Psikologların da terapiye ihtiyacı olur mu?

Psikologların da terapiye ihtiyacı olur mu?'Psikolog danışanın yükünü üzerine alır mı, kendisi de anlatılanlardan etkilenir mi?' İşte cevabı.

Her gün artan psikolojik sorunları çözmek için uğraşan profesyoneller acaba kendileri ile paylaşılan 'acı hayat' öykülerinden ne kadar etkilenirler? Bir psikoterapist danışanı ile olan mesafeyi nasıl ayarlar? Empati yapmadan kendisine yardımcı olamadığı danışanı ile empati sınırları içerisinde kalamayıp sempati boyutuna ulaştığında neler olur?

Kişinin psikolojik destek almasının önünde ne gibi engeller vardır? 'Takma kafana' gibi sorunun üzerini örtme yaklaşımları kişiye ne gibi bedeller ödetir? Sorun yaşayan bir kişinin arkadaşı ile konuşmasıyla, dertleşmesiyle bir terapist ile konuşması arasında ne gibi farklar vardır. Bu ve benzeri soruları uzun yıllardır klinik çalışmalar yapan NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesinden Uzman Psikolog Neşe Özkarslı ile konuştuk.

-Psikolog ile danışan ilişkisi ne tür bir ilişkidir?
Teröpatik bir ilişkidir. Terapi; kişilerin içsel çatışmaları ya da ruhsal problemlerinin profesyonel anlamda tedavi yöntem ve donanımlara sahip bir başka kişi tarafından değerlendirilmesi, düşünce ve duygusal bir çeşit alış veriş yöntemi ile çözümlenmesi anlamına gelen tedavileri kapsar.

-Psikolog kişinin dertlerini dinleyen arkadaş ve dostlardan farklı olarak neler yapmaktadır?

Dost ve arkadaştan farklı dinlemenin ve paylaşmanın dışında ruhsal sorunların altında yatan iç çatışmaların farkındalığı üzerinde çalışır. Kişinin çözüm noktalarına odaklanmasını sağlar. Çözümlerde zorlandıkları noktalarda destek olur. Pozitif bilişsel süreçleri tamamlatır. Donanım, bilgi, tecrübe ve profesyonellik gerektiren bir süreçtir. Dolayısıyla bir dost dinlemesinden çok öte bir şeydir. Uzmanlık gerektirir. Psikoterapist ile danışan arasındaki güven ve inanç sistemlerinin terapi sürecine olumlu katkıları olacağı göz ardı edilmemeli ancak danışanın daha çok kendi çözümünün gerektiği sorunlara odaklanmayı ve farkındalık düzeylerini en üst seviyede tutmanın kendisi açısından çok daha önemli olduğunu bilmesi gerektiğini de hatırlatmak gerekmektedir.

-Bazı kişilerin 'kendi kendinin doktoru ol, psikologu ol' yaklaşımını değerlendirir misiniz?
Bu sözler tamamen boş ve manasız yönü olan sözler değildir. Ancak bazı sorunlarda bu tutum olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Bu yaklaşımın sorun taşıyan kişide yetersizlik duyguları yaratan yükleyici bir yanı vardır. Kişiyi çaresizliğe sürükleyici olabilmektedir. Danışanın farkındalık düzeyinin o problem karşısında düşük olması çözümün yanından bile geçmesine izin vermez. Aynı kişisel haritanın içinde dolaşırken adresi ve yönünü kaybetmek gibidir bu durum. Herkesin içsel haritaları vardır. Bazen işler karıştığında burada devreye girerek düzenlemeler yapmak, kısa yollar bulmak önemlidir. Danışanın kaybolmuşluğu içinde adresleri bulup görmesini ve haritasını kullanmasını sağlamak gerekebilir. Bunu çoğu zaman kişinin kendisi yapamaz. İşte burada uzman yardımı gerekli olur. Dolayısı ile 'kendi kendinin doktoru ol' anlayışı geçerli olmaktan çıkar. Ayrıca bu yaklaşım pek çok kişinin yaşadığı soruna erken müdahale etme fırsatının kaçırılma nedenidir. Bunun bedeli de çoğu zaman büyük acılarla ödenir.

- 'Takma kafana, geçer' sözü neden bizim toplumumuzda çok kullanılır?
Zaman en iyi ilaçtır demek gibi bir şeydir bu. İnsanlar toplum içinde ve sosyal ilişkilerle hayat bulan varlıklardır. Eğer ilişkileri yok ise sorun başlar. Bu nedenle her iletişim halindeki kişi aynı zamanda karşısındaki kişiden etkilenecek ve kişiyi etkileyecektir. Bu doğal bir sosyal iletişimdir. Eğer sorun yaşayan kişinin stres faktörleri yakın çevresi ile ilgili ise ve devamlılığı söz konusu ise o zaman zaman içinde davranış ve tutum değişikliklerinden bahsetmek gerekir. Bazen bunun farkına varmak çok uzun zaman alır ve kaybolmuş uzun yıllardan sonra gelen 'keşkeler' ve pişmanlıklar ruhsal sağlığı değiştiren etkenler olarak kabul edilecektir. O nedenle takma kafana geçer sözü kişi geçici sürelerde teselli edebilir ama kimi şikayetlerin gelişmesine ya da pekişmesine de sebep olabilir. Evet kafaya takılmayacak şeyler vardır ama bazı durumlar o noktayı geçmişse bu söz ile kişi yaşadığı sorunlardan kurtulmuş olmaz. Yani kafaya takma geçer demekle geçmeyebilir.

-Psikolojik destek ihtiyacı nedir, nereden kaynaklanmaktadır?
Psikoterpi yöntemleri terapistin bilgi ve tecrübesiyle orantılı olacağı için terapi sürecinde destekleyici tutum ya da daha farklı yöntemleri kullanması ve seçmesi danışanının sorununa uygun yöntemler bulması gerekmektedir. Psikolojik destek de bu yöntemlerden biridir. Danışanın sorununu çözebileceğine inancını arttırmak, üstesinden gelebileceği konusunda motivasyonel çalışmak yani destekleyici olmak anlamına gelmektedir.

-Bu çağda psikolojik desteğe daha mı çok ihtiyaç duyuluyor?
Genel anlamda evet demek doğru olur. Değişen toplum şartları, sosyal desteğin azalması, aile ve yakın çevrenin yoğun tempoda çalışması ve genel bir stres içinde yaşamaları sosyal desteğin elimizden kayıp gitmesine neden olmaktadır. Kaybolan sosyal desteğin yerini psikolojik desteğin alması doğaldır. İnsan bireyselliğinin yanında sosyal ve toplumsal bir varlık olduğunu unutmamak gerektiğini vurgulamak gerekir.

-Sizler mesleğiniz gereği her gün birbirinden farklı ve acıklı hayat öykülerine tanık oluyorsunuz. Bunlara üzüldüğünüz de oluyor mu?
Terapistlerde etten ve kemikten yaratılmış, sıkıntıları olan ve sıkıntıları hisseden varlıklardır. Ancak profesyonel anlamda hastanın sıkıntısını hissetmek ayrı yaşamak ve taşımak ayrı kavramlardır. Danışanın sıkıntısını hissetmezseniz anlamlandırmanız çok zor olacaktır. Hayatlar zaman tüneli gibi biz terapistlerde biraz daha hızlı akıp gider. Devamlılık ilkesi ve yaşam tecrübelerinin kalan izleri ile yetiniriz.

-Peki çözmeye çalıştığınız bu zor hayat hikayeleri sizin de hayatınızı olumsuz etkiliyor mu? Onların yükünün omzunuza bindiğini hissettiğiniz oluyor mu?
Hayat danışanların hayatı olmaya devam ettiği müddetçe bizim yükümüz olmayacaktır. Biz terapi yükünü taşırız. Seans bitimine kadar işimizdir. Sonra herkes kendi hayatına devam eder. Eğer diğerinin hayatını devam ettiriyorsak o zaten bir parçasıyla bizim hayatımız veya bizim gerçeğimizdir. Kimsenin hayatı başkasının olamaz.

-Empati yapmadan sanırım danışanınıza yararlı olamazsınız. Bu süreçte empati ile sempati ayrımını nasıl yapıyorsunuz?
Empati; kişinin kendisini karşısındakinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakabilmesi, o kişinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu tekrar karşısındaki kişiye iletmesi sürecidir. Sempati ise karşısındaki kişinin sahip olduğu duygu ve düşüncelere sahip olmak anlamına gelmektedir. Terapilerde sempatik ilişkiler kurmak yandaşlık ya da taraflılık anlamına gelmekte ve süreci olumsuz etkilemektedir. Bunun dışında terapisti de çok fazla yükleyeceği düşünülürse son derece yorucu ve amaçtan uzaklaştıran bir süreçtir. Bazen terapist böyle bir sürece girebilir. O zaman terapistlik kimliğini bırakmalı danışanını başka terapiste yönlendirmelidir.

-Psikolojik destek veren profesyonellerin de desteğe ihtiyacı olmakta mıdır?
Neden olmasın? İnsan olan herkes zaman zaman desteğe, değişimlere, paylaşımlara ve/veya çözümlemelere ihtiyaç hisseder. Terapistler daha az hissederler diyebilirim. Çünkü farkındalık düzeyleri doğal olarak yüksek, problem çözme becerileri daha gelişkin, iletişim kazalarını daha az yapan, duygu ve düşünce ifadelerini kullanma becerisine sahip olmaları onları daha avantajlı kılar.

-Psikolojik destek ihtiyacının kişinin kendini ifade edemeyişi, iletişiminin yeterli olamayışı ile ilgili yanı var mıdır?
Psikolojik destek ihtiyacının olup olmadığının farkında olmak başka kendisini rahat ifade edememek başka kavramlar olarak ele alınmalıdır. Desteğe ihtiyaç hissetmek veya bunun farkında olamamak bazen içindeki uyumla açıklanabilir. Sorun tarif etmiyorsa başka insanların onun adına sorun yaratması doğru olmaz. Ancak bu başka insanların hayatlarını etkilemediği müddetçe böyledir. İşte o zaman etkilenen kişi üzerinden soruna bakmak daha doğru bir başlangıç olacaktır. Ya da başka bir açıdan değerlendirilirse, kişinin akıl yeterliliğinin düşük olması sorunun farkına varmasına engel olacaktır. O zaman sorumlu olan diğer kişilerle ele alınması gerekecektir. Çünkü kişinin algılaması ve kendi başına çözümlemesi çok zor olur. Kişinin kendisini zor ifade etmesi, duygu ve düşüncelerini paylaşabilmesi konusunda zorlanması başka bir şekilde değerlendirilmelidir. Öncelikle hangi duygu ve düşünceleri taşıdığını fark etme sürecinin başlatılması gerekmekte sonrasında kişinin bu duygu ve düşünceleri nasıl ifade etmesi konusunda bilgilendirmek, desteklemek ve deneyimlendirmek süreci başlatılmalıdır. Kişinin yaşadığı ortam, ilişki biçimleri de bu iletişimde değerlendirilmesi gereken konulardan biri olmaktadır. Farklı sosyal ortamların, farklı sosyal becerileri getirdiğini unutmamak gerekir. Entelektüel seviye, ekonomik düzey, yaşam şartları ve kişisel farklılıklar, eğitim ve öğretim iletişim becerilerini etkileyen önemli faktörlerdir.

-Psikoterapi kişiye ne verir?
Kişi ne isterse onu verir. Sanki büyülü bir dükkan gibi kişi ne almak için girdiyse satın alarak terapiden çıkacaktır. Ancak istediği ya da ihtiyacı olduğunu düşündüğü şeyi irdelemek, özümsemek, bedel ödemek gibi süreçleri unutmadan…

-Uzun süren terapi süreçleri de herhalde olmaktadır. Bu süreçte kendisinin kimse tarafından anlaşılmadığını düşünen, değer görmediğine inan bazı danışanlar destek aldığı uzmana kendisini çok yakın hissettiği durumlar olmakta mıdır?
Anlaşıldığını hissetmek, kabul edildiğini görmek var olduğunu hissetmek kişi için çok önemli değerlerdir. Sosyal çevresinde bu değerlerden yoksun yaşayan ve sorgulayan kişiler her zaman sorun yaşamaya mahkumdurlar. Terapiste gelip kabul edildiğini hissetmek danışana iyi gelir. Bazen danışan onay almak ister. Anlaşıldığını hissettirmek ve kabul etmek onaylamak anlamına gelmeyeceğini de ayrıca bilmek gerekir. Terapiste karşı kendisini yakın hisseden kişiler bu nedenle fazla olmaktadır. Bu durum bir bağımlılık veya aşk noktasına gelmişse, ya da çok yakın bir arkadaşlık düzlemine ulaşmışsa terapist bu şartlarda yardımcı olamayacağını düşünür kişinin terapisine devam etmez uygun gördüğü başka bir meslektaşına yönlendirir. Taraf olmadığını, onaylama kavramından uzak kalmanın önemli olduğunun vurgulandığı ve anlaşıldığı sürece profesyonel anlamda danışanın terapiste güven duyması desteklenir.

-Bir danışanınızla final yaptığınızda nasıl bir duygu yaşarsınız?
Başarı duygusu herkesin olduğu gibi terapistinde çok hoşlandığı bir duygudur. Bu duygunun diğer mesleklerden farkı olması kişisel bir başarıyla birlikte diğer kişinin yaşam başarısını da birlikte hissetmenin büyüklüğüdür.

-Giderek artan psikoloji eğitimi almaya olan ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğer istatistiki anlamda böyle bir gerçek varsa çok güzel. İnsan psikolojisi okumak, bilmeye çalışmak, insanın kendisini tanıma ve anlama gayretini gösterir. Kendini tanıyan, bilen kişiler daha sağlıklı toplumları oluşturmaz mı? Ayrıca ruh sağlığı ve insan gelişimi, sosyal uyum, iletişim becerileri, psikopatoloji, hastalıklar, tedavi yöntemleri, insanı anlama, eğitim-öğretim süreçleri, davranışların açıklanması gibi konulardan oluşan psikoloji alan olarak çok geniş bir yer kaplar ve farklı ilgi alanlarının içine girebilir. İnsanın yaşadığı her yerde psikoloji hep vardır ve var olacaktır. Endüstride, mimaride, bilgisayar teknolojisinde, biyolojide, ekonomide kısacası her bilimde… Çünkü bilimi insan yaratmıştır.

UĞUR İLYAS CANBOLAT

kAYNAK: //www.hurriyet.com.tr/saglik/9383741.asp?gid=161&sz=60920


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:08 Temmuz 2008

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.