İş hayatında stresle baş etmek hayat kurtarır

İş hayatında karşı karşıya kaldığımız stres faktörlerini ve bunlarla nasıl baş edebileceğinizi biliyor musunuz? Uzmanlar, “iş hayatında stresle baş etmek hayat kurtarır” diyor.

İş hayatında karşı karşıya kaldığımız stres faktörlerini ve bunlarla nasıl baş edebileceğinizi biliyor musunuz? Uzmanlar, “iş hayatında stresle baş etmek hayat kurtarır” diyor.

İş hayatında karşı karşıya kaldığımız stres faktörlerini ve bunlarla nasıl baş edebileceğimizi Uzm. Psk. Yıldız Burkovik PSİKOHAYAT’ın son sayısında değerlendirdi… Stres sözcüğü Latince’de zorluk anlamını taşıyan “stringere” kelimesinden gelir. İş hayatında zorluk ve direnç doğru kullanıldığında büyük bir güç haline gelir. İş dünyasında, önceden yurt dışından gelen alarm sesleri artık Türkiye’de de etkisini bir şekilde gösteriyor. Dolayısıyla bu durum hem işverenleri hem çalışanları hem de o iş ile geçinen aile bireylerini etkiliyor. Ancak bu etki sonucunda açığa çıkan stres ile baş edebilmek gerekir. Çünkü stres ile baş edilemediği takdirde iş kaybı ve yaşam kalitesinde zorlanma süreci başlar. Zorlayıcı bir durum karşısında kaldığımızı düşündüğümüzde bedensel ve duygusal tepkiler verir ve değişime karşı direnç gösteririz. Ancak direncin etkisinin bizde ne gibi izler bıraktığı önemlidir. Düşünün ki çok ağır bir şeyi çekmeye çalıştığınızda vücudunuzda bir zorlanma olur ve hatta yerde sürünerek dahi onu çekmeye çalışırsınız. Bu sebeple bedeninizde ağrılar oluşur. Bu esnada birisinden yardım isteyebiliriz veya bizi gören bir başka kişi yardıma gelir. İşte o zaman yükümüz hafifler ve daha az ağrı hissederiz. Gurur yapıp yardımı reddettiğimizde muhtemelen o ağır yükü de kaybederiz.

STRESİ YENEBİLİRSİNİZ

İşte bu süreçlerde kişilerin liderlik, yardımcılık, paylaşımcılık, empati gibi özelliklere sahip olmaları önemlidir. Sadece bilgi birikimi yeterli değildir, bu bilginin kullanım şekli de önemlidir. Bu, bizim stresin ne kadarını taşıyıp ne kadarını taşıyamayacağımızla da bağlantılıdır.

STRES DOĞRU KULLANILIRSA BİR GÜÇTÜR

Thomas Young isimli bir fizikçiye göre stres, maddenin kendi içinde olan bir güç ya da dirençtir ve stres sözcüğü Latince’de zorluk anlamını taşıyan “stringere” kelimesinden gelir. Zorluk ve direnç aslında her ikisi de doğru kullanıldığında büyük bir güç haline gelir. Strese tepki veren iki sistem vardır. Biri sempatik sinir sistemi diğeri de parasempatik sinir sistemidir. Sempatik sinir sistemi duygularla hareket eder ve fiziksel tepkileri açığa çıkartır. Parasempatik sinir sisteminin de genelde sempatik sinir sistemini dengeleme görevi vardır. Parasempatik sinir sistemi dinlenme anında devreye girer. Parasempatik sinir sistemi vücudun onarım, dinleme, rahatlama, sindirim faaliyetleri açısından önemlidir. Bu sistemin özelliği kendi kendine harekete geçmeyip beyinden emir beklemesidir. Beyne verilen emirler kişinin kendisi tarafından da verilebilir. Artık çağımızda beynin kapasitesini arttırmak, beyne komut göndermek mümkün. Ancak şok, korku, endişe durumları da insan yaşamında son derece önemlidir. Çünkü ruhsal gerilim sonucunda beyin, stres hormonları salgılar. Stres hormonları uzun süre salgılanırsa, beyindeki bilgi akışı bozulur ve hafıza bozuklukları gelişir. Bu nedenle stres ile baş etmeyi kesinlikle öğrenmek gereklidir. Stresli kişi artık bu stresin kendisi için gerekli kısmını alıp gerekmeyeni kendi içinde rahatlıkla yok edebilmek ya da kontrol edebilmektedir.

HER HASTALIĞIN ARDINDA STRES VARDIR

Her hastalığın altına bakıldığında stres ve kaygı daima görülmektedir. Bu nedenle üzüntüleri biriktirmeden bu durumun açığa çıkmasından önce kaygıdan kurtulmak gereklidir. Gerçekte kişilerin yaşadığı stresin yoğunluğu, yaşadıkları olaylara verdikleri anlamla bağlantılıdır. Bu nedenle anlamlandırmaya mutlaka bakılmalı, hangi yüklerin yüklendiği mutlaka çözülmelidir. Stresin çözülmemesi durumunda sempatik sinir sistemine aşırı bir yük binecektir ve bedensel rahatsızlıklar da başgösterecektir. Stres kaynağı farklı olsa da biyolojik tepkiler her zaman aynıdır. Stresten etkilenme, kişilerin beyin güçleri ile ilişkilidir. Beyin gücünü iyi kullananlar kaygıyla daha kolay baş edebilirler. Bunun için bu gücü daha fazla kullanabilmeyi öğrenmek gerekir. Beyin gücümüzü kullanabilmenin yolu öncelikle konsantrasyonu doğru şekilde sağlamaktan geçer. Bunun için ise bedenimiz rahat olmalı, sağlıklı ve düzgün bir şekilde nefes alıp vermeliyiz. Stres faktörü özellikle düşünme ve öğrenmeyi bloke eder. Eğer öğrenme stressiz, huzurlu ve rahat biçimde gerçekleştiyse daha kalıcı olur. Bu nedenle doğru algılama, iyi kavrama, bilginin öğrenilmesini ve kalıcılığını sağlar. İş yaşantısında gelişme süreci çok önemlidir. Kişi , bir işe başladığında kendini sürekli daha da fazla geliştirmelidir. İşverenlerin beklediği genellikle budur. Artık çok ilerleyen teknolojide geride kalınırsa demodelikten ötürü kayıpta olacağının bilincindedir işveren de işçi de. Bu nedenle iş yaşamındaki kişiler daha çok kapsamlı bir iş görüşmesinden geçmektedirler. Beyinlerinin işleyişi, olayları çözme becerileri, alternatif çözümleri görmedeki hızları, karar verme yetileri ile birlikte duygusal tablolarına da bakılmaktadır.

İŞ HAYATINDA DUYGUSAL ZEKA ÇOK ÖNEMLİ

Duygusal zekaya da iş yaşantısında büyük bir ihtiyaç vardır. Duygusal zekası yüksek olan kişilerin empati yeteneği güçlüdür, uzlaştırıcıdırlar. Hedefe yönelik düşünürler, farkındalıkları yüksektir, stresi kolay yönetebilirler, öfkelerini kontrol edebilirler. Sebatkardırlar, ısrar ederler ama neler yapılabilecekleri bilerek ona göre bir ekip ile birlikte ve ekibi de motive ederek çalışıp, ekibin başarısını arttırabilir ve ekibin başarısından ötürü sadece kendilerine pay biçmezler. Dolayısıyla ideal bir yönetici olurlar ve böyle kişiler ideal bir çalışan da olurlar. Aynı zamanda çevreleri tarafından sevilen kişiler haline de gelebilirler. Ancak bazı kişilerin işlerine gelinmediği noktalarda bu kişileri ezmek için mobbing hareketine girişenler de vardır. Ancak duygusal zekası iyi olan bir kişi sosyal zekasını ve genel zekasını da çok iyi kullanabildiği için bu durumu tamamen aşacaktır. Beynin birçok işlevi vardır ve önemli olan insanın beynini çok kapsamlı ve sağlıklı bir şekilde işler halde tutabilmesidir. Mesela vücut geliştiren bir kişi sadece sağ kolunu geliştirse sağ kolunda güçlü adaleli bir görünüm olacak ve diğer kolu güçsüz şekilde görünecektir. Aynı bunun gibi dengesiz çalışmak değil dengeli ve sistemli çalışmak beyni güçlendirir.

BEYNİ KAPSAMLI BİR ŞEKİLDE KULLANMANIN YOLLARI

Rehacom adı verilen rehabilitasyon programında beyin gücünü kapsamlı olarak arttırabilmek mümkündür. Bilgisayarla yapılan egzersizler odaklanmayı, bakış açısını farklı açılardan da değerlendirmeyi, hafızayı kuvvetlendirmeyi sağlamaktadır. Ayrıca Nörobiofeedback tekniği de fayda sağlamaktadır. Kişinin beyin dalgalarını bilgisayarda görmesiyle geriliminin azaltılmasına ve gevşemesine dayalı Neuro-Biofeedback (sinir geribildirimi) ile gevşeme yöntemleri uygulanır. Biofeedback, kişinin stresin bedensel belirtilerine yönelik farkındalığını artırarak bu belirtileri kontrol etmesine, bir anlamda da psikolojik olarak gevşeyip rahatlamayı öğrenmesine yardımcı bir tekniktir. Bu amaçla geliştirilmiş en etkin yöntemlerden biri olan Neuro-Biofeedback’te, bilgisayar ortamında beyin dalgalarının gözlemlenmesi ve kişinin bunları geribildirim aracı olarak kullanması sağlanabilmektedir. Stresi kontrol eden bir kişi kaygı artışına da dur diyebilir, ancak en önemlisi kaygının bu noktaya neden geldiğini ve ana kaynağını görebilmektir. Bazen kaynak kişinin çok yakınında da olabilir. Bu nedenle düşüncenin bozulmasını sağlayan etkileri en aza indirmek gereklidir.

ÖFKE DALGINLIĞA SEBEP OLUYOR

iş yaşantısında öfke son derece zararlıdır. Öfke tüm seçeneklerin görülmesini engeller. Öfke durumunda nefes sistemi farklılaştığından, gerginlikle göğüsten nefes alınca beyne oksijenin yetersiz gitmesiyle yorgunluk ve dalgınlıklar olur. Önemli olan öfkeyi hissettiğimiz anlarda bunu akla uygun hale getirebilmek ve kısa bir zaman için de olsa erteleyebilmektir. Ertelemenin ardından öfkenin niteliğine bakıp çözüm yollarına gitmek gerekir. Kişi çözümü bulamazsa profesyonel bir yardım almalıdır. Kişi bu duygularla birlikteyse çaresizlik hissi de eklendiyse depresyonun açığa çıkması çok doğaldır. Oysa şartlar nasıl olursa olsun mutlaka bir çözüm yolu bulunmaktadır. Ancak depresyon hiç çözümsüz gibi düşündürür her şeyi. Bu noktada yakındaki kişilerin bu durumu fark edip destek olmaları, alternatif çözüm yollarının da olduğunu göstermeleri gerekmektedir. Başa çıkılmaması durumunda mutlaka bir uzmana gönderilmesi sağlanmalıdır. Stresle baş etmek aslında mümkündür, önemli olan stresin artmasına imkan vermemektir. PSİKOHAYAT

Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:18 Temmuz 2012

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.