Hafızanın kışkırttığı çatışmalar

Sullivan Adası'nın geniş kumsalı ve okyanus esintisi alan sundurmaları çok huzurlu. Burada eskiden yaşanmış acıları hayal etmek kolay değil, oysa ada bir zamanlar ıstırap ticareti yapardı. İşte hafızanın kışkırttığı çatışmalar.

Sullivan Adası'nın geniş kumsalı ve okyanus esintisi alan sundurmaları çok huzurlu. Burada eskiden yaşanmış acıları hayal etmek kolay değil, oysa ada bir zamanlar ıstırap ticareti yapardı. İşte hafızanın kışkırttığı çatışmalar.

Sahilden biraz uzakta bulunan bir plakette yazanlar, burada yaşananları anlatıyor: "Burası Afrikalıların, insanın esareti ve aşağılanmasıyla ilgili en aşırı koşullarda ABD'ye getirildiği Sullivan Adası'dır. 1700 ile 1775 arasında on binlerce tutsak, Batı Afrika kıyılarından bu adaya getirildi. Charleston yöresinde kalanlar ve bu adadan geçenler, ABD'de şu anda yaşayan Afrika kökenli Amerikalıların önemli bir bölümünü oluşturuyor. Afrika kökenli Amerikalılar sadece Tanrı'nın lütfu, büyük bir adalet arzusu ve muazzam zorluklara rağmen başarılı olma yönündeki inatçı iradeleri sayesinde, Amerikan mozaiğinde kendilerine bir yer açtı". Bazı tahminlere göre Amerika'da köleleştirilen Afrikalıların yaklaşık yüzde 40'ı, Kuzey Amerika'ya Sullivan Adası yoluyla girdi. Köle getiren gemiler bu insanları, adada Charleston Limanı'nın kuzey tarafında bulunan "karantina merkezlerine" yerleştirdi. Karantinadan sağ çıkacak kadar güçlü olanlar daha sonra, Charleston'ın köle pazarlarına gönderilerek satıldı ve en sonunda, genelde büyük pirinç veya pamuk çiftliklerinde çalıştırıldı. Emma Lazarus, Yukarı New York Koyu'ndaki Özgürlük Adası'nda bulunan Özgürlük Heykeli'nin kaidesinde yazılı o lan ünlü ş iirinde, "Bitkin düşmüşleri/Zavallıları ver bana/Özgürce soluk almaya hasret/ Biçare kalabalığı getir/Sefillere yer yok/Bereketli kıyılarında" der. Bu sözler ABD'nin, yakınlardaki Ellis Adası'na varan milyonlarca göçmene verdiği özgürlük ve yeni bir yaşam vaadini gösterir. Ama bir de Ellis Adası'nın tam zıddı olan, özgürlüğe değil köleliğe açılan bir kapı niteliğindeki bu yer vardı. Aslında Barack Obama'nın bir kere söylediği g ibi, k ölelik A BD'nin " ilk günahıdır". Obama'nın "kölelik ve ırk ayrımının acımasız mirası" dediği şey, Afrika kökenli Amerikalıların içlerinde yanan ve beyazlarca fark edilmeyen utanç ve öfke biçiminde yaşıyor. Hatta ABD'nin ilk siyah başkanının bile söndüremediği bir biçimde. Geçen gün Sullivan Adası'ndaki plakete bakarken, onun daha 1999 yılında y ani a nlattığı k orkunç olaylardan tam iki yüzyıl sonra yerleştirildiği gerçeği karşısında şaşırdım. Uluslar kendi tarihlerinin utanç verici bölümleriyle yüzleşmekte zorlanır. 2015'te Washington Ulusal Parkı'nda açılacak Afrika kökenli Amerikalı Tarihi ve Kültürü Ulusal Müzesi'nin temeli bu yıl atıldı. ABD'de Yahudi Soykırımını anmaya yönelik özenli etkinlikler çok daha hızlı biçimde gelişti. Her çatışma hafızaya karşı yapılır. Çatışma geçmişten miras kalan tartışmalı "gerçekler"den doğar. Baskıcı rejimler kendi amaçlarına uygun bir tarih oluşturmak için gerçekleri gizler. Açık toplumlarda bile tarihin karanlık bölümleri, unutulacakları yönündeki boş umutla saklanır. Düzgün biçimde anma ve açık tartışma olmazsa, tıpkı Ortadoğu'daki gibi düşmanca sorular havada uçuşur: Toprağa ilk kim geldi, bin yıllık zeytin ağaçlarını kim dikti, ilk kez kim kimi öldürdü, kilise mi daha önce yapıldı cami mi, ya sinagog her ikisinden de önce yapıldıysa? Kafataslarının üst üste yığıldığı tozlu yamaçtaki katliamın intikamı hiçbir zaman tam olarak alınmadı ve adaletin terazisinde tartılmadı. Hafızanın çatışma çıkarma konusundaki gücünü ilk kez 1990'larda, Balkanlar'daki savaşları izlerken farkettim. Bölgede İkinci Dünya Savaşı sırasında yani ilk Yugoslavya parçalandığında meydana gelen korkunç katliamlar, Tito tarafından gizlendi. Çünkü Tito 1945'ten sonra Yugoslavya'yı komünizm mengenesiyle yeniden birleştiriyordu. Ancak Sırplar, Hırvatlar ve Boşnaklar, kimsenin hesabını vermediği karşılıklı katliamları hatırlıyordu. Komünizm çökünce, eski yaralar açıldı ve öfke bu ülkeyi yuttu. İkinci Dünya Savaşı sırasında Hırvat faşistlerinin katliamlarına uğrayan ve kendilerini tarihin daimi kurbanları olarak gören Sırpların o dönemde kendilerini, 1992-1995 yılları arasında Bosna'da işlenen korkunç suçların ve yapılan toplu katliamların baş faili olarak görememesi şaşırtıcıydı. Tarihin kurbanları olarak nasıl suçlu olabilirlerdi ki? Ama suçluydular. Tarihi yeniden yaşamamak için onu hatırlamalıyız. Sullivan Adası'ndaki plaket çok geç yerleştirildi. Ancak tarihin gözleri kör edecek kadar parlak bir ışık olduğu unutulmamalı. Bize hatırlamamız gerektiği söyleniyor. Ama hafızanın yükü altında ezilmememiz gerektiği uyarısı da yapılmalı. Birazcık unutmak, şimdiki zamana odaklanmamıza yardım edebilir. Hayattaki çoğu şeyde olduğu gibi, asıl sorun dengeyi bulmak. THE NEW YORK TIMES

Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:27 Ağustos 2012Yayınlanma Tarihi:28 Ağustos 2012

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.