sayılı istisnalar dışında, Sarkozy veya Obama'yı sevmiyorlar. Öte yandan, onları kifayetsiz olarak defterden de silemiyorlar. Sarkozy büyük bir direnişle karşılaşmasına rağmen üniversitelerde ve emeklilik sisteminde reform yaptı; Libya'da diktatörlüğün yıkılmasına destek oldu; Fransa'yı NATO'nun komuta kademesine tekrar dâhil ederek Libya harekâtına imkân tanıdı; ABD'yi ve onun çalışma ahlakına samimi hayranlığını açıklayarak ülkeyi felce uğratan tabuları yıktı; ve her şeyden öte, euroyu kurtarması için Almanya'yı yanına alarak Fransa ve Avrupa'yı çöküşün eşiğinden döndürdü. Sarkozy'nin seçim stratejisi, onu Fransa'yla yıkım arasında duran adam olarak tasvir ediyor. Bu biraz abartılı olsa bile onun euro krizindeki olumlu rolü göz ardı edilmemeli. Okyanusun karşı y anında d a O bama, 2 008 buhranının ertesinde ABD'yi ekonomik canlanışın ilk solgun pırıltılarıyla tanıştırdı. Usame bin Ladin'i öldürerek El Kaide'nin karizmatik cazibesine son verdi. Artık kimse kulağa aptalca gelen teröre karşı savaştan söz etmiyor. Obama ülkeyi Irak'tan da çekip çıkardı, Afganistan'dan çıkış sürecini başlattı ve Arap Baharı olarak bilinen, 1989'dan beri en büyük özgürleşme dalgasının arkasında durdu. Amerikan halkıyla bir bağ kuramadı belki, ama icraat yapmadığı anlamına gelmiyor bu. Bu başarılar sevilmeyen iki liderin tekrar seçilmesine yetecek mi? Belki evet, çünkü karşılarında inandırıcı alternatifler yok. Fransa'da sosyalist aday François Hollande, Beşinci Cumhuriyet'ten bir cumhurbaşkanın geleneksel imajına çok daha uygun bir görüntü çiziyor. Doğru okullardan mezun olan ve Fransa'nın ta kalbindeki Norman kökenli burjuva bir aileden gelen Hollande aynı zamanda bir aydın ve kültürlü, iyi bir yazar. Seçimler için zayıfladıysa da kimse iyi yemeklere olan sevgisinden şüphe duymuyor. Gelgelelim, kriz anında sağlam duracak birine de benzemiyor. İnsanlar onun gerçekten liderlik yapabileceğinden emin değil. ABD'deki Cumhuriyetçi adaylara gelince, kesin olan bir şey var ki, hiçbiri seçmeni ikna edecek güçte değil. Ayrıca, Sarkozy'nin mantarlı enginar çorbasına zaafı var ve Obama'nın kırlaşsa bile saçları son derece gür. THE NEW YORK TIMES

Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:27 Şubat 2012

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.