Kadın sevilmek, Erkek güven ister

"Erkeğin cinsel ihtiyaçları önemlidir, kadının da duygusal ihtiyaçları. Kadın sevilmek ister. Erkek de güvende hissetmek, maddi ihtiyaçlarının kocası tarafından karşılandığını bilen ve hissettiren bir kadın ister. Onun için erkek kadının ruhunu anlayamıyor."

Röportaj: Özlem Atik

Prof. Dr. Nevzat Tarhan Türkiye'nin en popüler psikiyatristlerinden biri. Geçtiğimiz yıl özel bir televizyon kanalında yayınlanan "Makul Çözüm" programıyla her kesimden insanın sevgisini bir kez daha kazanan Tarhan, programda verdiği örnekleri, izleyicilerin problemlerine mizah katarak getirdiği çözüm önerileri ve tabiki sempatisiyle başarısını bir adım öteye taşıdı. 2003 Yılı Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği'nin verdiği "En İyi Toplum Programı" ödülü bu başarısının bir kanıtı. Prof. Dr. Nevzat Tarhan'la programın ismini taşıyan son kitabından hareketle Türk ailesini, problemlerini ve sağlıklı aile iletişiminin nasıl olması gerektiğini konuştuk...

Programı kitaplaştırmak fikri nereden doğdu?

Programın hareket noktası, aile içinde yaşanan zorluklarla ilgiliydi. Yoğun bir ilgiyle karşılaştık. İnsanlar arayıp bizimle canlı yayında çok ciddi problemlerini paylaştılar. Bu zorluklarla ilgili onların pratik çözüm talepleri vardı. Programda verdiğimiz pratik çözümler insanların dikkatini çekti. Birçok kadın-erkek problemini, eşler arası problemi, ebeveynlerin çocuklarla yaşadıkları problemleri canlı yayında çözümlemeye çalıştık. Bu da, bu konuda toplumsal bir ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Programı takip edenler bunun kitaplaşmasını istediler. Kitap çıktığı hafta ikinci baskısını yaptı. Bu da aslında şunu gösteriyor. Pek çok popüler program mevcut. İnsanları evlendiren, birbirleriyle ilişkilerini ortaya döken magazin programlan var. İnsanlar bu programlan izlerken kendi sorunlarını unutuyor. Sorunlardan bir nevi kaçıyor. Ancak program bittiğinde sorunlarla tekrar yüz yüze geliyor. Bizim programımız sorunları önce tespit eden, sonra da çözüm öneren bir program oldu. İzleyici kitlemiz daha çok çözüm arayan insanlardan oluştu.

Program boyunca karşınıza çıkan aile profili ne oldu?

Türkiye'de aile profili iki türlü. Birisi batı tarzı yaşayan ailelerin yaşam profili. Diğeri de geleneksel aile yaşam tarzı. İkisinin karşılaştıkları sorunlarda benzerlikler de var farklılıklar da. Batı tarzı yaşayan ailelerde genellikle kadın erkek ikisi de çalışıyor. Belli bir yaşa geliyorlar ama kadının evdeki rolü değişmiyor. Bir taraftan çalışırken evde de ev hanımlığını, annelik rolünü gerçekleştiriyor. Belli bir ekonomik seviyeye geldikten sonra bu kez erkek, dünyaya bir defa geldim diyor ve arayışlara yöneliyor. Bu grupta cinsel aldatmalar çok fazla. Sadakatsizlik gibi sorunlar en fazla görülen problemler bu grup için. Bu grubun çocuklarında ise amaçsız yetişme ilk sıradaki sorun. Özel okullarda, para ve sevgi bolluğu içinde okuyorlar fakat amacı olmayan, zevk peşinde koşan çocuklar ortaya çıkıyor. Umutsuz, tatminsiz, beklenti seviyeleri yüksek ama küçük şeylerden mutlu olmayı bilmeyen insanlar ortaya çıkıyor. Geleneksel aile tarzında ise erkeklerin kadınları pek fazla dikkate almamaları sorun olarak karşımıza çıkıyor. Erkek şöyle düşünüyor: "Eve ekmek getiriyorum, bütün ihtiyaçlarını karşılıyorum, bu kadın daha ne isler?" Bu grup için kadının duygularını anlayamama sorunu ön planda diyebiliriz.

Geleneksel kadın, yatak odasını unutuyor

Sanırım geleneksel aile yaşantısından kastınız genellikle kadınların evin hanımı rolünde oldukları, dindar kimlikleri ön planda olan aile tipi. Peki bu aile tipinde özellikle son yıllarda yaygınlaşan ikinci evlilikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Burada eş olarak kadınların hataları var aslında. Olayı erkekler açısından ele aldığımı/da bir şekilde nefsani duygularını denetleyemediklerini görüyoruz. Bu çağda erkeği cinsel olarak uyaracak uyaran ve ortam çok fazla. Ancak çok güzel bir söz var: "Meşru dairedeki keyf, keyfe kafidir." Erkeklerin bunu bilmesi gerekir. Evliliğin üç aşaması var. Birincisi romantik duygunun olduğu aşamadır. Bazı evliliklerde üç ay, altı ay ya da maksimum iki senede aşk bitiyor. Bunun nedeni şudur. Çocuk olduktan sonra kadınlar ilgilerini, duygusal enerjilerini, sevgilerini ve zamanlarını çocuklarına veriyorlar. Eşine olan duygusal yönelme azalıyor. Erkekler de duygusal enerjilerini ve zamanlarını dışarıya yöneltiyorlar. Bu durumlarda eşler arasında psikolojik duvarlar oluşmaya başlıyor. Bu zamanda evliliği devam ettirmek önceki yıllara göre çok zor. Günümüzde evliliğe zarar veren unsurlar bir değil on misli fazla. Böyle durumlarda kadın veya erkeğin evliliğe geleneksel bakış açılarıyla bakmaları çok yanlış. Genellikle geleneksel yapıdaki kadınlar evlendikten sonra cinsel etkileme güçlerini önemsemiyorlar. Cinselliği düşündükleri zaman suçluluk duygusu uyanıyor. Bir kadının kimlikleri vardır. Ev hanımı kimliği, annelik kimliği, mutlaktaki kimliği ve yatak odasındaki kimliği gibi. Bir kadının bütün kimliklerini kullanması gerekiyor. Geleneksel kadın evlendikten bir süre sonra yalak odasındaki kimliğini unutuyor. Erkekler çalışma yaşamlarındaki sevimli ve kendisini çok güzel sergileyen kadınlardan etkileniyorlar. Evli kadınların bunun farkına varması gerekiyor. Pozitif etkileme gücünü kullanarak, cinsel etkileme gücünü kullanarak evliliğini devam ettirmesi gerekiyor.

Burada sadece kadına mı görevler düşüyor?

Erkeğe de düşüyor tabi. Ama aslında kadının farkında olması gereken bir durum bu. Bir taraftan erkeğin hormonlarını küçümsüyor kadın. Erkeğin cinsel ihtiyaçları önemlidir, kadının da duygusal ihtiyaçları. Kadın sevilmek, aranmak, önem verilmek ister. Erkek de güvende hissetmek, çocuklarına annelik eden, maddi ihtiyaçlarının kocası tarafından karşılandığını bilen ve hissettiren bir kadın ister. Onun için erkek kadının ruhunu anlayamıyor.

Evlilikler genelde aşkın ve sevginin sonucunda oluşur. Siz ise kitabınızda iyi bir ilişkinin sonucu aşk ve sevgidir diyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz?

Genellikle iyi bir ilişki için sevgi ön şart olarak bilinir. Halbuki iyi bir evliliğin ön şartı iyi bir ilişkidir, sevgi değildir. İyi bîr ilişki geliştiği zaman sevgi kendiliğinden gelişiyor. Aşk bir sebep değil sonuçtur onun için. Romantik duyguların evliliğin ilk başında olması bir şanstır. Fakat romantik duygular çok iyi olduğu halde yürümeyen evliliklerde, iyi ilişki kuramamak vardır. Aşkın, romantik duyguların devam etmesi için de iyi ilişki kurmak gerekiyor. İki tarafın da birbirini tanıması, anlaması gerekiyor. Bunu yapabildiğin sürece iyi ilişki kaliteli bir evliliğe dönüşüyor,

Bilinçli bir evlilik deyince, sevgi ve aşk doğru bîr iletişimden sonra gelir mi diyorsunuz?

Bilinçli evliliğin birinci şartı sevginin doğru kullanımıdır. Sevgi, saygı, güven bağı var. Seviyor iki taraf birbirini fakat sevgi dilini bilmiyor. Sevgi dilini bilmediği için iletişim kuramıyor. İyi niyetli oldukları halde geçinemeyen çiftler oluşuyor.

"Beş sevgi dili" adlı kitapta anlatılan iletişim dillerinden bahsediyorsunuz galiba?

Evet bu kitap sevgi dillerini çok iyi toparlamıştır. Sevgi dili, duygu aklarımı yollandır. Bunun farkına varmak önemli. Seviyorum ama geçinemiyorum diyen insanların, iletişim dillerine bakmaları gerekiyor. İletişim dili yanlış demek ki. Sevgi dili iletişim dillerinden bir tanesidir. Sevgiyi transfer edeceksin, karşı taraf da sana transfer edecek. Bu transferin yapılabilmesi için uygun iletişim dilinin bilinmesi gerekiyor.

'Sen haklısın’ daha önemli

Kitabınızda da bahsediyorsunuz... İnsanlar arası ilişkide ve eşlerin birbirleriyle ilişkisinde öz bilinç oluşumunun önemli olduğu bir gerçek. Öz bilinç ve öz bilincin oluşumunun ilişkideki önemi nedir?

Öz bilinç oluşumu kişinin kendisini tanımasını sağlıyor. Bir insanın iyi iletişim kurması için ilk şart, kendisini tanımasıdır. Kimse mükemmel değil, güçlü taraflarımız yanında zayıf taraflarımız da var. Duygularda genellikle siyah-beyaz yoktur, gri tonlar da vardır. Bu gri tonların farkına varmak gerekiyor. Güçlü-güçsüz taraflarını, olumlu olumsuz taraflarını kişi bilirse olaylara objektif bir değerlendirme içerisinde bakabilir. Seni seviyorum demekten daha önemli bir söz var: Sen haklısın. Eşlerin birbirlerine sen haklısın diyebilmesi için Öncelikle kendisini tanıması gerekiyor. Bunun için öz bilinç gerekiyor.

Eleştiriyi sorun çözme yöntemi sanıyoruz

Programınızda birçok sorun dinlediniz, çözüm ürettiniz. Bir genelleme yaparsak Türk ailesinin yaşadığı problemler nereden kaynaklanıyor, eşler problemlerine çözüm ararken neleri yanlış yapıyor?

En çok karşılaştığımız sorun, ben merkezcilik. Olaya sadece kendi penceresinden yaklaşıyor insanlar. Bunun sonucunda en çok yapılan hata da suçlayıcı, yargılayıcı yaklaşım oluyor. 'Sen' dilinin çok kullanıldığını görüyoruz. Sen söylesin, sen böylesin, sen işe yaramazsın gibi kişiliğini eleştirmeye yönelik durumlar ortaya çıkıyor. Bizim geleneksel aile tipi içinde en çok rastladığımız aile içi sorun, eleştirinin dozunun kaçması. Eleştiri, evliliğin en büyük düşmanı haline gelmiş durumda. İki taraf da birbirinin hata ve kusuruna odaklı yaşıyor. Bizim ülkemizde ve kültürümüzde eleştiri çok yaygın. Halbuki eleştiri motivasyonu, çalışma şevkini kıran bir unsurdur. Özellikle erkekler eleştiri silahını çok kullanıyor. Eleştiriyi sorun çözme yöntemi olarak öğrenmiş bir toplumuz

Prof. Nevzat Tarhan, geleneksel aile içinde en çok rastlanılan sorunun, eleştiri dozunun kaçması olduğunu söylüyor. "Eleştiri, evliliğin en büyük düşmanı haline gelmiş durumda." diyen Tarhan, özellikle erkeklerin 'eleştiri silahını çok kullandığına dikkat çekiyor 

Evlilikte şaka yüzde 50 gerçekleşir

"Az miktarda kıskançlık, tutkal etkisi yapar. Bazı evliliklerde kadın eşinin kendisini kıskanmamasını kendisiyle ilgilenmemek olarak algılıyor. Kadınlarda sevilme ihtiyacı fazladır. Bu sevilme ihtiyacının fazla olması bu kez sevgiyi kaybetme duygusunu ortaya çıkarıyor. Burada eşlerin birbirlerini tanımaları ve anlamaları çok önemli. Doğulu bir aile tanıyorum. Erkek, karısına şöyle şaka yapıyordu: Sana Karadenizli bir kız getireceğim. Tam üç sene sonra bu şaka gerçekleşti. Kendisinden 20 yaş küçük biriyle evlendi adam. Aslında bu espri bir mesaj. "Benimle ilgilen, beni umursamıyorsun." mesajı. Kadın çocuklarına fazlasıyla düşkün biriydi. Evliliklerdeki şakaların gerçek olma yüzdesi çok yüksektir. Yüzde 50 diyebiliriz. Bir şeyin tekrarlanması bir ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Bunun arka planında ne var, duygusal dinamiği nedir diye bakmak gerekiyor."

KAYNAK: Eğitimbilim Dergisi, Mayıs 2004


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:01 Mayıs 2004

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.