EN KARMAŞIK DUYU ALGISI

Cumhuriyet Bilim Eki

Uzmanlar, Avrupalıların nereleri ağrırsa ağrısın kendilerini baştan ayağa kadar hasta hissettiklerini söylüyor:

 


Ağrı, kültür ve geleneklere göre değişiyor. Alman iç hastalıkları uzmanı ve etnolog Norbert Kohen örneğin güney Avrupalıların nereleri ağrırsa ağrısın kendilerini baştan ayağa kadar hasta hissettiklerini söylüyor:

“Bir Türkün iyileşmesi için ayrıntılı açıklamalar ve teselli gerekirken, bir Alman için reçete ve kesin tanı yeterli olmakta”. İnsanların en fazla ağrı çektikleri bölge olan Doğu Anadolu’da ağrı çekenlerin oranı %84.6. Bu bölgeyi %78 ile Güneydoğu Anadolu takip ediyor. En az ağrı çekenler Marmara ve Karadeniz Bölgesinde yaşayanlar.

Her insan zaman zaman hafif ve veya şiddetli ağrılar çekebilir. Ağrının şiddeti ne olursa olsun algılanışı kişiden kişiye değişir, yani sübjektiftir. Bir insanın ağrıyla ilişkili bir hastalığı olduğunu anlasak da, o kişinin ağrıyı ne şekilde algıladığını ve onun için ne anlama geldiğini bilemeyiz. Ağrı ve zevk, beyinde aynı yerde üretiliyor!

Ağrı kavramı üzerine son tanımlamalardan biri olan Uluslararası Ağrı Araştırma Birliği’nin açıklaması şöyle: “Ağrı güncel veya potansiyel bir doku yaralanmasıyla ilgili olan ya da bu tür hasarlarla açıklanabilen rahatsız edici bir duyu ve duyu deneyimidir”. Bu şekilde tanımlanan ağrılar dokunun akut olarak hasar görmesi ya da olası bir doku hasarının yakınında ortaya çıkar. Yani bozukluk ağrı için bir koşul değil. Buna göre, doku hasarı olmadan da ağrı ortaya çıkabilir. Bu şekilde ağrının duygusal durumu, kişiye özel olma hali ve ağrı algısının sübjektifliği vurgulanmaya çalışılmakta.

Ağrının kaynağı saptanamadığı ya da tedavi edilmediğinde kronikleşebilir. Örneğin birçok insan sürekli baş veya bel ağrısından yakınır. Ülkemizde gerçekleştirilen ağrı araştırmasına göre ağrıların yüzde dokuz buçuğunu kronik olanlar oluşturmakta. Kadınlarda kronik ağrılar daha fazla görülmekte. Ağrılar yaşlandıkça kronikleşiyor. Klinik Farmakoloji Derneği başkanı Prof. Dr. Cankat Tulunay’ın ağrı konusunda yapılan en kapsamlı araştırma dediği “Türkiye Bilimsel Ağrı Araştırması” on sekiz yaş üzeri dört bin kişiyle tüm coğrafi bölgeler ve metropollerde gerçekleştirildi.

MARMARA VE KARADENİZ’DE AĞRI AZ

İnsanların en fazla ağrı çektikleri bölge olan Doğu Anadolu’da ağrı çekenlerin oranı %84.6. Bu bölgeyi %78 ile Güneydoğu Anadolu takip ediyor. En az ağrı çekenler Marmara ve Karadeniz Bölgesinde yaşayanlar.

Bölgelere göre ağrı nedenlerini ProP.Dr.Süleyman Özyalçın, Ulusal Ağrı Kongresi’nde şu şekilde açıkladı: “Karadeniz rutubetli olduğu için eklem ağrıları daha fazla görülmekte, doğu ve güneydoğuda ise soğuklar adale ağrılarına neden oluyor. Karadeniz bölgesinde yaşayanlar ağrılarını daha iyi tanımlayabiliyor ve hemen doktora başvuruyorlar. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ağrı çekenlerin çok fazla olması iklimsel ve çevresel faktörle ilgili. ”

Ağrı araştırmaları sonucunda uzmanlar artık ağrının bir insanın algılayabileceği en karmaşık duyu olduğunu anlamaya başladı. Dünyada başka hiçbir şey bilince bu kadar derinden işlemiyor. Spiegel dergisinde (Spiegel 36/2008) yayımlanan ağrı araştırmasında da ağrı ve ağrı türleri enine boyuna irdelenmekte. Almanya’da tıp doktorları, psikologlar ve beyin araştırmalarından oluşan uzman grupları, artık ağrının klasik uyarı-reaksiyon motifinden fazlası olduğuna inanıyorlar.

Yani ağrı, bıçağın keskin kenarına değen eli geri çeken nöronsal sinyalden çok fazlası. Belli başlı durumlarda ağrı, insanın hayatta kalmasını garantileyen evrimsel uyarı işlevini yitirmekte. Böyle olunca da gece ve gündüz devam ederek kronikleşiyor. Beyin ve sırt omuriliğine öylesine derinden işliyor ki ağrı uyarımı geçtikten sonra bile eziyeti kalıcı olmakta. Bu durumda artık hastalık haline gelen ağrının dindirilmesi için haplardan, damlalardan veya fitillerden fazlası gerekiyor diyor uzmanlar. Hastanın ağrı belleği tedavi edilmesi gerekir.

Yani yaşamın, devam eden ıstırapla beyinde ve sırt omuriliğinde bıraktığı izlerinin değiştirilmesi önemlidir. “Hiçbir şey görülmese de ağrı gerçektir, ağrı hayal edilemez veya uydurulamaz” diyor nöropsikolog Rolf-Detlef Treede Spiegel dergisinde. Ağrı daha çok bedensel reaksiyon, insan aklı ve yaşam biçimleriyle ilgili çoklu bir yapı. Nitekim bir insanın ağrıyı ne zaman ve ne şiddette hissedeceği konusunda hepsi aynı derecede etkili oluyor.

Kimi uzmanlara göre aşk acısı ve bedensel ağrı neredeyse aynı beyin yapılarında işlenmekte. Bir insan kırık bir kalp yüzünden yaşamını bile yitirebilir. Ağrıyı tedavi etmek hem çok çeşitli olması nedeniyle hem de insanın aşk deneyimleri kadar kişisel olduğu için çok zor diyor Max-Planck Psikiyatr Enstitüsü’nden Welter Zieglgaensberger.

Uzun bir süre insanın yalnızca görülebilir bir yaraya sahip olması halinde acı çekebileceği düşüncesi kabul görmüştü. Fransız filozof Rene Descartes’ın bu düşüncesi üç yüz yıl boyu geçerliliğini korudu. Filozof’un 17.yy’da ağrının yaralanma bölgesinden sinir lifleriyle ruhun merkezi olan kozalaksı beze ulaştığını öğretiyordu. Yara ne kadar kötü ise ağrı da o denli şiddetleniyordu. 1965 yılında modern bir fikir üretildi. “Kapı kontrol teorisi”nde sırt omuriliği, bir ağrı uyarısının beyne ve buradan da bilince ulaşıp ulaşmayacağına karar veren bir kapıya benzetiliyordu. Fakat yüksek çözünürlüklü görüntü yöntemleri sayesinde araştırmacılar artık beyindeki süreçleri daha iyi biliyorlar.

HEM SIKINTI HEM DE KEYİF VERİYOR

Diğer tüm algılamalar gibi ağrı da canlı iletişimlerin bir sonucu. Uyarı maddesi değiş tokuş eden beyin bölgeleri ve sinir hücreleri, birbirlerini karşılıklı olarak engellerler. Bu engelleme bazen o kadar güçlüdür ki insan, elindeki yarayı uzun bir süre fark etmez. Bu genelde insanın başka bir olaya yoğunlaşmasıyla ilgilidir. Örneğin bu saldıran bir düşman ya da final maçındaki bir gol fırsatı olabilir. Bu durumda bedenin kendi “uyuşturucu laboratuarı” ağrıyı adrenalin ve ağrıyı dindiren endorfin salgılayarak çok etkili bir şekilde baskılayabiliyor. Beyindeki bu süreç ağrı ve zevk arasındaki ilişkiyi de açıklamakta.

Nitekim Harvard Tıp Okulu radyologu David Borsook yedi yıl kadar önce beyinde bu ilişkiyi açıklayan kanıtlara ulaştı. Araştırmacı bu durumu açıklayabilmek için sekiz gönüllüye rahatsız edici bir sıcaklık uyarımı verince, içki içmek gibi keyifli deneyimlerde ve cinsel ilişki sırasında etkinleşen beyin bölgelerinin etkinleştiğini görmüş.

İster keyif ister eziyet olsun bilim artık acı çekme sırasında beyinde aynı zamanda birçok bölgenin etkinleştiğini biliyor, yani tek bir ağrı merkezi söz konusu değil. Bir devre mekanizması her seferinde beyin kabuğunda ağrı hissini daha önce acı hissi yaşanan deneyimlerle bağlamakta. Limbik sistem bir çiziğin, darbenin ya da basıncın rahatsız edici olup olmadığını kontrol ediyor. Ve sırt omuriliği de her seferinde bir uyarımın iletilip iletilmeyeceğine karar vermekte.

Fakat ağrıyı ileten sinir uçları bu durumda o kadar farklı tepkiyorlar ki ağrı da buna bağlı olarak tamamen farklı hissedilmekte (Gerhard Roth). Ve küçük çocuklar, başlarında veya boyunlarındaki ağrıları bile genelde karınlarında hisseder. Çünkü çocuklar ancak üç yaşından itibaren hangi organlarının ağrıdığını doğru olarak tanımlayabiliyor.

TÜRK VE ALMAN FARKI

Ağrının kültür ve geleneklere göre değiştiği de söylenmekte. Alman iç hastalıkları uzmanı ve etnolog Norbert Kohen örneğin güney Avrupalıların nereleri ağrırsa ağrısın kendilerini baştan ayağa kadar hasta hissettiklerini söylüyor: “Bir Türkün iyileşmesi için ayrıntılı açıklamalar ve teselli gerekirken, bir Alman için reçete ve kesin tanı yeterli olmakta”. Ağrı sol kolları ağrıyan enfarktüs hastalarında olduğu gibi dolaylı olarak da kendini belli eder. Oluşumu o kadar karmaşık ki ağrı kesicileri bile ağrıya neden olabiliyor. Bir insan kontrolsüz bir biçimde bir ay içinde on günden fazla ilaç alırsa bazen “ilaca bağlı baş ağrısı” meydana gelebilmekte.

Ağrı uzun süre devam ettiğinde yani kronikleştiği zaman, sırt omuriliği bile değişmekte. Anlaşıldığı üzere beden daha fazla sinir büyüme faktörü üreterek sırt omuriliğini duyarlılaştırıyor. Normalde durgun olan sinapslar yeniden etkinleşmeye başlıyor, sinir lifleri büyüyor ve yeni bağlantılar oluşmakta. Daha önceleri baskılanan uyarımlar beyne ulaşmaya başlıyor ve devam eden uyarımlarla sinir hücre ağı da değişiyor. Böylece beyin özel bir “hassasiyet” öğreniyor ve bunun sonucunda da bir ağrı belleği gelişmekte.

YENİ İLAÇ UYGULAMALARI

Yeni bilgiler ışığında yeni ilaç uygulamaları ve yeni terapiler geliştirilmekte. Almanya’daki bazı uzmanlar ağrıyı dindirmek için antidepresan ve epilepsi ilaçları yani beyindeki işlev bozukluklarını gideren ilaçlar yazıyor. Avusturya, İsviçre ve Almanya’daki ilaç araştırmaları öğrenmeyi teşvik eden maddelerle (neuro-enhancer) araştırıyor.

Örneğin Münih Max-Planck Psikiyatr Enstitüsü’nde, farelerle araştıran bilim insanları, kısa elektrik akımları vererek ve kafeste korna çalarak ağrı belleği oluşturmaya çalışıyor. Anlaşıldığı üzere fareler öğrenmemeleri gereken bir şeyi –ağrıyı daha yoğun olarak hissetmeyi - çok daha çabuk öğreniyor. Araştırmacılar öte yandan deneyler sırasında bedendeki “endokanabinoid sistemi” uyarın etki maddeleri bulmayı da umuyor. Çünkü tıpkı kenevir gibi etkiyen maddelerin de ağrı belleğini engellediği tahmin edilmekte. Kas ağrıları araştırmacısı Siegrfied Mense’nin laboratuarında da insanlar yardımcı olabilecek deneyler yapılıyor fareler üzerinde.

ÜLKEMİZDE DE İLK KEZ

Son yıllarda kronik ağrıların tedavisinde Spinal Kord Stimülasyonu olarak bilinen bir yöntemden yararlanılıyor. Avrupa’da yaklaşık beş yıldır uygulanan bu tedavi yöntemi ülkemizde ilk kez Akdeniz Üniversitesi Algoloji Bölümü’nde uygulandı. Üç ayrı hastaya uygulanan Spinal Kord Stimülasyonu yöntemiyle hastanın omuriliğine düşük voltajlı elektrik akımı verilerek sinir iletimi engellenmekte.

Doç. Arif Yeğin bu tedavi yöntemini şu şekilde açıklıyor: “Spinal Kord Stimülasyonuyla hastanın omuriliğine düşük voltajlı elektrik akımı verilerek sinir iletimi engellenir ve ağrı kesilir. Öncelikle omurga kanalına lokal anestezi altında özel bir elektrot teli yerleştirilir. Küçük bir cerrahi müdahaleyle de hastanın cilt altına yerleştirilen bir pil de bu elektrotun diğer ucuna bağlanır. Bu şekilde ağrıyı oluşturan sinirlere sürekli giden elektrik uyarımıyla ağrının iletilmesi engelleniyor. Pilden omuriliğe giden elektrik akımının şiddeti hastanın uzaktan kumanda ettiği bir cihazla ayarlanmakta.” Yöntem, sinir sistemi kaynaklı çeşitli ağrıların tedavisinde kullanılmakta; Dr. Yeğin, en iyi sonucun boyun ve bel fıtığı ameliyatı geçirip ağrılardan kurtulamayan hastalarda alındığını vurguluyor.

Omurilik pili takılan üç hasta da ağrılarından kurtulduklarını söylüyor.

Spiegel dergisindeki yazıda ameliyat sonrası ağrıları önleyecek bir yöntemden söz edilmekte. Dizine bir protez takılan yaşlı bir hastaya ameliyattan önce, kasık bölgesinde işaretli iki daireden birine yerleştirilen beş santim uzunluğundaki iğnelerle elektrik akımı veriliyor. Daha sonra iğne çıkarılıyor ve geriye sadece katater hortumu kalıyor. Katater yardımıyla üst baldırın ana sinirine ilaç enjekte edilmekte ve dizin ön kısmı uyuşturulmakta. İkinci iğne 15 santim uzunluğunda ve bununla da dizin iç ve dış tarafı uyuşturulmakta. Ağrıyı önleyecek sistem bölgesel anestezi olarak adlandırılmakta. Hastalar dizlerini ilk günden itibaren hareket ettirmek zorundalar.

Doktorlar artık ağrı katateri kullanırken belkemiğinden uzak bölgeleri tercih ediyorlar. Sırt omuriliğine yakın uygulanan kateterle sırt omuriliği yaralanmaları meydana gelebilir. Gerçi bu çok ender bir durum ama bu yaralanmalar felçle de sonuçlanabiliyor diyor ağrı uzmanı Sabine Sonntag-Koch.

“HAYALİ AĞRILAR” İÇİN TERAPİ


En ilginç ağrı türlerinden biri de, yitirilen uzuvlarda hissedilen ağrılardır. Bir hastalık ya da kaza yüzünden kol veya bacağını kaybeden insanlar, “hayali –fantom- ağrılar” hissedebiliyor. Bu ağrılar dengesizliğin ifadesi, diyor uzmanlar. Bedende bir kol eksik olsa bile kolun işlevleri beyinde “yazılı kalıyor”. Kimi zaman hastanın yanağı okşandığında bile olmayan kolda batma hissedilebilir.

Bunun nörolojik açıklaması basit: Beyinde duyu ifadelerini yansıtan beden haritasında yüz ve kol bölgesi birbiriyle komşu. Hedefimiz beyne bir uzvun eksik olduğunu öğretmek diyen ergoterapist Susanne Glaudo, hastaları ayna terapisiyle tedavi ediyor. Hasta, özel olarak yerleştirilmiş bir aynanın karşısına oturtuluyor. Bu şekilde hasta aynada gördüğü sağlıklı kolu sanki proteziymiş gibi hissediyor. Bu optik yanılgı beyne, kolun veya bacağın eksik olduğunu öğretiyor ve bu şekilde beyin artık var olmayan sinirlerden çıkan sinyalleri ağrıya dönüştürmüyor.

Ayna terapisinin başarılı olması için tedavinin ameliyattan hemen sonra başlaması en iyisi diyen Glaudo, hastaların alıştırmaları evde de yapabilmeleri için iki alıştırma aleti geliştirmiş. Bir tanesi kol diğeri ise bacak protezi kullananlar için. Kol aynası yıkanabilir bir plastik plakaya tutturulmuş ve masa üzerinde kullanılıyor. Daha büyük olan bacak aynası ise tekerlekler üzerine yerleştirilmiş. Uzman ayna terapisiyle birçok hastasını tedavi etmiş ama tedavi herkeste aynı sürede yanıt vermiyor bu yüzden hastalar sabırlı olmalı diyor.

Ülkemizde bölgelere göre ağrı oranları:

Marmara: %56,2

Karadeniz: %66,6

Akdeniz: %27,7

Ege: %72,7

İç Anadolu: %72,7

Güneydoğu Anadolu: %78

Doğu Anadolu: %84,6


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:26 Kasım 2010

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.