Bırakın Yaşasınlar

UNESCO gençlik çağını cesaretin çekingenliğe, macera isteğinin rahata üstün geldiği çağ olarak tanımlar.

Tatlı hayaller, idealler, ilk sevgiler, sıkı arkadaşlıklar, uçarılık, haylazlık, gözü karalık bu  dönemin özellikleridir. Coşkulu, çalkantılı, tutkulu, fırtınalı, kanı kaynayan, bunalımlı, öfkeli,çatışmalı, kaygılı, kimliğini arayıp bulmaya çalışan bir bireydir genç.

Bu hızlı büyüme ve gelişme çağında ölümlerin iki nedeni vardır.İntiharlar ve kazalar.

DELİŞMEN BİR KIZDIM

“Görünürde iyi bir çocuktum. Fazla güler, rekabetten çok hoşlanırdım, hırslıydım. Hiç kimseyi düşünmeden hareket ederdim. Şımarık her şeyi bilen, odası çarşamba pazarı gibi dağınık, yalancı sivri dilli, kendini bir şey zanneden yani berbat biriydim. İnsanlarla oynuyordum. Senaristler gibi hain şeyler düşünür büyük keyif alırdım. Yalan ve kötü davranışlarla istediğimi elde etmeye çalışırdım.

Yakın arkadaşlarım kendilerini yönetmemden bıktırıyor ve uzaklaştırıyordum. Annemle ilişkimi de mahvediyordum. Şu anda, benim için en değerli insanları neden incittiğime şaşırıyorum. Annemi çok ağlatırdım, kadıncağız  “Beni kendinden uzaklaştırma” diye ağlardı. Benim cevabım şöyle olurdu “ Doğurmasaydın, yardımına ihtiyacım yok beni rahat bırak” .

Kaba ve sahteydim. Uyuşturucu bağımlısı değildim ama bağımlı olduğum şey nefretti. Acı çekmek çok hoşuma gidiyordu. İstediklerimi elde etmek için her şeyi yapabilirdim. Kimseden talimat almak istemiyordum. İyiliğime söylenen şeye bile karşı çıkıyordum.

En değerli insanlara acı çektiriyor , yalan söylüyor ve saldırıyordum. Sonra pişmanlık ve suçluluk... Düşündüm; aslında başkalarından değil kendimden nefret ediyordum. Başkalarına acı çektirerek bu nefreti gizliyordum.

Bütün bu kaos içinde çıldırmış gibiydim ve bir kutu ilaç içtim. Hiç kimseye faydam yoktu, kendi değersizliğimi de fark etmiştim.

Hastanede gözlerimi açtığımda annem yanımdaydı. Onun yorgun yüzüne ilk kez dikkatlice baktım. Onun gözlerinde kurtulmuş olmamdan duyduğu sevinci gördüm. Söylediğim bütün yalanlara ve yaptıklarıma rağmen hala beni seviyordu. Yüzümdeki saçları yana itiyordu. Saatlerce kucağında ağladım. Böyle berbat ve korkunç şeyler yapan kızını neden hala sevdiğini sordum. Cevabı saf ve dürüstçeydi. “Bilmiyorum”  demişti. Gözyaşları arasında gülümsüyordu. Onu çok zorlamıştım ama çok şanslıydım. Öğrenmek istediğim her şeyi sanki onun yüz ifadesinde saklıydı.Artık değişmeliydim. Bunu anlamıştım."

Anne bu genç delişmen kızına iki büyük hediye vermişti. Birincisi saf, şartsız sevgi yani şefkat, ikincisi geçmişte yaptıklarını affetmek. Bu zevki kızına yaşattığı için onu kazandı ve kurtardı.

Herkes bu genç kız kadar şanslı olmuyor. Eğer anne kızını baskı ve tehditle düzeltmeye çalışsaydı ne olurdu? Kızın eğitimini korku üzerine kursaydı küçük hanım bu itirafları yapamayacak ve ruhsal gelişimini, kişilik özelliklerini tamamlayamayacaktı.

Tutarsız güvensiz insanlara acı çektirmeye devam eden bir birey olarak kendisiyle barışık olmayan bir kişi olarak aramızda dolaşacaktı. Eğer yaşasaydı.

Sevmek, sevilmek, acı çekmek, acı çektirmek, öfke, nefret, uçarılık, tutkular, çalkantılar, çatışmalar, kaygılar bu dönemde doğal duygulardır. Bu duyguları soluyup yaşamak kaçınılmazdır. Bırakın gençler bu duyguları yaşasınlar, duvarların arkasında saklanmasınlar, hayatı yaşayarak öğrensinler.

Anne ve babaların bu dönemde çok müdahalesi ilişkileri daha da bozacaktır. Büyük hata yapmadıkça küçük hatalar yaşanarak öğrenilecektir. Büyüklerin şu üç ilacı kullanmaları şartıyla;

1-Karşılıksız sevgi

2-Zaman ayırarak ilgi

3-Tatlı bir tebessüm, güzel birkaç söz, sevgi dolu bir bakış.

Hiçbir şey anne baba ile çocuk arasındaki ilişkiden daha önemli değildir.

Genç, tutkuların kölesidir, istekleri aşırıdır en küçük engele katlanamaz çünkü hayatı tanımamaktadır.

Genç, yüksek hayaller ve amaçlara sahiptir. Çünkü hayatın tokadını yememiştir.

Genç, gurura ve başarıya paradan daha çok önem verir, çünkü paraya ihtiyacı olmamıştır.

Genç, eli açık ve iyilikseverdir, çünkü kötülükleri tanımamıştır.

Genç, çabuk güvenir ve çabuk bağlanır, çünkü aldatılmamıştır.

Hz. Peygamberin gençlik çağına “Deliliğin bir şubesidir” dediğini unutmayalım.

Büyüklerin görevi çocuklarını yedirip, içirip giydirmek ve okutmakla bitmez. Onlara hayatı tanıtmak ve kişiliklerini iyi yönde geliştirmekte gerekir.


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:01 Ocak 2000

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.