TRAVMA İLE NASIL BAŞ EDİLİR

Uğur İlyas Canbolat

Doğal afetler, savaşlar, trafik kazaları, işkence, tecavüz, iş kazaları, aldatılmak gibi travmatik olaylar sonrasında neler yaşanıyor?

Travma artık sık duyduğumuz bir kavram oldu. Ancak ne travmanın çeşitlerini yeterince biliyoruz, nede etkilerini iyi biliyoruz. Travmanın stres bozukluğu sonucunu nasıl verdiği de bu söyleşimizin çerçevesinde içinde cevabını aradığımız bir soru oldu. Neden ailede psikiyatrik hastalık öyküsü, çocukluk çağı travması, ebeveyn yokluğu, 10 yaşından küçük anne-baba ayrılığı, içe dönüklük, kaygılı-endişeli-vesveseli kişilik yapısı, psikiyatrik hastalık geçirmiş olmak, olumsuz yaşam olayları gibi risk faktörleri taşıyan kişilerin neler yapması gerektiği konularını Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi'nden Psikiyatri Uzmanı Dr. Barış Önen Ünsalver ile irdelemeye çalıştık.

- Travma kavramı giderek çok güncelleşiyor. Öncelikle psikolojik travmadan başlayalım. Psikolojik travma nedir?
Psikolojik travma kişinin güçsüzlüğüyle, bedeninin ve becerilerinin sınırlarıyla yüzleşmesi durumudur.

- Burada kişi ne gibi duygu durum halinde olmaktadır?
Burada karşı koyulamaz bir güç kişiyi çaresiz bırakmıştır. Şöyle örnekleyebilirim. Kaygan zemin yazısını görmenize rağmen koşarsanız düştüğünüzde şaşırmazsınız, çünkü olayı denetleyebilirsiniz, neden düştüğünüzle ilgili bağlantı kurup düşmenize bir anlam verebilirsiniz. Oysa, bir arkadaşınızla yolda neşeli bir şekilde sohbet ederken aniden biri gelip kolunuzdaki çantayı kapıp kaçarsa olayı denetleme, bağlantı kurma ve olayı anlamlandırma gibi başa çıkma becerileriniz felce uğrar.

- Örneklediğiniz tarzda kişinin yaşadığı bir olay sonrasında etkisi devam eder mi, kişinin davranışları ne şekilde olur?
Önemli bir konu… Yaşanan bu olayın etkisi o kadar sarsıcı olabilir ki, bir daha o arkadaşıyla kişi görüşmek dahi istemeyebilir. O semtten her geçişte içine korku dolabilir. Travmatik olaylar, kişiye yoğun çaresizlik ve dehşet hissi yaşatır ve felaket yanıtı oluşturur.

-Travma oluşturan en yaygın olaylar nelerdir?
Özetle söyleyecek olursak; doğal afetler, savaşlar, trafik kazaları, işkence, tecavüz, iş kazaları, saldırıya uğrama, ani gelişen hastalıklar, ani yakın kaybı, tutsak edilme, eş tarafından aldatılmak tipik travmatik olaylardır. Ancak, evinde hiç kötü söz duymaya alışık olmayan bir çocuğun öğretmenince aşağılanması da travmatik etki bırakabilir.

-Travma yaşayan her kişi yaşadığı olaya verdiği tepki aynı mıdır? Tepkiyi belirleyen öğeler nelerdir?
Travmaya verilen tepkiler aynı değildir. Bunu belirleyen özellikler arasında, mağdurun yaşı, cinsiyeti, eğitim seviyesi, kişilik yapısı; travmanın niteliği, şiddeti ve kişi tarafından nasıl anlamlandırıldığı vardır. Travma sonrası sosyal çevrenin ve toplumun verdiği destek vardır ve önemlidir.

-Her travma sonrasında stres bozukluğu gelişir mi?
Travmanın niteliği ve yoğunluğu travma sonrası stres bozukluğunun (TSSB) gelişimi için önemlidir. Ancak bununla birlikte, her travmatik olay yaşayan kişide Travma Sonrası Stres Bozukluğu gelişmez.

-Peki buradaki etken nedir o halde?
Travmatik olay öncesindeki risk faktörleri vardır elbette.  Bunlar nelerdir derseniz; ailede psikiyatrik hastalık öyküsü, çocukluk çağı travması, ebeveyn yokluğu, 10 yaşından küçük anne-baba ayrılığı, içe dönüklük, kaygılı-endişeli-vesveseli kişilik yapısı, psikiyatrik hastalık geçirmiş olmak, olumsuz yaşam olayları, kadın olmak gibi risk faktörlerini sayabiliriz.

-Burada yaşanan olayın tekrarlamasının da etkisinden söz etmek mümkün müdür?
Elbette mümkündür. Travmatik olayın şiddetinden daha çok maruz kalma sıklığı psikiyatrik hastalık gelişimini tetikler. Sadece travmaya maruz kalma değil olaya tanık olmak da örseleyicidir, çünkü suçluluk duygusuna neden olur.

-Burayı biraz daha açabilir misiniz?
Tabii. Depremde yakınlarını kaybedenler sadece onları kaybettikleri için acı çekmez, aynı zamanda hayatta kalmanın verdiği suçlulukla savaşırlar. Benzer şekilde, savaşta arkadaşları şehit olmuş ya da sakat kalmış bir kişi sağlam bir bedenle eve dönmekten mutluluk duyamayabilir. Sanki arkadaşlarının ölümüne kendisi sebep olmuş gibidir.  Travma sırasında kişinin sergilediği tutum da sonraki ruhsal hastalık gelişimini etkiler. Örneğin tecavüz sırasında pasif kalan kişilerde direnen kişilere göre daha fazla TSSB gelişir. Yani kişi karşısındaki güçle başa çıkmak için ne kadar savaşırsa olayın ruh sağlığına uzun dönemdeki etkisi o kadar az olacaktır. Yaşanan olayın şiddetinin nasıl algılandığı da önemlidir. Asansörde kapalı kalan kişi, dehşete kapılarak artık asla oradan çıkamayacağını ve havasızlıktan boğularak öleceğini düşünürse, hayatının geri kalanında asansöre binmesi çok zor olacaktır.

-Güven sorunu yaşanıyor mu travma sonrasında?
Evet… Sorunuzda dikkat çektiğiniz gibi travmaya maruz kalmış birisi için dünya artık güvenilir bir yer değildir. Özellikle de insan eliyle yapılmış bir travmaya maruz kalmışsa insanlara olan güvenini kaybeder. Her an her yerden bir zarar görmeyi bekleyerek, insanlardan uzaklaşır.

-O halde çevrenin, yakınların durumu ve yaklaşımları önemli?
Travmatik olay sırası ve sonrasında mağdurun çevresindeki yakınlarının verdiği tepkiler önemli. Bu tepkiler ruhsal sorunların gelişiminde de etkilidir. Bu nedenle, yakınlarının destekleyici tutumu, kişinin güven duygusunun onarılmasını sağlar. Böyle bir kişi rahat bırakılmak istediğini söyleyerek ona yardım etmek isteyenleri uzaklaştırmaya çalışsa da, yalnız kalmaması psikiyatrik hastalık gelişimini önleyicidir. Mağdur yaşadığı olayı başka insanlarla paylaşabilirse dünyayı anlamlı hisseder. Bu durumda toplumun verdiği destek de önemlidir.

-Aile içi bir durum ise yaşanan durum değişir sanırım değil mi?
Kuşkusuz öyle… Cinsel saldırı ya da aile içi şiddet durumlarında hukuk yoluyla adalet sağlanması önemlidir. Ancak, hakkını ararken kişi daha çok mağdur olabildiğinden bu tür durumlar polise çok az bildirilmektedir. Saldırgan mağdurdan statü olarak daha yüksekte bulunduğunda travmasını paylaşamadığı gibi saldırganın daha da fazla tacizine maruz kalabilir.

-Travmaya maruz kalan kişi bunu hiç paylaşmayıp sürekli içinde tutması, travma yaşadığı mekanlardan, mahallerden uzak durmasını nasıl değerlendirirsiniz?
Travmatik olayı paylaşmaktan kaçınmak, olayla ilgili mekanlar ve kişilerden uzaklaşmak gibi bir tavır doğru değildir. Ttravmaya bağlı ruhsal hastalık gelişimini olumsuz yönde etkiler bu. Kişi yaşadığı sıkıntıyı ne kadar çok paylaşırsa ve zorlayıcı da olsa ne kadar çok üzerinde düşünürse acısından kurtulması da o kadar kolay olacaktır aslında.

-Travmaya uğrayan kişi herhalde ilk dönemlerde yaşar bunu etkilerini. Klinik pratiğiniz açısından baktığınızda siz neler görüyorsunuz?
Psikolojik bir travma yaşadıktan sonraki ilk bir ay içerisinde bazı ruhsal sıkıntılar yaşanması doğal olabilir. Bazen ilk bir ay ruhsal sıkıntı çok yoğun olabilir.

-Nedir bunlar? Neler yaşanıyor?
Uyku ve iştah bozulabilir, korku ve öfke olabilir. Kabus görülebilir. Vücutta uyuşmalar, aynaya bakınca kendini tanıma güçlüğü ya da çevreyi yabancı algılama gibi belirtiler oluşabilir. Bu duruma akut stres bozukluğu denir ve ilk bir ay içerisinde geçmesi beklenir. Ancak, psikolojik sıkıntı bir aydan daha uzun süre devam ederse travma sonrası stres bozukluğunun geliştiği düşünülebilir.

-Travma Sonrası Stres Bozukluğu'nun belirtileri nelerdir? Bunları da alabilir miyiz kısaca?
İsterseniz maddeler şeklinde cevaplayayım bu sorunuzu.
1- Yeniden yaşantılama: Olayı tekrar yaşıyormuş hissi, olayın görüntülerinin sebepsiz göz önüne gelmesi (flashback), rüyada görme
2- Kaçınma: Olayla ilgili hafıza kaybı, olayla ilgili yerler ve kişilerden uzaklaşma, olay hakkında konuşmama, içe çekilme, unutkanlık
3- Aşırı uyarılma belirtileri: Gerginlik, uykusuzluk, yerinde duramıyormuş hissi, irkilme, öfke patlamaları, dikkati toplayamama

- Travma sonrasında verilen ruhsal tepki veya belirtiler mutlaka ilk aylarda mı görülür?
Hayır. Bazen travmatik bir olaydan hemen sonra hiçbir ruhsal tepki gözlenmeyebilir. Ancak travmadan 6 ay hatta 20-30 sene sonra bile ruhsal sıkıntılar baş gösterebilir.

-Bu durumda çözülmesi ve yüzleşmesi bakımından kaçınmaya fırsat verilmemeli, öyle mi?
Aynen öyle… Böyle olaylardan sonra yakınlarınızın yanında olmaya ve travmasını konuşmaya paylaşmaya çalışmak faydalı olacaktır. Üzülmesin diye konuyu açmamak iyi bir yol değildir.

-Burada yaklaşım şekli, kullanılan dil önemli mi? Ötekileştirici ve suçlayıcı tavırlar örseleyici ve pekiştirici olmaz mı?
Kesinlikle öyle. Yargılayıcı olmamak gerekir. Örneğin eşinden sürekli dayak yiyen bir kadına "sen de neden eşinden boşanmadın?" demek, o kadının kendini suçlu hissetmesine neden olur. Kadın zaten yaşadığı sıkıntı nedeniyle çaresizlik duygusu içerisindedir ve neredeyse dayak yediği için kendini suçlu hissedecek kadar kafası karışmış bir haldedir.

-Son olarak Travma Sonrası Stres Bozukluğu tedavisi nasıl yapılmaktadır?
Tedavisinde hem ilaç hem de psikoterapi gerekli ve faydalıdır. Travma Sonrası Stres Bozukluğu, sadece beynin değil bütün bedenin çalışmasını olumsuz etkiler. Ayrıca, bazı kişiler acılarını dindirebilmek için alkol ya da uyuşturucu maddeler kullanarak bir nevi kendi kendilerini tedavi etmeye çalışırlar ki, bu durumda alkol ve diğer madde bağımlılıkları gelişecektir. Bu nedenle ilaç tedavisi çok önem taşımaktadır. Seçilecek psikoterapi yöntemi kişiye göre değişecektir, ancak Marmara depreminden sonra edinilen deneyim, EMDR (göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme) denilen yöntemin travmatik anılardan kurtulmada hızlı etki gösterdiğine işaret etmektedir.


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:04 Kasım 2009

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.