AYNI GEZEGENİN İNSANLARI!

Cumhuriyet Bilim Tkenik eki

Erkek ve kadın birbirine ne kadar yabancı? Bilim artık kadınların Venüs'ten, erkeklerin Mars'tan gelmiş olduğu iddiasını reddediyor.

 


Cinsiyetler arasındaki biyolojik ve zihinsel Farklılıklar konusunda elde edilen son bulguları geçen ay yapılan bir konferansta tartışmaya açan bilim insanları, kadın ve erkek arasındaki farklılıkların düşünüldüğü kadar belirgin olmadığını öne sürüyor.

Geçen yıl kasım ayında Almanya'nın Heidelberg kentinde Avrupa Moleküler Biyoloji Laboratuarı'nda "Cinsiyetler Arasındaki Farklılık" baslığı altında bir konferans düzenlendi. Konferansın onur konuğu ve konuşmacısı New York'taki Rockefeller Üniversitesi'nden nörobiyolog Dnald Pfaff'tı. Bilim insanları cinsiyetler arası farklılıklar konusunda yaşanılan bilgi kirliliğine son vermek amacıyla, son bulguları kamuoyu ile paylaştı.

Bilimsel araştırmaların kamuoyuna sunulma biçimindeki çarpıklıklardan şikâyetçi olan Pfaff ve arkadaşları, kadın ve erkek arasındaki fiziksel farklılığının herkes tarafından kabul edildiğini, ancak sıra davranış ve düşünce tarzlarındaki farklılığa geldiğinde, cinsel politikaların genel tabloyu bulandırmasından yakındı.

BOYOLOGLAR BİLGİ TAZELİYOR!

İlk olarak, cinsiyet farklılıklarının biyolojik kaynağı hakkında bugüne dek bildiklerimizi söyle bir gözden geçirelim:

Yıllardır tüm embriyoların hayata aynı şekilde başladıkları, yani dişi olarak doğdukları varsayımı -default geçerliydi. Daha sonra ilk üç aylık dönemde, kalıtsal olarak Y kromozomuna sahip olan bireylerde, Y kromozomunun üzerindeki sry adı verilen cinsiyeti belirleyen bölge, testislerin gelişimine önayak oluyor, testisler testosteron pompalamaya başlıyor ve bebeğin doğduğu anda dişi olan beyin, erkek beyni haline geliyordu.
Artık bunun böyle olmadığı biliniyor.

Son bulgulara göre "dişiliğe hazırlayan" ve "erkekliğe hazırlayan" genler var ve cinsel farklılıklar bu genler arasındaki hassas dengeye bağlı olarak belirleniyor. Örneğin 2006 yılında İtalya'daki Pavia Üniversitesi'nden Pietro Parma ve meslektaşları r-spondin1 adı verilen bir genin, yumurtalıkların gelişimini başlattığını ve bunun sekteye uğraması durumunda genetik olarak dişi olan bireylerin fiziksel ve psikolojik olarak erkek olarak büyüdüğünü açıklıyordu. Ne var ki bu kişilerin dış cinsel organları tam gelişmiyor ve üretkenlik açısından kısır oluyorlar (Nature genetics, vol 38, p1304). Biyologlar, genlerin dışında, seks hormonları konusundaki görüşlerini de yeniden gözden geçiriyor. Bugüne dek erkeklerde testosteronun, kadınlarda ise östrojenin cinsiyetler arasındaki biyolojik farklılığın belirleyicisi olduğu düşünülüyordu.

Bugün bu görüş hâlâ geçerliliğini korumakla birlikte, hormonların ve genlerin birbirleriyle etkileşim içinde olduğu da artık netlik kazandı. Bu da beyindeki bağlantıların oluşumunda, kısaca davranışlarda, farklılık anlamına gelebiliyor.

 Ayrıca, genler deneyimlerin etkisiyle de değişebiliyor. Bir çocuğun doğumdan hemen sonra maruz kaldığı çevre koşulları, DNA'sının kimyasal yapısında değişiklikler yaratabiliyor. Buna epigenetik değişiklikler adı veriliyor. Gen, gerçek diziliminde bir değişiklik olmamasına karsın, bir dokuda faal veya etkin konumda olabiliyor. Cinsiyeti belirleyen faktörlerin tümünün ve aralarındaki karmaşık etkileşimlerin tespit edilmesiyle birlikte, bilim insanları önemli bir kuram geliştirmiş oluyor. Bu kurama göre, cinsiyetin tayini bir zamanlar düşünüldüğü gibi doğumda tamamlanmıyor. Kadın ve erkek arasındaki farklılıkların şekillenmesinde genler, çevre ile birlikte önemli roller üstleniyorlar. Bunun da izleri en çok beyinde görülüyor. Beynin biçimlenmesi yasam boyu devam eden bir süreç. Simdi pek çok insan, çocuk beyninin cinsel açıdan şekillenmesinde çok kritik dönemlerin yaşandığının farkında.  İnsanlar yetişkin evreye ulaştıklarında, kadın ve erkek beyni arasında çok sayıda yapısal farklılık oluşmuş oluyor. Bunu günümüzün gelişmiş beyin

Görüntüleme cihazlarıyla izlemek olası. Bütün bunlar, kadın ve erkeklerin niçin farklı zihinsel hastalıklara bir diğerinden daha yatkın olduğunu ve öğrenme sorunları karsısında niçin arklı bir direnç gösterdiklerini açıklıyor. Ancak sinir bilimciler, bu yapısal farklılıkların davranışları nasıl etkilediği konusunda çok az şey bildiklerini de gizlemiyor.

HANGİ DAVRANIŞLAR CİNSİYET FARKINI DAHA ÇOK YANSITIYOR?

Psikologlar yıllardır hangi insan davranışlarının cinsiyet farklılıklarını daha iyi yansıttığını
Gösteren bir resim oluşturmaya çalışıyor. Bu çalışmaların sonucunda özelliliklerin hiyerarşisi adı verilen liste oluşturuldu. Pfaff bu tabloda özelliklerin sıralanmasında su kuralın geçerli olduğunu belirtiyor: Doğrudan üreme ile ilgili davranışlardan uzaklaştıkça, cinsiyet farklılığı önemini yitiriyor.

Bunun sonucu olarak da listenin en basında, kişinin üreme sansı ile ilgili cinsel kimlik ve seksüel eğilimin yer alması şaşırtıcı değil. Daha basitte indirgemek gerekirse, kendini erkek olarak değerlendiren insanların çoğu erkek iken, kadın olarak hissedenlerin çoğu ise kadındır. Benzer şekilde, seksüel eslerinin kadın olmasını tercih eden insanların çoğu da erkektir (veya tam tersi). Buraya kadar kimse itiraz etmiyor.

Ancak listenin sonlarına doğru inildikçe empati ve iddiacılık gibi özelliklere sıra geldiğinde tartımsalar bas gösteriyor. Bu tartışmalara son vermenin bir yolu, kadın ve erkek arasındaki psikolojik farklılıkların boyutunu, boy gibi somut bir fiziksel farklılıkla karsılaştırmak en doğru yoldur. Çeşitli davranış farklılıklarının boyutunu göstermesinin yanı sıra bu çözüm, farklılıkların ne anlama geldiği yönünde de tarafsız bir bilgi veriyor.

Görsel deneyimlerine dayanarak, herkes erkeklerin ortalama olarak kadınlardan daha uzun olduğunu kabul eder. Ancak dünya üzerinde yeterli miktarda kısa boylu erkek ve uzun boylu kadın olduğu için boyun tek basına kişinin cinsiyetini tahmin etmeye yetmediğini herkes bilir. Benzer bir mantık davranışsal farklılıklar için de geçerlidir.

Kadın ve erkek arasındaki farklılıkların boy farkının yarısı olduğu alanların basında, saldırganlık, empati, iddiacılık ve algılama yetenekleri geliyor. Listenin iyice alt kısımlarında yer alan sözel akıcılık ve matematiksel kavramlarda, cinsler arasındaki farklılık sanılandan çok küçük; hatta hiç fark yok bile denilebilir. Listenin dibindeki, eskiden genellikle
Cinsiyet ile ilişkilendirilen özelliklerde, -bilgisayar kullanımı, sözel yetenek ve liderlik potansiyeli vb.- ise uygulamada kadın ve erkek arasında en ufak bir fark görülmüyor. Başka bir deyişle, bilim insanlarının çizdiği tabloda cinsiyet farklılıkları gerçek olmakla birlikte, kesin değildir.

Bazı alanlarda erkek, kadının daha iyi olduğu alanlarda kendini gösterirken, kadınlarda bunun tam tersi görülebilir. Bu arada kesin olan, çevresel etmenler üzerinde
insanların etkisinin sanılandan daha fazla olması. Bu da çalışma koşullarının kadınlar için daha cazip hale getirilmesi, okulların ise erkek çocuklar için daha az itici hale getirilmesinin önünü açabilecek bir gelişme.

KARŞITLIĞIN KÖKENİ

Cinsiyetler arasındaki faklılığın evrimsel kökleri, çoğunlukla, karsı cins tarafından çekici bulunan özelliklerin yaygınlaşması olgusunda yatar. İnsanlar arasındaki davranış farklılıkları da benzer bir yol izler. Rekabet olgusunu ele alalım. Erkek erkeğe rekabet,  geleneksel insan topluluklarının %90'ında belirgindir. Amazonlardaki jivaro insanları, savaşçılık yeteneklerine göre ödüllendirilirler.

Bu insanlarda erkeklerin %60'ı tuzaklar, istilalar ve kavgalar nedeniyle yaşamını yitirir. Ancak bir savası kazanan jivaro erkeği için ödül çok caziptir. Sosyal statüsü yükselir, kadınların gözdesi olur çünkü kadınlar bu erkeğin genlerinin çocuklarına geçmesini arzu eder. Columbia'daki Missouri Üniversitesi'nden David Gearry, bu tür bir rekabetin sanayileşmiş toplumlarda da görüldüğünü söylüyor. Bu tür rekabetin sanayileşmiş toplumlarda zenginlik yarısı seklinde kendini gösterdiğini belirten Geary, "Hırs, saldırganlık, beğenilen kadını kapma her yerde aynıdır. Tek fark bu rekabetin ifade edilis seklidir" diyor.

Cinsel seçilim aynı zamanda kadınları da sekilendirir ve cinsler arasında ortaya çıkan bu farklılıklar karşıtlığı da besler.

Kadının çocuğunu 9 ay karnında taşıyıp beslemesi yanında, erkeğin spermlerini mümkün olduğu kadar fazla kadına asılaması çok da bir davranış değildir. Bu da cinsel partner sayısı ve çocuklara yapılan yatırım konularındaki öncelik farklılığını açıklamaya yeter. Ne var ki biyoloji kader değildir. Örneğin bazı kadınlar bazı erkeklerden daha çapkın olabiliyor. Kaliforniya Üniversitesi'nden Monique Borgerrhof Mullderr, bazı ortamlarda tekelsi bir yasam sürdüren kadınlara göre çok esli kadınların üretkenlik açısından daha başarılı olduğunu açıklıyor. Geary ise, yaşamını kendi basına sürdürecek olanaklara sahip kadınların bulunduğu toplumlarda erkeğin zenginliği seçilim açısından çok büyük bir avantaj oluşturmaz. Bu durumda erkek daha az zenginlik ile yetinebilir. Evrim kadın ve erkeklerdeki farklı yetenekleri ve davranışları açıklayabilir ancak belirleyemez.

OYUNCAK HİKÂYESİ

Kız çocuklar bebekleri, erkek çocuklar arabaları niçin tercih eder? Kimi, bunun çocuklara kalıplaşmış rol modelleri yükleyen kültürel etkilerden kaynaklandığını ileri sürüyor. Simdi bir de suna bakalım: Erkek kadife maymunları, çevresel etmenlerin etkisinde kalmadıkları halde arabaları tercih ederken (Evolution and Human Behavior,vol 23, p 467) ve hormonal dengesizlikler yasayan disiler (daha fazla miktarda testosteron salgılayanlar) de arabaları tercih ediyor.

Bunun da oyuncak seçiminde,içgüdüsel bir unsurun etkin olduğunun bir işareti olduğu düşünülüyor.Bu içgüdü, doğumdan sonra sosyalleşme sürecinde güçlenebiliyor. Maryland Üniversitesi'nden Margaret Mc Carthy cinsiyete özgü oyun tercihlerindeki nörobiyolojik etmenleri araştırmış. Sıçanlar üzerinde yürütülen çalışmada, duygusal ve sosyal verileri işlemden geçirmekte kullanılan amigdala adı verilen ikiz beyin bölgesinin,
disi ve erkeklerde farklı bir yapıya sahip olduğu ortaya çıkıyor.

Dişi sıçanlarda glial adı verilen beyin hücrelerinin, bu bölgede %30 ile 50 oranlarında daha fazla olduğu anlaşılıyor. Erkek beyinlerinde ayrıca endokanabinoid moleküllerinin daha yüksek düzeyde olduğu görülüyor. Bu, kanabisin (Hint keneviri) içerdiği aktif bileşimin uyardığı sinirsel devreyi uyaran doğal bir Moleküldür.

Ancak bilim insanları birkaç günlük dişi sıçanlara kanabise benzer bir maddeyi enjekte ettikleri zaman üç gün içinde amigdala' larındaki glial hücrelerin erkeklerle aynı düzeye indiğini gördüler. Bu dişiler, erkek yavruların oynadığı oyunlara benzer oyuncaklarla oynamaya başladılar. Normal dişi sıçanlara göre %30-40 oranında oyuna daha fazla zaman ayıran dişi yavrular, daha gürültücü ve sert oyunları tercih ediyorlardı (Proceedings of he National Academy of Sciences, vol 107,p 20535).

Dişi ve erkek sıçan beyinleri arasındaki temel yapısal farklılıklar insanlarla paralellik taşır. Bilim insanları, memelilerin tümünde benzer sinirsel mekanizmaların bulunduğuna inanıyor. Ancak çocuklarda oyuncak tercihinde benzer bir nörobiyolojinin geçerli olup olmadığını henüz bilinmiyor. Su anda kesin olan, insan davranışlarının büyük ölçüde uyum yeteneğine sahip olması. Bunlara, cinsiyetlere özgü davranışlar gibi oyun da dahil. Mc Carthy, doğumdan önce ve hemen sonraki çevresel etmenlerin kesin belirleyici olmadığına inanıyor.

SORUN ÇIKARMAYA MEYİLLİ YAŞAM

Kadın ve erkek arasında öğrenme zorluğu ve zihinsel hastalıklara yakalanma gibi konularda belirgin Bir farklılık vardır. Erkekler, kızlara göre gelişimsel sorunlara daha meyillidir. Örneğin erkeklerde Asperger Sendromu görülme olasılığı 6-10 kez daha fazladır; dişleksi gibi dil bozuklukları 4 misli fazladır; dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ise iki misli fazladır. Yetiksinler söz konusu olduğunda farklılıklar bu kadar kesin bir çizgiyle ayrılmaz ama yine de arada dramatik farklılıklar vardır.

Majör depresyon kadınlarda daha yaygın; erkekler ise alkol bağımlısı olmaya ve anti sosyal kişilik bozukluğuna daha açıklar İki kutuplu bozukluk ve şizofreni gibi hastalıklarda ortaya çıkış sıklığı bakımından bir fark görülmese bile hastalığın balsama yası ve semptomların ortaya çıkısı bakımından fark görülür. Cambridge Üniversitesi'nde cinsiyetler arasındaki gelişim farklılıklarını araştıran Melliisa Hines, bu farklılıkların, kadın ve erkek beyinlerindeki farklı bağlanma sekilerlinden kaynaklandığını düşünüyor.

Örneğin korku ve saldırganlık gibi duyguları işlemden geçiren amigdalanın erkeklerde daha büyük, bellek için kritik bir rol üstlenen hipokampusun ise kadınlarda daha büyük olduğu biliniyor. Bu gibi beyin farklılıklarının genlerin, hormonların ve çevrenin ortak etkisi ile şekillendiğini belirten Hines, "Bütün bunlar bir araya gelince nihai farklılıklar ortaya  çıkıyor" diyor.


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:01 Nisan 2011

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.