Yaşam tarzı korkusuna bir örnek daha

Seçim öncesi "Oy verme davranışı"nı etkileyen önemli konulardan birisi yaşam tarzı korkularıdır. "Endişeli modernler"le "Ötekileştirilmiş muhafazakarlar" oy kararı vermeden önce zihin haritalarında hangi kalıp düşünce ile hareket ediyor? Kritik soru bu. Birinci kalıp yargı "Bu dinciler devleti ele geçirirse bize hayat hakkı tanımazlar" İkinci kalıp yargı "Bu laikçiler iktidara gelirlerse ezan tekrar Türkçeleşir ve çocuğumuza dinimizi de öğretemeyiz." Bu kalıp yargılar nedeniyle güncel sosyokültürel yaşamda Türk muhafazakarlar  dünya solu paralelinde özgürlüğü savunuyorlar ve Türk modernler dünya sağı üstünde  yasakçılığı savunuyorlar. Dünya siyasetçileri bunu bilmedikleri için "Korku Cumhuriyeti"mizi çözemiyorlar. Sosyal medyanın etkin olduğu günümüzde yasakçılığı savunanlar gittikçe marjinalleşiyorlar  ancak doğu toplumu olmamız ve doğu despotizminin etkisinden kurtulamamamız nedeniyle değişim yavaş gelişiyor. Korkuları gidermenin yolu güven oluşturmaktır. Güven oluşmasının yöntemi açıklık ve içtenlikten geçer. Baskıcılığı, totaliter ve otoriter uygulamaları benimseyip benimsemediğimizi önce kendimize sormalıyız. Birinci bariyer; kurulu düzenin resmi ideoloji ile destekleniyor olması. Resmi ideolojinin devletçiliği ve ulusçuluğu doktrin olmaktan çıkmış sadece siyasal bir söylem olarak kalmıştır. Siyaseten getirisi azalması ile sönme eğilimine girmiştir. Bugün en tutucu devlet partisi bile daha çok özgürlük vaat ediyor. Askerle arasına mesafe koymak ihtiyacı hissetti. İkinci bariyer; eğitim sistemimizin "Türk şovenizmi"ni beslemesi. Bunun çözümü eğitim sistemimizi çoğulculuğu savunan AB standartlarına çıkarma konusundaki süreci hızlandırmaktan başka yol yok. Türkçülüğe tanrısal bir statü veren eğitim sistemi yetişen gençlerin yanlış kodlanmasına  neden olduğunu görmemiz gerekir. Kendi ırkını üstün görme zihinsel kodu taşıyan bir insanın ayrımcılık yapması doğaldır. Ayrımcılığı olduğu yerde adalet olmaz. Adaletin olmadığı yerde korku artar güven azalır. Sonuçta toplumsal barış ve huzur zarar görür. Üçüncü bariyer; inanç sistemimiz karşıt görüşü savunanların dile getirdiği "Kur'an özgürlükçülüğe karşıdır" algısının netleşmemesidir. " Çağımızda Kur'an-ı Kerim'e en uygun adaleti sağlama yönteminin demokrasi olduğu" görüşünün kanaat önderlerince yüksek sesle dile getirilmesi ile bu psikolojik bariyer de aşılır. Dördüncü bariyer; "Resmi ideolojini yaşam tarzını bireylerin tercihlerine bırakmaması gerçeği"dir. Bunun için toplumun bütün renklerinin temsil edilmesi gereken TBMM'de başörtüsü krizi yaşanıp duruyor. Bugün dünyanın geldiği nokta 1930'lardan çok farklıdır. Hem toplum hem de siyasetçiler yeni modernizm tezini yüksek sesle "Yaşam tarzının bireylerin tercihlerine bırakılması gerçeğini" rahatlıkla savunabilirler. Günümüzde konuşmasını bilen temsil kabiliyeti olan başörtülülerin kamuoyu önünde olması önyargıları dağıtıcı etki yapıyor keşke Sayıştay üyesi hanım efendi telaşlanıp 23 Nisan töreni için bulunduğu TBMM bürokrat locasını terk etmeseydi. TBMM'de Sayıştay üyesi hanımefendinin telaşla locayı terkederek düştüğü pozisyon Türkiye için tartışılmalıdır. Dünya'nın gelişmiş hiçbir yerinde bir kadına bu saygısızlık yapılmazdı. Bu saygısızlığın nedeni siyasi değildi  muhtemelen ilgililerin korkusu idi. Bu sebeple Türkiye'nin böyle garipliklerden kurtulmasının zamanı çoktan geldi. Türkiye'de algılar farklı olgular farklı. Birlikte yaşama bilinci oluşması için diyaloğun artması kalıp yargıların dağılmasına götüren en önemli süreçtir. Diyalog samimiyet sınırları içinde gelişmezse yani oturup siyasetçiler sahil kentlerinden oy almak için onlarla alışılmışın dışında 'kafayı çekerlerse veya camiye giderlerse' yanlış yaparlar. Diyalog samimiyet sınırlarının dışına çıktığında yine güven oluşamaz. Takiyye iddiaları inandırıcı olmaya başlar. Dünyanın gidişinde  "Eleştirilebilirlik, özgürlükçülük, çoğulculuk ve katılımcılık" en geçerli değerlerdir. Bu değerlerin benimsendiğine dair samimi inancın yaygınlaşması önümüzdeki en etkili yol olarak gözüküyor. Değerler üzerinden siyaset  korkuların dağılmasında geçerli bir yöntemdir. Demokrasinin aileden başladığını savunan içtenlik içeren olumlu algı oluşturan  pozitif propaganda  bin defa yemin etmekten daha etkilidir. KAYNAK: Haber7

Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:14 Temmuz 2015Yayınlanma Tarihi:25 Nisan 2011

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.