Yıldızlar, Altın, Böcekler ve biz

1929'da Harvard Üniversitesi'nden gökbilimci Harlow Shapley, "Kendilerine insan diyen biz organik varlıkların malzemesi yıldızlarla aynı" diye açıklamıştı.

1929'da Harvard Üniversitesi'nden gökbilimci Harlow Shapley, "Kendilerine insan diyen biz organik varlıkların malzemesi yıldızlarla aynı" diye açıklamıştı.

yildizYıldızların nasıl parladığını bile kimsenin bilmediği bir zaman için bu, olağanüstü bir tespitti. Bizi meydana getiren atomlarla yıldızlardaki atomların aynı olduğu, hatta bunların bizzat yıldızlarda imal edildiği ancak 30 yıl sonra, Geoffrey ve Margaret Burbidge ile William Fowler ve Fred Hoyle'un kaleme aldığı klasikleşmiş makaleyle ortaya konacaktı. Hidrojen ve helyum gibi temel elementlerden başlayarak demir, oksijen, karbon ve azot gibi daha yoğun maddeler, termonükleer tepkime silsilelerinde oluşuyor ve yıldızlar ölüm anında birer süpernova olarak son bir termonükleer çılgınlıkla infilak ettiği zaman uzaya saçılıyorlar. Bunları hatırlamama neden olan şey, son zamanlarda rastladığım birkaç haberdi. Haberlerden biri Samanyolu'nun ışığıyla yön tayin ettikleri düşünülen bokböcekleriyle ilgiliydi. Diğeri de gökbilimcilerin Temmuz'da yaptıkları bir açıklamaydı. Bu açıklamada, altının evrendeki varlığı, gama ışını patlaması olarak bilinen bir olaya dayandırılıyordu. Massachusetts'teki Harvard- Smithsonian Astrofizik Merkezi'nden Edo Berger, gama ışını patlamasının 20 Ay'ın kütlesine eşit miktarda altın üretmiş olabileceğini belirtiyor. Nötron yıldızları büyük infilakların bir sonucudur. Bu süpernova patlamaları öyle şiddetli olabiliyor ki, atomların arasındaki boşluğu alıp Güneş'ten büyük bir kütleyi 32 kilometre çapında nötronlardan oluşan bir top halinde sıkıştırabiliyor. Oluşan yapıya da nötron yıldızı deniyor. İki nötron yıldızı birbirinin yörüngesine girerse çarpışabiliyor. Bu da evrendeki elementler yelpazesini genişleten ikinci bir kozmik oyun. Nitekim Berger, evrendeki tüm altının nötron yıldızı çarpışmalarıyla meydana gelmiş olabileceğini belirtiyor. Bu da bizi burun kıvırdığımız bokböceğine getiriyor. Kendinden büyük hayvanların dışkılarıyla beslenen bu yaratıkların bir sorunu var. Bir bokböceği bir parça dışkı bulup onun bir bölümünü top haline getirdikten sonra, diğer böceklerden korunmak için onu oradan çıkarmak, düz bir hatta yuvarlayarak dışkının kaynağından uzaklaştırmak zorunda. Bunu aysız gecelerde bile nasıl yaptıklarıysa bir muamma. Fakat İsveç ve Güney Afrikalılardan oluşan bir araştırmacı grubu Ocak'ta, Afrika bokböceklerinin Samanyolu'ndan yararlanıyor olabileceğini bildirdi. Araştırmacılar böceklerin gökyüzünü veya yıldızları görmelerini engellediklerinde onların amaçsızca dolaştıklarını fark etmiş. Oysa yıldızlı bir gökyüzü yollarını bulmalarına yetiyormuş. Küçükle büyük, iç uzayla dış uzay arasında daha güzel ve mütevazı bir bağ düşünemiyorum. Eski Mısırlılar atıktan hayat çıkaran bokböceklerini kutsal görürdü. Bu böcekler ölüm ve yaşam arasındaki ebedi döngünün simgesiydi. Onların temsilleri muska olarak kullanılırdı. Ve şu tesadüfe bakın ki, yeniden dönüşümü ifade eden bu muskalar bazen altından yapılırdı. THE NEW YORK TIMES

Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:22 Ağustos 2013Yayınlanma Tarihi:24 Ağustos 2013

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.