Atak ve dışa açıklara çekingenliğin üstünlüğü

Doğaya bir göz atacak olursanız, çekingenliğin son derece şaşırtıcı üstünlükler sağladığına tanık olabilirsiniz.

Doğaya bir göz atacak olursanız, çekingenliğin son derece şaşırtıcı üstünlükler sağladığına tanık olabilirsiniz.

cekingenlikDışa dönük, tuttuğunu koparan kişilerin görünürde daha üstün oldukları ve özgüven duygusuna sahip kararlı çocuklar yetiştirmenin ana-babaların öncelikli hedefini oluşturduğu çağdaş Batılı toplumlarda, çekingenlik pek de ilgi gören bir özellik değil. Çekingenliğin bireyler için çoğu zaman ayak bağı oluşturduğu bir gerçek. Indiana Üniversitesi Çekingenlik Araştırma Enstitüsü’nün başkanı Bernardo Carducci, “Çekingen insanlar daha geç flört etmeye başlayıp, cinselliği daha geç yaşıyor ve daha geç evleniyorlar,” diyor. Çekingenlik aşırıya vardırıldığında hastalıklı bir duruma dönüşerek kaygı nöbetlerine ve toplumsal fobiye bile yol açabiliyor. Son dönemlerde çekingenlik duygusunu yaşayan tek canlı türünün insan olmadığı da ortaya çıktı. Nitekim artık çekingenliğin deniz şakayıklarından örümceklere, kuşlardan koyunlara, hayvan âleminin hemen hemen tümünde görülen en belirgin kişilik özelliklerinden birini oluşturduğu biliniyor. Gelgelelim, doğada şans her zaman yürekli olandan yana değil. Kimi zaman çekingen ve ürkek bireyler aşk ve yaşam süresi açısından çok daha şanslı oluyorlar. Kaçınılmaz sonuç şu ki, “en iyi” tek bir kişilik yok- her kişiliğin farklı durumlarda üstünlük sağlayan özellikleri var. Öyle ki, evrim her ikisine de destek veriyor. Tüm bu veriler yeniden değerlendirildiğinde, çekingen bir insan olmak ne anlama geliyor? Çekingenlik biz insanlar için de yaşamsal bir değer taşıyor mu? Kimi araştırmacılar öyle olduğunu düşünüyor ve çekingen, duyarlı, hatta kaygılı insanların girişkenlere kıyasla birtakım şaşırtıcı üstünlüklere sahip olduklarını ortaya koyan kanıtlara giderek daha sık tanık olmaya başlıyorlar.

ÇEKİNGEN SEMENDER

Çekingenliğin eski saygınlığına kavuşturulması yönünde atılan ilk adımlardan biri 1990’larda semenderler üzerinde yapılan bir araştırma oldu. Kaliforniya Üniversitesi’nden Andrew Sih güneş balıkları ile onların yemleri olan larva aşamasındaki semenderler üzerinde yaptığı deneyler sonucunda semenderlerin kendi aralarında farklılıklar sergilediklerine tanık oldu. Kimi semenderler ötekilerden çok daha yürekli ve etkindiler. Bu semenderler çekingen türdeşlerine kıyasla çok daha fazla yiyor ve daha hızlı büyüyorlardı ama olumsuz bir durum da söz konusuydu. Güneş balıkları ortalıktayken yürekli semenderler oracıkta yumurtluyor ve basit eniyilik kuramına göre düşmana karşı sergilemeleri beklenen akıllı davranış biçiminden çok farklı davrandıkları için de balıklara çekingen semenderlerden çok daha kolay yem oluyorlardı. Hayvanların da kişiliği olduğu-bireylerin kendi aralarında kalıcı farklılıklar sergiledikleri- o güne dek tartışmalı sayılan bir görüş oldu. Sih’in araştırması bu konunun yeniden masaya yatırılmasına ve daha kapsamlı çalışmaların yapılmasına neden oldu. Sonuçta, 100’ü aşkın canlı türünde bireylerin aşırı “reaktif” ile aşırı “proaktif” arasında bir kişilik sergiledikleri görüldü. Reaktifler çekingen, risk almaktan kaçınan ve yeni ortamlara kolay kolay girmeyen bir kişilik sergilerken proaktifler çok daha gözü pek, saldırgan ve araştırmacı bir yapıya sahiptiler. İyi de bu iki kişilik türünün doğada var olması nedendi? Sih’in araştırması bu soruya ışık tutuyor. Atılgan semender larvaları yem olma riskini taşıyor olsalar da, hızlı büyüyor olmaları genelde yaşadıkları ve bir olasılıkla daha sakıngan bireyler olgunluğa erişmeden kuruyacak olan çaylarda onlara belirgin bir üstünlük sağlıyor. Bir başka deyişle, her kişiliğin koşullara göre yararlı ya da zararlı sayılabilecek özellikleri var. Doğal ortamlar karmaşık bir yapıya sahip olduklarından ve sürekli değiştiklerinden, doğal seçilim önce kişiliklerden birini ardından ötekini, ya da aynı anda her ikisini de destekliyor olabilir.

KEŞFETME ARZUSU

University College Cork uzmanlarından John Quinn’in, Avrupa’ya özgü küçük bir kuş türü olan, büyük baştankaralar ile ilgili araştırması bu görüşü daha da açık bir biçimde gözler önüne seriyor. Yabanıl kuşların ne denli reaktif ya da proaktif olduklarını anlamaya çalışan Quinn, yakaladığı kuşların her birini yeni bir ortama yerleştirdi. Kimileri oraya yerleştirilmiş yapay ağaca tüneyip, 8 dakikalık deney boyunca orada kalırken kimileri hemen kondukları yerin her köşesini didik didik araştırmaya başladı. Daha sonra kuşlar yeniden doğaya salındılar. Quinn bu bireylerin bir sonraki yıl yeniden yakalanmaları durumunda hemen hemen aynı davranış biçimini sergileyeceklerini belirtiyor. Bu durum keşfetmenin süreklilik gösteren bir kişilik özelliği olduğu anlamına geliyor. Dahası, kuşları sürekli gözleyen Max Planck Kuşbilim Enstitüsü’nden Niels Dingemanse ve arkadaşlarının çalışması da doğal ortamın kimi yıllar atılgan bireylerden yana olduğunu- daha çok kuşun yaşamda kalıp daha çok yavrunun üretildiğini- kimi yıllarda da çekingenlerin çok daha başarılı olduklarını ortaya koyuyor. Quinn ve arkadaşları keşfetmeyle yaşamda kalmayı sağlayan temel davranışlar arasında da birtakım bağlantılara tanık oldular. Kuşlar keşfetmeye ne denli istekliyseler, dışa açılmaya, risk almaya ve saldırgan davranmaya da o denli yatkın oluyorlardı. Tam tersine, keşfetmekten pek hoşlanmayan bireyler de yiyecek bulmakla ilgili sorunları çözmede çok daha başarılıydılar. Chizé Dirimsel Araştırmalar Merkezi’nden Samantha Patrick de keşifçi erkek kuşların eşlerine ihanet etmeye daha eğilimli olduklarını, ancak aldatılma olasılıklarının da çekingen ve sakıngan erkeklere kıyasla daha yüksek olduğunu ortaya koydu.

SAĞLADIĞI AVANTAJLAR

Çekingenliğin sağladığı yararlar her zaman yüreklilik denli açık olmamakla birlikte, özenle yapılan gözlemler kimi yararları gün yüzüne çıkartmaya başladı. Bir hayvanın kişiliğinin onun düşmanları karşısında verdiği tepkileri nasıl etkilediğini merak eden Kanada Concordia Üniversitesi’nden Grant Brown ve arkadaşları, yavru gökkuşaklı alabalıklar üzerinde yaptıkları deneyler sonucunda çekingen alabalıklarda uzun süreli belleğin, en azından tehlike belirtileri söz konusu olduğunda, çok daha iyi çalıştığı sonucuna vardılar. Çekingenliğin bir başka yararına da batıya özgü mavi kuşlarda tanık olundu. Arizona Üniversitesi araştırmacılarından Renee Duckworth en iyi kolonileştiricilerin saldırgan erkekler olduğunu- bu kuşların gözü pek kişilikleri sayesinde çok daha geniş alanlara yayıldıklarını ortaya koydu. Ne var ki, yaşam ortamları dolmaya başladığında çekingen erkekler üstünlüğü ele geçirmeye başladılar. Bunun nedeni çekingen erkeklerin çok daha özenli babalar olmalarından ve kaynakların bol olduğu yerleşik bir yaşam ortamında saldırgan erkeklere kıyasla daha çok yavru dünyaya getirmelerinden kaynaklanıyor.

İNSANLARDA FARKLI

Doğada çekingenliğin birtakım yararlar sağladığı kesin. Ancak bu durum insanlar için de her zaman geçerli olmak zorunda değil. Öncelikle, insanların çekingenliğiyle hayvanlarınkini aynı kefeye koymak doğru olmaz. İnsanlarda çekingenlik bireyin toplumsal durumlarda sergilediği beceriksizlik ve korkuyla ilgilidir. Araştırmacılar insanın kişiliğini “Büyük Beşli” olarak bilinen beş ölçüte göre değerlendirirler- vicdanlılık, uygunluk, yeni deneyimlere açıklık, dışa dönüklük ve duygusal dengesizlik. Bu özellikleri hayvan kişilikleriyle karşılaştıran Edinburgh Üniversitesi’nden Lars Penke çekingenlik-girişkenlik süreminin nevrotizm/duygusal dengesizlik ve içedönüklük/dışadönüklük gibi durumlarla birçok ortak özellikler taşıdığına tanık oldu. Ne var ki, insanlarda doğal seçilimin çekingenliği destekleyip desteklemediği konusunda kesin bir yargıda bulunmak çok güç. Çeşitli araştırmalardan elde edilen bulgular reaktif ve proaktif kişilik türlerinin, tıpkı hayvanlarda olduğu gibi insanlarda da varlıklarını bağımsız olarak sürdürebilen iki stratejiyi temsil ettiğini ortaya koyuyor. Eğer gerçekten öyle ise, o zaman her bir stratejinin görece başarısı bağlamına göre değişiyor. Ancak sorun şu ki, gözüpekliğin göklere çıkartıldığı-ve çekingenliğin yerden yere vurulup ruhsal bir bozukluk noktasına bile vardırıldığı- toplumlarda çekingenlerin işi bir hayli güç. Şimdilerde çekingenliğin bir hastalık olarak ele alınıp ilaçlarla sağaltılması eğilimi giderek artıyor. Gelgelelim, ilaçların çekingen insanlara ne yapmaları gerektiğini öğretmediğine dikkat çeken Carducci, arkadaşlarıyla birlikte Çekingenlik Araştırma Enstitüsü’nde “çekingen insanların yaşamda başarılı olmaları için” ilaç yerine kılgısal birtakım yöntemler uyguluyor. Bu arada çekingenlikten yana bir eğilimin de giderek yaygınlaştığına tanık olunuyor. Geçtiğimiz yıl “Susmak Bilmeyen Bir Dünyada İçe Dönüklüğün Gücü” başlıklı kitabıyla büyük bir yankı uyandıran Susan Cain, The New York Times gazetesinde yayımlanan yazısında,”Çekingenlik ve içe dönüklük- ya da her ikisinin de genelde kaynağını oluşturan özenli ve duyarlı kişilik yapısı- yalnızca normal olmakla kalmayıp, aynı zamanda son derece değerli özelliklerdir. Bu özellikler insan türünün ayakta kalabilmesi açısından yaşamsal bir önem taşıyor olabilir,” diyor. Bu durumda dünyayı kimler ele geçirecek? Korkusuzlar mı, yoksa çekingenler mi? Hayvan kişiliklerinden yola çıkacak olursak, biri olmadan diğerinin de var olamayacağı kesin. Kişilik söz konusu olduğunda, çeşitlilik gerçekten de yaşamın tadı tuzu olsa gerek. BİLİM TEKNOLOJİ EKİ

Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:14 Haziran 2013Yayınlanma Tarihi:18 Haziran 2013

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.