BETİMLEMEK BELİRLEMEKTİR

The New York Times- DAVID BROOKS

Lev Tolstoy bunda yüz yıl önce, Rusya'nın güneyindeki bir tren istasyonunda can çekişiyordu.

 


Gazeteciler, hayranları ve foto muhabirleri, bu büyük peygamberin ölümüne tanık olmak için orada toplandı. Tolstoy'un karısı, yazarın yardımcıları içeri girmesine izin vermediği için o dondurucu Kasım sabahında, saat 3.30 ile 5.30 arasında ölüm odasının önündeki veranda da ayakta bekledi. Bir ara en azından bekleme odasına girmesine izin vermelerini rica etti. Fotoğrafçıların son anlarında kocasını görmesine izin verildiğini düşünmelerini istiyordu. Yüzüncü ölüm yıldönümünde Tolstoy'u düşünmek için birçok neden var.

Bunlardan birisi, onun algılama yeteneği. Tolstoy'un gerçeği görme konusunda neredeyse insanüstü bir yeteneği vardı. Gençken hem bedensel hem de ruhsal açıdan aşırılıklara savruldu. İçti, kumar oynadı, zevk ve macera peşinde koştu. Ama çok güçlü dinsel bunalımlar da yaşadı. Askerliği sırasında "Aklıma, gerçekleşmesi uğruna hayatımı adayabileceğim muhteşem bir fikir geldi. İnsanlığın mevcut gelişim düzeyine uygun yeni bir din kurma fikri: Hazreti İsa'nın dininin, dogmalardan ve mistisizmden arınmış bir şekli" diye konuşmuştu.

Oysa büyük romanlarını yazmaya girişince, insanlığı kurtarma hayalleri, çevresinde gördüğü gerçeklerin gücü karşısında sönük kaldı. Okurları genelde bu kitaplarda yaratılan dünyaların kendi dünyalarından daha canlı olduğunu söyler. Tolstoy bir masa örtüsünü, savaşın belli bir anını ve balo öncesinde bir genç kızın yüreğindeki belli bir duyguyu tanrısal tarafsızlık ve etkili gerçekçilikle tasvir edebilirdi.

Önyargıları da vardı. Bütün hikâyelerindeki basit kırsal karakterler genelde iyiyken, şehirliler kötüdür. Ama karakterlerine nüfuz edip onların deneyimlerini canlandırma yeteneği, genellemelerinin gözden kaybolmasına neden olur. Isaiah Berlin'in ünlü tezine göre, Tolstoy Büyük Gerçeklerin peşinde olan bir yazardı, ama gerçeği bütün ayrıntısıyla görebilme yeteneği, tam da geliştirmeyi umduğu bu kuramları yerle bir etti. Hayatın tüm çelişkilerine doğrudan nüfuz ederek kendi huzurunu kaçırdı. Tolstoy'un bizzat yazdığı gibi, "Sanatçının görevi bir problemi kesin bir şekilde çözmek değil, insanların hayatı tüm sınırsız ve bitmez tükenmez çeşitliliği ile sevmesini sağlamaktır".

Fakat Anna Karenina'dan sonra bu değişti ve Tolstoy varoluşun anlamsızlığı karşısında ezildi. Biyografisini yazan A.N.Wilson'ın ulaştığı sonuca göre, yazacak konusu kalmadı. Kendi hayatının malzemesini tüketmişti. Böylece büyük romanlar yazmayı bırakıp ruhani bir figüre dönüştü. Başlangıçtaki amacını gerçekleştirip, Hazreti İsa ile ilgili hikâyeleri reddedip onun öğretilerini benimseyerek kendi dinini oluşturdu. Sadeliği, yoksulluğu, vejetaryenliği, perhizi ve barışçılığı esas aldı ve köylü gibi giyindi.

İnsanları sade ve saf bir hayata çağırmak için dini risaleler yazdı. Romancı Tolstoy'u seven birçok çağdaş yazar, ruhani Tolstoy'u yarı deli birisi olarak görür. Ancak yeteneği kaybolmayan Tolstoy'un geç dönem eserleri hâlâ etkileyicidir. Üstelik dünya çapında bir harekete ilham veren bu ruhani kişilik, aralarında Gandi'nin de olduğu kişileri etkiledi. Rus hükümetini eleştiren en etkili kişi haline gelen yazar, Çar'ın hapsetmeyi göze alamadığı birisiydi.

Değişen şey ise algılama yeteneğiydi. Artık bir gözlemciden dava adamına dönüşen Tolstoy, zeki olduğu kadar gülünç birisi gibi de görünüyordu. Köylülerle yaşıyor ve herkesi rahatsız ediyordu. Ot biçmeye (beceriksizce), ayakkabı yapmaya (daha da kötü) çalışıyor, ardından akşam yemeği için malikânesine dönüyordu. Tolstoy ilk "tuzu kuru hippi"ydi.

Kendisiyle ilgili görüşleri gerçekçilikten yoksun gibiydi: "Hazreti İsa'nın öğretisini sadece ben anlıyorum". Tolstoy'un hayatı boyunca tutarlı olduğu birçok konu vardı, ama bu hayat iki önemli safhadan oluşuyordu: önce romancı, sonra da dava adamı safhası. Her birinin kendine ait bakış açısı vardı. Romancı Tolstoy eşsiz bir gözlemciydi, ama o bu hayatı yetersiz buldu. Dünyayı daha iyi hale getirmeye koyulunca, onu algılama yeteneği azaldı. Kendi fikirlerini varoluşun özelliklerine uydurmak yerine, gerçeklik algısını dünyaya ilişkin hayallerine uydurdu. Evrensel sevgiyi öğütlerken, kendi ailesine uyguladığı şiddetin farkında değildi. Tolstoy romancı olarak en kalıcı etkiyi orta yaş döneminde yarattı.

Ne de olsa betimlemek belirlemektir. İnsanların dünyayı sizin gözlerinizle görmesini sağlayabiliyorsanız, ister istemez takip eden tüm seçenekleri belirlemiş olursunuz. Ancak toplumcu yazar dünyayı doğrudan düzeltmeyi de istedi. Tolstoy kendisini aktivizme ve ruhsal gelişime adadı ve bunun zihinsel bedelini ödedi.

Zaten tarihteki liderlerin çoğunun sönük anı kitapları yazmasının nedeni, gerçekleri saklamaları değil, açık biçimde görmelerini imkânsız hale getiren bir işle uğraşıyor olmalarıdır. Aktivizm hayranlık uyandırıcı, gerekli ama kişiyi bozan bir şeydir; ne kadar tutkulu olursa o kadar körleştiricidir.


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:18 Aralık 2010

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.