1 MİLYAR DEPRESYONLU VAR!

PSİKOHAYAT DERGİSİ

Her altı kişiden biri hayatında en az bir defa depresyon geçirir. Bu da Türkiye'de 10 milyon, dünyada bir milyar insan yapar.


Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi psikiyatristlerinden Uzm. Dr. Oğuz Tan, depresyonun türlerini, sebeplerini kimlerin daha çok depersyona yakalandığını, tedavide dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.
NP Araştırma Merkezi

Depresyon nedir?

Depresyon, temel belirtileri isteksizlik ve hayattan eskisi kadar zevk almama olan bir hastalıktır. Uyku bozuklukları olur. Genelde uykusuzluk, bazen fazla uyuma şeklinde görülür. İştah bozuklukları olur. Bu da genelde iştahsızlık, bazen aşırı iştah şeklinde görülür. Unutkanlık, dikkat kusuru, konsantre olamama, kararsızlık, yorgunluk, cinsel isteksizlik, değersizlik duyguları, suçluluk duyguları, kendine güven azalması yaşanır. İntihar düşünceleri olur veya intihar niyeti olmadan ölümü fazlaca düşünme görülür. Sıkıntı, huzursuzluk, sinirlilik, gerginlik, endişe, korku, depresyonun sık rastlanan diğer belirtileridir.

Depresyonun türleri de var. Bunun nedeni nedir?
Öncelikle maskeli veya örtülü depresyondan bahsetmeliyim. Maskeli depresyonda isteksizlik ve zevk almama gibi psikolojik belirtilerden çok bedensel şikayetler ön plandadır. Baş ağrısı, baş dönmesi, adale ağrıları, vücudun çeşitli yerlerinde uyuşma-karıncalanma-yanmalar, kalp çarpıntısı, nefes darlığı, terleme, karında gaz-şişlik-hazımsızlık, kulak çınlaması, cinsel sorunlar gibi şikayetlerle doktor doktor gezen hastalar vardır. Bu kişilerin gerçek problemi aslında depresyondur. Depresyon, vücudun bütün organlarında belirti verebilir. Çünkü bir beyin hastalığıdır, beyin de bütün vücudu yöneten organdır.
Ağır depresyon vakalarında ise  hezeyan dediğimiz mantıksız inanç ve halüsinasyonlar görülebilir.  Depresyon hastaları mantıksız konuşabilir ve gaipten sesler duyabilirler. Bu belirtilerin ortaya çıktığı depresyon türüne psikotik depresyon denir. Bu, hastalığın en şiddetli türüdür. Depresyonda ortaya çıkan hezeyan ve halüsinasyonlar suçluluk, değersizlik ve günahkârlık temalıdır.

Distimik bozukluk adı verilen bir hastalık, depresyonun hafif ama uzun süren türüdür. Depresyonda olduğu gibi, distimik bozuklukta da zevk ve heves azalması, keyifsizlik görülür. Bu belirtiler depresyondaki kadar şiddetli olmamakla beraber, en az iki yıl sürer.

Birisi de mevsimsel depresyondur. Genellikle Kasım-Mart arasında ortaya çıkar ama ilkbaharda veya yazın çıkması da mümkündür. Yorgunluk, aşırı uyuma, karbonhidrata yani tatlılara ve hamur işlerine aşerme kış depresyonunda sık görülür.

Depresyon yaşayan kişinin beyni ne durumdadır?
Bu kritik bir sorudur ve işin esasına ilişkindir. Hemen belirteyim depresyon bir beyin hastalığıdır. Beynin alın ve şakak bölgelerinin faaliyeti bozulur. 'Serotonin' adlı kimyasal madde az salgılanır. Buna halk arasında 'mutluluk hormonu'  deniyor. Adrenalin ve dopamin de motivasyon ve enerji veren maddelerdir, bu ikisi de depresyonda az salgılanır. Depresyonda en çok etkilenen beyin bölgesi, şakaklarımızın içinde yer alan hipokampus adlı denizatına benzeyen organcıktır. Hipokampus denizatı demektir biliyorsunuz. Hipokampus, aynı zamanda bilgi depolayan organcıktır, yani hafıza organcığıdır.

Kadın erkek farkı var mıdır depresyonda?
Depresyon, kadınlarda erkeklere oranla yaklaşık iki kat daha sık görülür. Bunda hormonal farklılıkların etkisi vardır ama psikolojik faktörlerin önemi de büyüktür. Ayrıca anne baba tutumlarının da belirleyici olduğunu düşünüyorum. Kızların daha küçük yaşlardan itibaren daha fazla baskı altında yetiştirilmeleri bunlardan biridir. Anne babalar tarafından sevilseler bile 'sindirilmeleri' öyle… Okullarda kadın öğretmenlerin dahi daha çok erkek öğrencilere teveccüh göstermeleri de bana kalırsa bir etkendir. Tüm bu davranışlar kızların kendine güvenini azaltır. Kız çocuklarını psikolojik açıdan daha duyarlı hale getirir.

Depresyona sebebiyet veren hastalıklar var mıdır?
Bu sorunuz genellikle gözden kaçar. Sara, beyin tümörleri, parkinson hastalığı depresyonla sonuçlanabilir. Bunamalar dediğimiz alzheimer hastalığı da öyle. Yine beyin damar hastalıkları, felçler ve beyin kanamaları, hormon hastalıkları, guatr ve böbrek üstü bezi hastalıkları depresyon nedeni olabiliyorlar. Kalp-damar hastalıkları, kanser bilhassa pankreas kanseri ve lenf kanserleri de depresyona yol açabilen bedensel hastalıklardandır.

Bir kadının hayat boyu depresyona en yatkın olduğu dönem lohusalıktır. Hatta, hemen hemen bütün kadınlar doğum yaptıktan sonra ilk bir ay içinde, 'lohusalık hüznü' ne bürünürler. Biz buna 'post-partum blues' deriz. Gelip geçici ve hafif bir depresif ruh halidir. Ancak bazı kadınlar lohusalık depresyonuna girer ve bebeklerine bakamaz hale gelirler. Hatta bu sebeple intihar bile edebilirler.

Bu kadar şiddetli olabiliyor yani?
Evet şiddetli yaşanabiliyor. Mesela, milli futbolcu Oktay Derelioğlu'nun eşinin doğum yaptıktan sonra teşebbüs ettiği intihar belki de lohusalık depresyonuna bağlıydı. Elif Şafak 2007'de yayımlanan Siyah Süt adlı kitabında bizzat yaşadığı lohusalık depresyonunu çok güzel anlatır.

Peki hastalıkların tedavisinde kullanılan kimi ilaçlar depresyona zemin olması bakımından bir risk içerir mi?
Maalesef evet demek durumundayım. Bazı verem ilaçları, bazı antibiyotikler, grip ilaçları depresyona sebep olabilir. İnterferon hepatit, bazı kanser türleri ve AIDS tedavisinde kullanılan çok yararlı bir ilaçtır; en ciddi yan etkilerinden biri depresyondur. İzotretinoin etken maddeli sivilce ilacı pek çok genci muhteşem bir cilde kavuşturmuştur, ancak bu ilaç depresyona, hatta bazen ağır depresyona bile yol açabilir.

Peki depresyona az girenler kimlerdir?

Bazı insanlar hayatlarının önceki yıllarında yaşadıkları olaylar onlara kurtuluş olmadığını, yani ümitsizliği öğretmiştir. Bu yüzden karşılaştıkları ufak bir engeli bile aşılmaz dağlar gibi görürler. Halbuki bazı insanlar her derdin bir devasının olduğunu bilirler. Zorluklarla mücadelenin mutlaka zafer getirdiğini öğrenmişlerdir. Böyle kişiler depresyona daha az girerler.

Depresyona yatkın olan kişilik özelliklerini sıralayabilir misiniz?
Aşırı sorumluluk duygusu, titizlik, mükemmeliyetçilik, kendilerinden ve başkalarından çok şey beklemek, kimseyi incitmemeye, herkesi hoşnut etmeye, daima iyiliksever olmaya çalışmak, bağımlılık, onaylanma ihtiyacı, kendine güvensizlik, utangaçlık, çekingenlik, içine kapanıklık, narsisizm, şüphecilik, insanlara güvensizlik, onuruna aşırı düşkün olmak, hep ya da hiç biçiminde düşünmek… 

Aşırı genellemecilik. Bu insanlar tek bir olaydan genel sonuçlar çıkarırlar. Küçümseme veya büyütme. Bu kişiler başardığı işleri küçümser ve değersizleştirir. Hatalarını veya hatalı olarak değerlendirdiği davranışlarını ise kendi içinde büyütür.

Bu kişiler, hiç alakalısının olmadığı veya çok az bağlantısının olduğu olayları, tamamen şahsıyla ilgiliymiş gibi değerlendirirler. Bu olayların olumsuz sonuçlarından kendisini sorumlu tutarlar.

Keyfi çıkarsamalar. Kişi içinde bulunduğu durumlardan veya yaşadığı olaylardan yeterli neden olmadığı halde sürekli olumsuz sonuçlar çıkarır. Bu kişilik özelliğine sahip olanlarda yatkınlık söz konusudur.

Depresyon riski taşıyan diğer kişiler kimlerdir?
Boşanmışlar, dullar bu riski taşırlar. On yaşından önce anne veya babasını kaybedenler de bu risk grubunun içindedirler. Güvenilen bir yakını olmayanlar da aynı şekilde risk içindedirler bilhassa kadınlarda bu durum daha fazladır. Şehirde yaşayanlar için de aynı şeyi söyleyebilirim.

Hayat şartlarının zor olması,  geçim darlığı depresyon için bir etken midir?
Depresyonun 'yapacak başka işi olmayan, hayatın her türlü zevkine doymuş zenginlerin' hastalığı olduğu doğru değildir. Sosyoekonomik durumu düşük olanlar hem daha sık depresyona girerler, hem de fakirlerde depresyon daha inatçı bir hastalıktır, yani tedavisi daha zordur.

Peki depresyonda moral durumu nereye tekabul eder?

Halk arasında 'moral' kelimesi, aslında depresyonun temel belirtilerine tekabül eder. Depresyonun iki temel belirtisinin isteksizlik ve hayattan eskisi kadar zevk almamak olduğunu söylemiştik. Bu iki temel belirtiyi yaşayan insanlar durumlarını genellikle 'moralim bozuk' şeklinde ifade ederler. Ancak her moral bozukluğu depresyon değildir. Depresyon teşhisi koyabilmek için belirtilerin en az iki hafta sürmesi gereklidir.

İnançlı kişi depresyona girer mi?

Depresyon kalp, mide, kemik, cilt hastalıklarından farklı değildir. Burada özellikle altını çizerek belirtmem gereken husus depresyonun ruhun hastalığı değil beynin hastalığ

ı olduğudur. O nedenle bu hastalık inanç ayrımı yapmaz. Dindarlarda da görülür dindar olmayanlarda da.
Bazı kişiler depresyon esnasında girdikleri ruh halini ve kafalarından geçen düşünceleri dindarlıkla bağdaştıramazlar, bu doğrudur. 'Ben inançlı bir insanım, nasıl depresyona girerim?' şeklinde düşünürler. Halbuki depresyon kimyasal bir bozukluktur ve herkes depresyona girebilir.

Peki dini duyguların depresyonu yenmede ya da hafif atlatmada hiç artı değeri yok mudur?

ABD'de ve İsrail'de yapılan çalışmalar var. Bu çalışmalar dindarlığın depresyonla mücadeleyi kolaylaştırdığını göstermektedir. Dindarlar daha az depresyona girmezler, ama depresyondan daha çabuk çıkabilirler. Öte yandan şunu da hatırlatmak isterim, depresyonu dindar kimliğe yakıştıramama duygusu, düzelmeyi iyice zorlaştırır.

Dindarlığın hastalıklara karşı bir motivasyon gücü verdiğini, moral değerlerin kişiyi daha çabuk ayağa kaldırdığını söyleyebiliriz şu halde!

Hastalıktan kurtulma konusunda motivasyon değeri vardır. Dindarlık, intihara karşı da koruyucudur. Dindarlar daha az intihar ederler. Ancak ağır depresyonlarda kişi ne kadar dindar olursa olsun intihar riski yüksektir. 'O kadar da dindardı, nasıl oldu da intihar etti' denen insanların büyük bölümü depresyon acısına dayanamayanlardır.

Depresyona giren pek çok kişi ibadette huzur ve dayanma gücü bulur, namaz kılarken ıstırabının bir nebze olsun hafiflediğini, Kur'an okumanın tahammül gücünü arttırdığını söyler. Gerçekten de ibadet aynı zamanda iyi bir 'rehabilitasyon'dur.

Dindar bir insan depresyona girdiğinde ibadetlerden eski tadı alamaz mı?
Evet bazı dindarlar depresyona girdiklerinde ibadetten zevk almaz hale gelirler, en temel ibadetleri bile zorlukla sürdürürler. Hatta bazen büsbütün ibadeti bırakırlar. Sonra da büyük suçluluk duygularına kapılırlar. Halbuki depresyon sırasında ibadet hazzının kaybolması son derece normaldir. Çünkü depresyon geçiren insan hiçbir şeyden zevk almaz. Çalışmak, gezmek, arkadaşlarla sohbet etmek, kitap okumak, maç seyretmek, sinemaya gitmek, cinsellik hep tatsız tuzsuz şeyler haline gelir. Bu durumdan ibadet de payını alır.

Tedavi sonrasında, depresyon geçtikten son kişi eski haline dönüyor mu?
Evet döner. Depresyon düzelince kişi yine ibadetten haz duyar olur, namazı bıraktıysa tekrar başlar. Bazen depresyon esnasında, 'Galiba inancımı kaybediyorum' diyenlere de rastlarız. Çünkü depresif ruh durumunda iken her şey anlamsız gelir. Kişinin hem dünyaya, hem ailesine, hem dine olan duyguları körelir. Halbuki depresyon geçirip de dinden çıkan hiç kimseye şu ana kadar rastlamış değilim. Kaybettiğini sandığı inançlarına düzelir düzelmez yeniden kavuşur kişi.

Depresyonun bir beyin hastalığı olduğunu vurguladınız ve beyindeki mekanizmaya dikkat çektiniz. Bu hastalığı hâlâ bu anlattığınız şekilde kabul etmeyenler var mı?

Depresyonun bir ruh hastalığı olduğu inancı hala yaygın… Bu yüzden ancak ruhani yöntemlerle çözülebileceğine inanıyorlar. Böyle düşünen kişilere şunları söylemek isterim: Psikiyatri, sizin inançlarınıza asla karışmaz. Pek çok psikiyatrist ve psikolog da Allah'a iman eder, hastalığın da şifanın da Allah'tan olduğuna inanır. Ancak içinde bulunduğunuz durum tıbbi yöntemlerle başarıyla tedavi edilebilen bir durumdur. Elbette dua edin, Allah'tan yardım dileyin, ancak tıbbın tavsiyelerini de uygulayın.

Depresyonu besleyen en büyük etken nedir?
Bahsini ettiğimiz kişilik özellikleri, aile içinde veya dışında insanlarla ilişkilerde yaşanan sorunlar depresyonu besler. Ancak hiçbir sebep olmadan depresyona girenler de az değildir. Bu kişilerde psikolojik faktörlerden çok biyolojik faktörler ön plandadır. Yani kişilikleri değil beyin kimyaları depresyona yatkındır.

Her insanın ömründe bir kez bile olsa depresyon geçirdiği doğru mu?
Her altı kişiden biri hayatında en az bir defa depresyon geçirir. Bu da Türkiye'de 10 milyon küsur, dünyada bir milyar insan yapar. Dünya Sağlık Örgütü depresyonu 40 yaşın altında en büyük sağlık problemi olarak görüyor. Çünkü çok sıktır, gençlerde daha sık görülür, bazı kişilerde tekrarlayabilir veya kronikleşebilir. Başka beden hastalıklarına veya alkol-madde bağımlılığına yol açabilir. Bazen hastaneye yatırmayı gerektirecek kadar ağırlaşabilir. Sık sık işe gidememeye ve hatta çalışamamaya yahut iş verimsizliğine yol açar.

Depresyon tedavisinden kolay sonuç alınabiliyor mu?
Depresyon genellikle birkaç hafta içinde düzelmeye başlayan, birkaç ay içinde de büyük ölçüde düzelen bir hastalıktır. Onun için tekrar söyleyelim. Ümitsizliğe yer yoktur. Bu hastalığın pençesine düşenler süratle uzman yardımına yönelsinler.

Depresyonun dirençli hale gelmesi hangi safhalardan geçer?
Yatkın olan kişilik özelliklerini sıralamıştık. Aile içi ilişkilerin bozuk olması, evlilik sorunlarının yaşanması, alkol veya madde kullanımı bu safhalardandır. Kişinin hayatında ağır sorunlar bulunması yine bu safhaları oluşturur. Bunlar eşin ölümü, ekonomik problemler, fiziki hastalık gibi sorunlardır.

İlaca karşı olan akımlar sanırım giderek güçleniyor. Bu durum depresyon hastalarının aleyhine bir durum mudur?
Hafif depresyonlarda halk arasında konuşma tedavisi olarak bilinen psikoterapi yöntemi ilaç kadar etkilidir. Orta şiddette ve ağır depresyonlarda ilaç tedavisi daha etkilidir. Üstelik günümüzde sık kullanılan antidepresan ilaçların ciddi ve kalıcı yan etkileri de yoktur. Tedavide kullandığımız ilaçlar uyku, sersemlik, bağımlılık yapmazlar. Antidepresanların bağımlık yaptığı yanlış bir bilgidir. Bu yanlış kanaati uyandıran, bazı insanlarda depresyonun tekrarlama eğilimidir, ilaç bağımlılığı değildir. Antidepresanlar çok nadiren bağımlık yaparlar, ki bu da hafif bir bağımlılıktır.

Dirençli durumlarda ne gibi tedavi seçenekleri vardır?
İlaç ile psikoterapi beraber uygulanabilir. Elektroşok tedavisi uygulanabilir. Elektroşok, aleyhindeki bütün önyargılara rağmen, uygun vakalara yapıldığında ciddi ve kalıcı yan etkileri olmayan bir yöntemdir. Beyne düşük voltajlı elektrik akımı verilir.

Yıldızı yeni parlamaya başlayan bir yöntem 'manyetik uyarım'dır. Beyne elektrik akımı değil manyetik akım tetkik edilir. Yapılan çalışmalarda, dirençli vakaların üçte ikisinde yararlı olduğu gözlenmiştir.

Depresyon yaşayan kişi ailesini de herhalde sıkıntıya sokmaktadır? Aileye neler söylenebilir?
Depresyon sadece ırsi değil aynı zaman da bulaşıcıdır da. Bilhassa depresyonu uzun sürmüş biriyle yaşayan insanlar da depresyona girerler. Evde bir depresyonlu varsa diğer aile üyeleri de üzülürler, acı çekerler ve hatta sonunda tükenirler.

Depresyon geçiren kişi de acılarını konuşup durmanın kendisine hiçbir yararı dokunmayacağını, sadece ailesini de depresyona sokacağını, dertlerini daha çok doktoruyla veya psikoloğuyla paylaşması gerektiğini bilmelidir.

Depresyon insanı sinirli ve alıngan yapabilir. Bu yüzden arkadaşlarla, eşle, kardeşlerle, anne-babayla, yöneticilerle, patronla münakaşaya kolayca girebilir insan. Herkes her zamanki gibi davrandığı halde, depresyon geçiren kişi başkalarını duyarsız, anlayışsız, sevgisiz olarak niteleyebilir.

Aileler buradaki en önemli önerim hatta uyarım şu olacaktır: Bütün bu duygular 'kimyasal' kökenlidir. Gelip geçicidir. Bunu akıllarından hiç çıkarmasınlar. Öfkeyi ve alınganlığı azaltmaya çalışsınlar. Sevme yeteneğinin yeniden canlanacağını da bilmelidirler.

Eskilerin malihülya dedikleri şeyle depresyon arasında bağlantı var mı?
Eskilerin malihulya ile kast ettikleri şey tam anlamıyla depresyondur. Hipokrat depresyona 'melankoli' adını vermiştir. İslam hekimleri, İslam biliminin altın çağı olan 9. ve 10. asırlarda Yunan klasiklerini Arapçaya çevirirken melankoliyi malihulya olarak adlandırmışlardır. Depresyonun kliniğini gayet güzel anlatmışlar, tedavi önerilerinde bulunmuşlardır: Tatlı sözlü insanlarla sohbet edin, müzik dinleyin, satranç oynayın, ibadet edin gibi.

Depresyon tedavi edilmediğinde kişiyi neler bekler?
Depresyon sadece üzüntü ve sıkıntıya yol açmakla kalan geçici bir mutsuzluk hali değildir. Çeşitli olumsuz sonuçlara yol açabilir. İş veya okul veriminde azalma olur. İsteksizlik, yorgunluk, kararsızlık olur. Unutkanlığa bağlı olarak konsantre olamama yaşarlar. Ailevi problemler yaşarlar. Cinsel sorunlara bağlı olarak ilgisizlik, sinirlilik görülür.  Dikkat dağılmasına bağlı olarak da kazalar yaşanır. Çeşitli bedensel hastalıklara daha kolay yakalanırlar. Hasta olduklarında yaşadıkları bezginlik ve moralsizlik hali yüzünden genellikle kendilerine iyi bakmazlar.
Alkol veya madde bağımlılığı olur. Depresyon, alkol veya madde bağımlılığının en sık sebeplerinden biridir. Pek çok insan depresyonun verdiği ruhsal ve bedensel acıyı hafifletmek için alkol veya uyuşturucuya başvurur. İntihar görülür. Depresyon geçiren yedi kişiden biri maalesef intihar ederek kendi hayatına son verir.


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:28 Haziran 2010

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.