Çocukların suça itilme nedenleri

Uzmanlar, yoldan çıkan bir genci suça yönelten nedenleri üç ana kümede topladı. İşte çocukları suça itenler...

“Gençlik suçluluğunun nedenleri çok çeşitlidir. Başka bir deyişle tek bir mikropla bulaşan bir hastalık değil, pek çok etkenin belirlediği bir davranış bozukluğudur” diyen Uzmanlar, yoldan çıkan bir genci suça yönelten nedenleri üç ana kümede topladı ve bunları tek tek açıkladı. 1. Gencin yapısı, özellikleri ve yeteneklerine ilişkin etkenler, 2. Gencin yetiştiği aile yapısı, aile düzensizliği ve ana-baba ilişkileri, 3. Gencin ve ailenin içinde yaşadığı toplumsal ortam ve yaşam koşulları. Bu etkenler birbirleriyle sıkı sıkıya ilişkili olarak sonucu belirler. Kimi zaman bir etken, kimi zamanda başka bir etken ağır basar. Gencin suç işlemesi, ruhsal, zihinsel, ailesel ve toplumsal tüm olumsuz etkenlerin bir sonucudur.

Çocuğun suç işlemesinde ailenin, çocuk sayısının, ekonomik sorunların, eğitim sistemlerinin, genetik faktörlerin, zekanın, köyden kente göçün ve evsiz sokakta yaşamanın, bedensel-ruhsal hastalıkların, alkol ve uyuşturucu bağımlılığın önemli rolü olduğu belirtilmektedir. Olumsuz sosyokültürel ve ekonomik etkenler bireyin kişilik yapısında suça yatkın eğilimlerin belirginleşmesine sebep olduktan sonra kişinin yaşamındaki motivasyonları etkileyerek suç fillinden önce “suç işleme imajı” rasyonalize edilmektedir. Sosyal ve moral değerlerin zayıflaması, çalışmadan kazanma gibi maddi kalıp ve hedeflere planlanmış subkültürel bir rasyonalizasyon bireyin yaşam stiline hakim olmak arzu ve isteklerini en kolay ve kısa yoldan doyuma ulaştırmak sahtecilik vs, gibi çözüm yolu olarak algılamasına sebep olmaktadır.

AİLE ÇOK ÖNEMLİ!

Yapılan pek çok araştırma, suçlu çocukların özel koşullarda ve belli ortamda özellikle yetiştirilmiş gibi suça itildiklerini doğrulamaktadır. Bu ortam genellikle sevgiden yoksun, güven vermeyen, karışık, düzensiz ve çatışmalı bir aile ortamıdır. Çocuğun kişilik gelişimini aksatacak, ruhsal uyumunu bozacak pek çok etken bir arada bulunur. Kavga, geçimsizlik, ayrılık, içki, kaba disiplin, anlayışsızlık, ilgisizlik veya anti-sosyal eğilimler vardır. Birçok araştırmacı insanları suç işlemeye sevk eden nedenlerin başında ailenin geldiğini kabul etmektedir. Ailenin çocuktan beklentileri, o çocuğun hayatını ve çevresi ile duygusal iletişimini önemli derecede etkileyecektir. Bu yüzden, insan yaşamı boyunca seçme özgürlüğüne sahip olmadığı tek şey ailedir. Parçalanmış aile deneyimi, çocuğun toplumsallaşması sürecini kesintiye uğratması sebebiyle hatalı ve eksik bir sosyalleşmeye yol açar. Bunun sonuçlarından biri de suç davranışıdır. Araştırmalar suçlulukla parçalanmış aile deneyimi arasında ilişkiler bulunduğunu desteklemektedir. Bireysel suç işleyenlerin geçmişleri ve aileleri incelendiğinde, bunların erken çocuklukta yoksunluk çekmiş, annelerince benimsenmemiş çocuklar olduğu görülmektedir. Sevgisiz büyümüş ve temel güven duygusu geliştirememiş gençlerdir. Oysa toplu suçlara yönelmiş olanlar, erken çocuklukta yoksunluk çekmemiş, daha sonraki yıllarda sevgi, bakım ve denetimleri yetersiz kalmış gençlerdir. Sert ve otoriter bir baba, çocukta olumsuz tavırların oluşmasına onun uyumsuz bir birey olmasına, hatta evden kaçma gibi davranışlarla anti sosyal davranışa ilk adımlarını atmasına sebep olmaktadır. Suçla ilgili yapılan araştırmalar suçlu çocukların ailelerinin sorunlarından birinin de eğitimsizlik olduğunu ortaya koymaktadır. Eğitilmiş olmak, anne babaya hiç değilse kendi davranışlarını eleştirme ve denetleme imkânı vermektedir. Ailenin sosyoekonomik şartları aile hayatının ruh sağlığını etkilediği gibi çocuğun kişiliğini de etkiler. Arzularına doyum bulamayan veya somut olarak açlığa ve kötü hayat şartlarına mahkûm olan çocuklarda yoğun bir endişe görülür. Bu kişiliğinde derin izler bırakır ve çocukta sürekli bir güvensizlik hâli oluşturur. Gençlerde görülen her davranış bozukluğu bir anti-sosyal (psikopatik) kişilikten kaynaklanmaz. Anti-sosyal kişilik yapısı geliştirmiş olan gençler aynı suçları yinelerler, hiç pişmanlık ve suçluluk duymaz, dürtülerini dizginleyemez, atak ve saldırgan davranırlar. İnsanlara bağlanamaz, yakın ilişkiye giremezler. Buna karşılık kimi gençlerin davranış bozukluğu nevrotik veya tepkisel olabilir. Örneğin, bir boşanmadan, bir ölüm olayından sonra ortaya çıkan davranış sapmaları bu türdendir. Başka bir deyişle gencin yaşadığı bir ruhsal travmaya, içinde bulunduğu depresyona verdiği bir yanıt, bir uyum çabasıdır. Bir bakıma genç, olumsuz davranışıyla ailesine yardım çağrısı yapmakta, ilgiyi üstüne çekmeye çalışmaktadır. Kardeşi doğduktan sonra sevilmediğini, bir kenara itildiğini sanan çocuğun, annesinin çantasından para çalıp, armağan alarak kendisini ödüllendirmesi bunun bir örneğidir.

 TÜM BUNLARIN SONUCUNDA…

Her türlü suçlulukta aile içi sorunlar rol oynamakta ancak toplu suç işleyenler ortak bir hınçla, kendilerini dışlayan toplumdan öç almaya yönelmektedirler. Kendilerini toplumun refahından pay alamayan, itilmiş, ezik üyeler olarak görmekte, toplumun değer yargılarına sırt çevirmekte, yabancılaşmaktadırlar. Bu nedenle olumsuz bir kimliği paylaşarak topluma baş kaldırmaktadırlar. Ancak yoksul mahallelerde davranış bozukluğu göstermeyen gençler de vardır. Bunları suça itilmekten koruyan etkenler ailede aranmalıdır. Aile yaşamı düzenli, aile bağları güçlü olan ve yeterli sevgi alan, denetim gören gençler suça yönelmemektedir. Aile sorunları varsa hiç kuşkusuz yoksul sınıflardan gelen gençlerin yoldan çıkması, çevrenin ayartıcı etkisi nedeniyle daha kolay olmaktadır. Böylece toplum ve aile etkenleri birbirini tamamlayıcı bir rol oynamaktadırlar. Hürriyet Aile


Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:08 Kasım 2011Yayınlanma Tarihi:11 Kasım 2011

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.