Anne babaların bilgeliği
Ebeveyn-çocuk ilişkisinin tersine döndüğü, büyüklerin küçüklerden korkacak noktaya geldiği bugünlerde herhalde artık pek öğüt verilmiyor.

Ebeveyn-çocuk ilişkisinin tersine döndüğü, büyüklerin küçüklerden korkacak noktaya geldiği bugünlerde herhalde artık pek öğüt verilmiyor.

ÇOCUĞUNUZLA DOĞRU İLETİŞİM KURUN
16 yaşında bir delikanlı, babasının "'Rubber Soul' albümünü sakın küçümsemeyin" tavsiyesinden çok yararlandığını söylüyor. Bir başka arkadaşım da, Londra'da müzmin bir taksi müştericisi olan babasının ona daima, "Taksiyi kaçırdım diye sakın üzülme, arkadan gelen bir başkası mutlaka vardır" diye öğütlediğini söylüyordu. Bu sözü sık sık düşünürmüş arkadaşım. Oysa bir yanlışlık olduğu açık. Kaçırdığınız taksinin ardından çoğu zaman bir başkası gelmiyor ve siz, yağmur altında yarım saat dikilerek şehrin kasvetine bakıyor, kaderinize lanet ediyorsunuz. Fakat mecazi baktığınızda öğüt boş olmayabilir: kaçırdığınız fırsatların ardından zamanla yenileri çıkacaktır, yeter ki sabırlı olun. Bir başka deyişle, kullanmadığınız yol sandığınız kadar büyük bir kayıp olmayabilir. Ama kim bilir, bazen bazı şeyler temelli yitirilir ve daima pişmanlık sebebi de olabilir. Görüldüğü gibi, ebeveynlerin hayata dair öğütleri içeriğinden daha fazlasına sahip olabilir. Onların varlığı bile hoştur; kıymeti bir yana, hatırlanacak, düşünülecek, gülünecek bir şeydir. Keşke babam daha fazla öğüt verseydi. Annem, "Umudun gücünü sakın küçümseme" derdi. Bu sözü sık sık düşünürüm. Yukarıdaki sohbette kızım, "Baba, sen bana hiç öyle öğüt vermedin" dedi. Hayal kırıklığına uğramış gibiydi (21. yüzyıl çocuklarının bile ebeveynlerinin sinmesini değil, söz dinletmesini tercih ettiklerinin ispatı). Aslında ona öğüt verdiğimi sanıyordum. Onu uyandırmaya çalıştığım her seferinde, "Kalkma saati. Erken kalkan yol alır, sona kalan dona kalır" deyip durdum. Ve tamamen göz ardı edildim. Bugün olsa herhalde, "Ağlayıp sızlama ve İngiltere'nin en büyük özelliğinden faydalan: metanetinden" derdim. Artık metanet sahiplerine ne olduysa? Nasıl oluyorda ben büyürken kimsenin özel beslenme gereksinimleri yoktu da şimdi var? Hem, gluten nedir? Fındık-fıstık alerjisi salgın halini aldı ya, geçen gün bir birahanedeki fıstık standında "Bu ürünlerde kesinlikle fıstık var" tabelasını görünce güldüm. Amerikalı komedyen Louis C.K.'in esprisini hatırladım: "Tabii, tabii, fındık-fıstığa alerjisi olan çocukları korumamız gerek. Tabii! Besinlerinden fındık-fıstığı ayrıştırmamız, ilaçlarını hep yanımızda bulundurmamız ve yemek yapan ya da servis eden herkesin bu ölümcül alerjiden haberdar olması gerekir. Tabii. Ama belki de fıstığa dokunmak bizi öldürecekse, ölelim gitsin." O yüzden sanırım ben de şu öğüdü verebilirim: Gülmeyi hatırlayın, gülmüyorsanız da başınızın dertte olduğunu unutmayın. Eğer bunu yapamıyorsanız Çinlilere kulak verin: "Bir günlük mutluluk istiyorsan sarhoş ol; bir haftalık mutluluk istiyorsan bir domuz kes; bir aylık mutluluk istiyorsan evlen; ömür boyu mutluluk istiyorsan bahçıvan ol." İçinizdeki bahçeye de, dışınızdakine de bakın. Onu yeşertin. Bir ziyafet sofrası kurun. Yabancıları davet edin. THE NEW YORK TIMES
Bu yazı 3291 kez okundu
Yayınlanma Tarihi : 05 Eylül 2013 Perşembe, 08:00
Güncelleme Tarihi : 03 Eylül 2013 Salı, 09:45