İmkansız yendi

Sir Roy Calne, organ naklinin öncülerinden. 1950'lerde insanın bağışıklık sisteminin, nakledilen kalbi, karaciğeri ve böbreği reddetmesini engellemenin yollarını buldu.

Sir Roy Calne, organ naklinin öncülerinden. 1950'lerde insanın bağışıklık sisteminin, nakledilen kalbi, karaciğeri ve böbreği reddetmesini engellemenin yollarını buldu.

nakil_duayen1968'de Avrupa'daki ilk karaciğer naklini, 1987'de ise dünyanın tek seferde ilk karaciğer, kalp ve akciğer naklini gerçekleştirdi. 2002'de ileri evre karaciğer hastalarını normal yaşantılarına geri döndüren karaciğer naklini geliştirdiği için Pittsburgh Üniversitesi'nden Doktor Thomas E. Starzl ile birlikte Lasker Ödülü'ne layık görüldü. Ödülden önce kendisiyle konuşma fırsatı yakaladık. Aşağıda röportajın kısa bir versiyonunu okuyabilirsiniz. S. 1950'lerde İngiltere'de tıp okurken, organ nakli konusunda yaygın olarak benimsenen yaklaşım neydi? C. Öyle bir yaklaşım yoktu! Tıp öğrencisiyken, böbrek yetmezliği olan genç bir hastayla karşılaştığımı hatırlıyorum. Öleceği için, onu elimden geldiğince rahatlatmam söylenmişti. Bu noktada organ nakli yapmamın mümkün olup olmayacağını merak ettim çünkü böbrekler nispeten basit yapılar. Bana, "Hayır, bu imkânsız" dendi. S. Bunun gerçekten mümkün olabileceğini ne zaman düşündünüz? C. 1957'de. Oxford Üniversitesi'nde anatomi dersi veriyordum. Orada başarılı doku nakilleriyle ilgili fotoğraflar gösteren ünlü biyolog Sir Peter Medawar'ın bir dersine katıldım. Gerçi o "tıpta herhangi bir uygulama alanının olmadığı" konusunda ısrarcıydı. Kendimi organ nakliyle ilgili iki büyük engeli ortadan kaldırmaya adadım. Bunlardan biri cerrahi, diğeri bağışıklık sistemiyle ilgiliydi. O dönem Amerika'da, daha sonra Colorado Üniversitesi'ne geçen Tom Starzl ve Harvard Üniversitesi'nden Francis Moore birbirlerinden bağımsız olarak ameliyat teknikleri üzerinde çalışıyordu. Ama ben İngiltere'deydim. Böbrek naklini köpekler üzerinde çalışarak öğrendim. Bunu hallettikten sonra önümdeki en büyük problem, bağışıklık sisteminin nakledilen organları reddetmesini önlemekti. S. Etkili bir yöntem bulmanız ne kadar vaktinizi aldı? C. Bir şeyler yapabileceğime dair ilk işaret, 1959'da, lösemi ilacı 6-merkaptopürin'i böbrek nakli yapılan köpekler üzerinde denediğimizde geldi. Bazıları bir hayli uzun yaşadı. Bu, o zamana kadar tam bir başarısızlık örneği olan bir uygulamayı, kısmi bir başarıya dönüştürdü. Fakat asıl dönüm noktası siklosporin'di. Bu ilacı 1970 ortalarında Cambridge Üniversitesi'nde test ettik. 1977'de başarı oranını yüzde 50'den yüzde 80'e çıkarmıştı. Siklosporin'den önce dünyada organ nakli yapan sadece 10 merkez vardı. Daha sonra bu rakam bine ulaştı. S. Donör organ bulunamamasına karşı bir çözüm var mı? C. Bence bir "vazgeçme" programı, şu anda ABD'de uygulanılan programdan daha iyi işler. İnsanlara ölümlerinden sonra organlarının kullanılmasına "hayır" deme seçeneğini tanır. Seçeneği kullanmazlarsa, bu bir izin olarak görülür. S. Peki zengin ülkelerde yaşayan insanların organ bulmak için yoksul ülkelere gittiği nakil turizmiyle ilgili ne düşünüyorsunuz? C. Bu, gerçekten suça yönelten korkunç bir şey. Cerrahın yetersiz teçhizata sahip ülkelerde çalışmak zorunda kaldığı ve hem donorün hem de alıcının hayatını kaybettiği felaketler duyuyoruz. Bu olaylar yüzünden 1930'larda organ nakli olsaydı Nazi Almanya'sında neler olabileceğini tahmin edebiliyoruz. THE NEW YORK TIMES

Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:04 Ocak 2013

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.