Yalnızlığı yeni adı!

"Solo yasam, keyfe göre yaşamak ve sorumluktan kaçıştır"

"Solo yasam, keyfe göre yaşamak ve sorumluktan kaçıştır"

yalznizlikYalnız yaşam tarzını tercih eden insanlara toplum tarafından önyargıyla yaklaşılırdı bir zamanlar. Artık yalnız yaşama fikri rahatsız edici bir resim çizmiyor zihinlerde hatta bazı yönleriyle özendirilmeye bile çalışılıyor. "Solo yaşam" gibi özgürlüğe vurgu yapan özel bir ifadenin kullanılması bile arka plandaki niyeti ortaya koyuyor adeta. Solo yaşamın hangi dinamikler üzerinde yükseldiği ve toplumsal sonuçları hakkında Doç. Dr. Ebülfez Süleymanlı'yla görüştük. Sosyolog bakış açısıyla solo yaşamı değerlendiren Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Süleymanlı'ya göre, solo yaşam ne kadar parlatılmaya çalışılsa da keyfe göre yaşamak ve sorumluktan kaçışı ifade ediyor. Sizce "solo yaşam" kavramı neyi ifade ediyor? Solo yaşam kavramı ilk kez Alman asıllı ABD'Iİ sosyoloji profesörü Eric Klinenberg tarafından ortaya atıldı. Klinenberg 2012 yılında yayımlanan "Going Solo" isimli kitabında insanın aile dışında yalnız yaşama eğiliminin uygarlığın yeni bir aşaması olduğunu dile getirdi. O, bu şekilde aile kavramının giderek tarih olduğunu ve bu durumun hem kaçılmaz, hem de olumlu anlamda ileriye dönük bir süreç olduğunu iddia ediyor. Batılı ülkelerde Klinenberg'in bu kuramı çok popüler. Hatta bu ülkelerde insanları yalnız yaşama alıştıran özel kurslar da açılmış durumda. Bu kurslarda insanları yalnız yaşamanın can sıkılması ve depresyon gibi muhtemel yan etkilerinden koruyacak yöntemler anlatılıyor. Bu trendi savunan insanların temel gerekçesi şu ki, modern insan yalnız yaşadığında kendisine ve kariyerine daha fazla yatırımda bulunabilecektir. Aksi taktirde aile, eş, çocuk ve onların günlük sorunları ve sıkıntıları insanı gerçek hedeften uzaklaştırmaktadır. Yapılan araştırmalar son 50 yılda dünyada, özellikle de gelişmiş Batılı ülkelerde yalnız yaşayanların sayısının hızla arttığını, insanların artık mecburiyetten değil kendi tercihleri dolayısıyla yalnız yaşadıklarını ortaya koyuyor. Doç. Dr. Ebülfez Süleymanlı İstatistiklere bakıldığında Türkiye'de de yalnız yaşayanların sayısında çarpıcı bir artış gözleniyor. Daha önce en çok 65 yaş üstü kişilerde gözlenen yalnız yaşama, giderek daha genç yaştakileri de içine almaya başladı. Özellikle evlilik çağında olan yaş grupları arasında bu trendin ağırlık kazanması gelecek adına endişe verici.  Solo Yaşamın Tercih Edilmesinin Sebepleri Neler Olabilir? Bunun sebepleri arasında ilk sırada aşın bireyciliği gösterebiliriz. Bu bağlamda Fransız Sosyolog Jean-Claude Kaufmann'ın yaklaşımı çok çarpıcı. O, 20. yüzyılda aile hayatından yalnız yaşama doğru yaşanan kaymayı, "Bireyselliğin dayanılamaz yükselişi" olarak yorumluyor. Rahatlığı, lüksü ruhsal ve zihinsel açıdan benimsemiş, başka birisine tahammül etmek istemeyen yeniçağ insanı birçok sorunla uğraşmak ve birine bağımlı kalmak yerine kendi başınalığı, solo olmayı seçiyor. Bu bağlamda solo yaşam, her ne kadar bu kavramın mucidi Klinenberg tersini iddia etse de, başkasının sorumluluğunu almadan, keyfe göre yaşamak, kaba bir ifadeyle sorumluktan kaçış gibi de nitelendirebilir. Öte yandan sosyal ve ekonomik şartlar da bireyleri bu yönde bir eğilime itmekte. Ekonomik anlamda bağımsız ve iyi kariyer sahibi olan bireylerin, solo yaşamı daha fazla tercih ettikleri gözlemleniyor. Ekonomik refah düzeyinin daha yüksek olduğu İskandinav ülkelerinde yalnız yaşayanların oranının çok yüksek olması, bu argümana destek verir nitelikte. Burada kentleşmenin, özellikle metropol yaşamının etkisinin gözardı edilmemesi gerekiyor. Kentli insan hızlı yaşam temposu ve geçim sıkıntısı nedeniyle zamanla yarışıyor. Boş zaman, insanın insana ayıracağı zaman son derece kısıtlı. Kentin kalabalığından ve stresinden yorgun düşen birey yalnız kalmayı tercih edebiliyor. Burada teknolojinin etkisinden bahsedilebilir mi? Evet teknolojinin rolünün de bu süreçte etkili olduğuna değinmek gerek. Nitekim, insanı daha ileri bir yaşam biçimine taşıması beklenen teknoloji, maalesef realitede biraz da insanların yanlış tutumlarından dolayı iletişim kapasitesini daraltmakta, yalnızlık duygusunun derinleşmesine neden olmaktadır. Bilgisayar, televizyon, cep telefonları gibi zaman öğüten aygıtların yanı sıra sosyal medyanın yaygın kullanımı, aldatıcı sosyal bir ilişki ağı görüntüsü oluşturarak, yalnız yaşamayı tetikliyor. Yine aşırı sosyal medya ve internet bağımlılığının, evli çiftler arasında bile "solo yaşam" tarzı bir ilişki türünü meydana getirmesi, yani aynı evin içinde bireylerin yalnız kalmasına sebebiyet vermesi, sorunun bir başka boyutunu oluşturuyor. Öte yandan örnek aile modelinin azalması, boşanma oranında son dönemler gözlenen ciddi artışlar, aile içinde güven ve sadakat duygusunun giderek azalması da solo yaşam trendinin artmasının etkenlerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim evlilik çağında olan birey bütün bu olumsuzlukları göz önünde bulundurarak solo yaşamı pekala evliliğe tercih edebiliyor. Aynı nedenlerden dolayı daha önce başarısız bir evlilik yaşamış bireyler, ikinci kez evliliği düşünmeyerek "solo" kalmayı yeğliyor. Daha fazla kar etmek için sürekli tüketimi destekleyen çağdaş kapitalist sistemin de bu trendi desteklediğini ve tetiklediğini altını çizerek belirtmemiz gerekir. Zira bekar yaşayanların sayısının artması, hane sayılarının da artmasına yol açtığı için tüketimle doğrudan ilişkili. Hane sayısı ne kadar fazla ise tüketim de o kadar artıyor. Araştırmalar, yalnız yaşayanların daha çok harcadığını gösteriyor. Bu sistemin çarkı haline gelmiş medyada da bu yaşam biçimini teşvik eden yeteri kadar malzeme göze çarpıyor. Reklamlarda bile bu trendi teşvik eden bir sürü söylemle karşılaşıyoruz: "Yalnız tatil yapmanın dayanılmaz keyfi", "Solo yaşamı tercih edenler için 'pop'/cozy' ve 'modern' konseptinde stüdyo daireler" vs. Yalnızlık trendini teşvik eden televizyon dizileri ise bu işin tuzu biberi olmuş durumda. Yalnız yaşamanın dezavantajları nelerdir? Bir kere yalnızlık, insanın fıtratına ters. İnsanın her noktada sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için mutlaka diğer insanlarla etkileşim içinde olması, her şeyden önemlisi aile kurarak yaşamını bu ortamda sürdürmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, yalnız yaşam yıkıcı bir kısır döngüye yol açar ve yalnızlık arttıkça birey bir dizi ruhsal ve fiziksel sorunlar yaşamaya başlar. Nitekim "solo yaşam" tarzının çok yaygın olduğu Batılı ülkelerde yapılan birçok araştırma, yalnız yaşayan bireylerin hastalıklara karşı daha savunmasız olduğunu ortaya koymuştur. Sosyal açıdan yalnız kalan birey; düşük benlik saygısı, depresyon, utangaçlık, kaygı, gerginlik, nevrotiklik ve içe dönüklük gibi sonuçlarla baş etmek zorunda kalır. Yalnızlığın meydana getirdiği sorunlar yaşlılık döneminde daha fazla kendini hissettiriyor. Bu bağlamda yalnız yaşayan yaşlı insanların en büyük kaygısı: "Ben ölürsem ne olacak?" Yurtdışında çok örneği görüldü, kişi ölüyor, cesedi kokmaya başladıktan sonra ya da ödenmeyen faturaların fark edilmesi üzerine ne yazık ki öldüğü anlaşılıyor. En önemli etki ise mutsuzluk. Yalnız insanlar her ne kadar aşırı benlik kaygısından dolayı bunu itiraf etmeye zorlansalar dahi, diğerlerine oranla kendilerini daha fazla mutsuz hissetmektedirler. Solo yaşamın yaygınlaşması ne tür sonuçlar doğurur? Solo yaşamın yaygınlaşması, evlenme oranlarında azalmaları ve nüfus kompozisyonunda ciddi sorunları beraberinde getirmektedir. Özellikle gençlerin, yalnız yaşamayı bir ayrışma ve başarı hikayesi olarak görmeleri çok tehlikeli. Bu durum genç nüfus aleyhine bir dengesizliğin oluşması ve nüfusun yaşlanması tehlikesini içermektedir. Buna bağlı olarak sosyal güvenlik sisteminde ciddi sorunlar yaşanabilir. Nitekim bu durumun yaygın olduğu ülkelerde buna karşı bir takım önlemler alınmaya başlanmış bile. Almanya, Rusya, İsveç gibi ülkelerde çocuk sahibi olanlara bazı haklar tanınması, maddi imkanlar sunulması söz konusu. Diğer Avrupa devletlerinde sosyal yardım ve muafiyetler uygulanmakta. Slovakya gibi çocuksuzların vergi yükünü artırmayı düşünenler de mevcut. Öte yandan solo yaşamın yaygınlaşması ahlaki bir takım sorunların da yaşanmasına sebebiyet vermekte. Cinsel ihtiyaçlarını aile dışı ilişkilerle karşılama eğiliminde olanlar toplumda olumsuz örnek oluşturuyorlar. Medyanın yayınladığı dizi ve programlarla bu duruma destek vermesi daha fazla erozyona neden olmakta. Günümüzün yoğun nüfuslu ve sosyal hareketliliği yüksek toplumlarında gittikçe azalan sosyal ilişkiler, yerini resmi, soğuk ve çıkarcı ilişkilere bıraktıkça, yalnızlık algısının daha da artacağını tahmin edebiliriz. Bütün bunların sonucunda dağınık bireylerden oluşan, psikolojik, sosyal ve ekonomik külfetin altına girmekten kaçınan, sorumluluk duygusundan yoksun, paylaşmanın olmadığı bir toplumsal yapının oluşma tehlikesi var. Hükümet teşvikleri, evlilik ve aileyi korumaya yönelik. Bu bağlamda, evlilik kurumunun solo yaşama üstünlükleri neler olabilir? Devletin önemli sosyal görevlerinden biri de toplumsal risklerin önceden öngörülmesi ve bunların azaltılması doğrultusunda bir takım icraatların yapılmasıdır. Bu bağlamda özellikle son dönemlerde hükümetin aileye yönelik maddi ve manevi desteği artırma politikası olumlu bir gelişmedir. Özellikle evliliğe finansal destek sağlayacak uygulamalar, maddi sıkıntılar yüzünden yuva kurmakta tereddüt eden gençler için teşvik edicidir. Kadın istihdamının ve doğurganlık hızının artırılmasına yönelik "3 çocuk teşvik paketi" ve 25 yaşın altındaki çiftlere 10 bin lira faizsiz düğün kredisi verilmesi gibi icraatların, evlilik kurumunun teşviki bağlamında olumlu katkısı bulunmaktadır. Hükümetin aile kurumunu güçlendirmeye yönelik girişimlerinin, kamu kurumlarının yanı sıra, vakıflar ve diğer sivil toplum kuruluşları tarafından da geniş kapsamlı programlarla desteklenmesi gerekir. Toplumun temeli olan ailenin oluşumunda, sağlam evliliklerin kurulması ve sürdürülmesini sağlamak, aile kurumunun "solo yaşam" trendi gibi değişik nedenlerden ötürü sarsılmasını en aza indirmek ve mutlu aileleri yaygınlaştırmak, geleceğimiz açısından önem arz etmektedir. SEMERKAND AİLE DERGİSİ / Ekim 2013

Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:07 Ekim 2013

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.