Kadının sadece adı değil kendisi de yok

Cumhuriyet döneminin başında medeni haklarını elde eden ve toplumda hemen her alanda ön sıralarda yer alan Türk kadınının 21. yüzyılın başında “yok” sayıldığı görülmektedir. Ülke nüfusunun yarısı, 2002 yılından itibaren sistematik olarak toplumsal yaşamın dışına itilmiştir. Cumhuriyet döneminin başında medeni haklarını elde eden ve toplumda hemen her alanda ön sıralarda yer alan Türk kadınının 21. yüzyılın başında “yok” sayıldığı görülmektedir. Ülke nüfusunun yarısı, 2002 yılından itibaren sistematik olarak toplumsal yaşamın dışına itilmiştir. kadinDevletin Kadına Bakışı: 20. yüzyılda Türkiye’de devletin kadına bakışını en iyi tanımlayan kuruluş “Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü”dür. “Kadının statüsü” gibi Türkçe olmayan, toplumun çoğunluğunun anlayamadığı bir kavramı içeren bu kurum isminin, uluslararası toplumda öne çıkan kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesi çalışmalarının Türkiye’de de varlığını ve önemini dış dünyaya göstermek üzere yüzeysel olarak benimsendiği düşünülebilir. 1990 yılında Başbakanlık’a bağlı olarak kurulan bu müdürlük, yıllar boyunca bakanlıklar arasında dolaştıktan ve 2002 yılında müsteşarlık düzeyinde örgütlenmek üzere hazırlanan yasa taslağının seçimler nedeniyle TBMM’ye getirilememesinden sonra, 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlanmıştır. Kadınlarla ilgili sorun ve politikaların saptanması ve yürütülmesini tek başına bir kadın bakanlığına vermek yerine bir genel müdürlük olarak örgütlemek, devletin kadına bakışını yansıtmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasaları ve Yasalarında Kadın Hakları Kadın ve erkeklerin eşit hakları olduğunu 1961 ve 1982 anayasalarının 10. maddeleri açıkça belirtmektedir. Türk Medeni Kanunu, İş Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, kadınların toplumda ve iş yaşamındaki hakları ile ilgili hükümleri içeren kanunlardır. Anayasa ve yasalar, kadınların evrensel haklarını koruyan ve toplumsal yaşamda eşit olduklarını belirten temel hükümleri içermektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Taraf Olduğu Kadın Hakları ile İlgili Temel Sözleşmeler T.C. Anayasasının 90. Maddesi, “usulüne göre yürürlüğe konulmuş olan uluslararası anlaşmalar kanun hükmündedir,” demektedir. Bu konuda kadın hakları ile ilgili olarak Türkiye’nin taraf olduğu üç uluslararası sözleşme bulunmaktadır. Kadınların Siyasi Hakları Sözleşmesi, 1953 yılında Birleşmiş Milletler tarafından onaylanmış ve 1960 yılında Türkiye anlaşmaya taraf olmuştur. Türkiye’nin taraf olduğu ikinci sözleşme olan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ise, Birleşmiş Milletler tarafından 1979 yılında yürürlüğe konulmuş; Türkiye sözleşmeyi 1985 yılında imzalamıştır. Türkiye’nin taraf olduğu üçüncü sözleşme, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ise, Birleşmiş Milletler tarafından 2011 yılında yürürlüğe konulmuş ve Türkiye sözleşmeyi aynı yıl imzalamıştır.

KADINLARIN TOPLUMDAKİ YERİNİ SAPTAMAYA YÖNELİK ULUSLARARASI ÖLÇÜTLER

Kadınların bir ülkedeki toplumsal konumunu değerlendiren, ülkeleri kadınlara tanıdıkları eşitlik açısından sıralayan ve her yıl yayımlanan uluslararası iki rapor bulunmaktadır. Bunlardan biri Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü (UNDP) tarafından her yıl yayımlanan İnsani Gelişmişlik Endeksi; diğeri ise, Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından yine her yıl yayımlanan Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’dur. Bu raporlar dünya ülkelerinde cinsiyet eşitsizliğini, kadınların politik ve ekonomik yaşama katılımları, gelirleri, sağlık ve eğitim durumları ile ilgili verileri karşılaştırmakta ve sıralamaktadır. İnsani Gelişmişlik Endeksi cinsiyet eşitsizliği sıralamasında, Türkiye genel sınıflandırmada 186 ülke arasında 68. sırada yer almaktadır. Özellikle cinsiyet eşitsizliğine odaklanan Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda ise, Türkiye değerlemeye alınan 135 ülke içerisinde 124’üncü sıradadır. Aşağıda yer alan her iki raporun genel verilerini yansıtan Tablo: 1 ve 2’de Türkiye’nin genel konumu verilmiştir. Bu tablolarda, İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde, 2013 yılında genel gelişmişlik sıralamasında 90’ıncı sırada yer alan Türkiye ile 1’inci sıradaki Norveç, 4’üncü sıradaki Hollanda ile 20’nci sıradaki Fransa karşılaştırılmaktadır. Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu ile ilgili karşılaştırmalara çarpıcı bir gelişme gösteren Burundi de katılmıştır.

KADININ POLİTİK YAŞAMA KATILIMI

Türk kadını, Türkiye’nin 1960 yılında imzaladığı Birleşmiş Milletler Kadınların Siyasi Hakları Sözleşmesi’nden otuz yıl önce, 1930 yılında, oy verme hakkını; 1934 yılında da seçilme hakkını elde etmiştir. Uluslararası alanda Türkiye ile karşılaştırdığımız Norveç’te kadınlar oy verme hakkını kısmen 1907’de, 1913’te ise, seçme ve seçilme hakkını tümüyle elde etmiş; Hollanda’da kadınlar oy verme hakkını 1917 yılında, seçilme hakkını 1919’da; Fransa’da ise, seçme ve seçilme hakkını ancak 1945 yılında elde etmiştir. Türk kadınının 1935 yılında TBMM’ye % 4,5 oranında katılımı, sonraki yıllarda hızla azalmış ve ilk seviyesine ancak 2002’de tekrar ulaşabilmiştir. Özellikle kamu kesiminde kadının çalışan ve yönetici olarak temsili çok düşüktür. Bu oranın 1945’te bu hakkı elde etmiş Fransız kadınlarının yarısı seviyesinde olduğu dikkati çekmektedir. Seçme ve seçilme hakkını ancak 1960 yılında elde edebilen ve 1982 yılında ilk kadın milletvekilini seçen Burundi’de kadınlar parlamentoda % 35 oranında temsil edilmekte ve Türkiye’den çok üstün bir seviyede yer almaktadır. Türkiye’de Kadınların Ekonomik Yaşama Katılımı İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde kadınların işgücüne katılım oranı, temel eşitlik ölçütü olarak kullanılmaktadır. Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporunda ise, cinsiyet eşitsizliğinin değerlendirilmesinde kullanılan ölçütlerden işgücüne katılımın yanında kadınların toplumda ekonomik yaşamla ilgili erişebildiği fırsatlar ve elde ettiği gelirler de değerlemeye alınmaktadır. Tablo: 2’de, önündeki ekonomik fırsatlar ve katılım açısından dünya toplumlarının çok gerisinde olan Türk kadınının gelirinin de çok gerilerde kaldığı görülmektedir. Genel olarak toplumlarda kadının ekonomik yaşama katılımının sağlanamaması veya teşvik görmemesi, ülkedeki refah artışı ve refahın dağılımını da olumsuz etkilemektedir. Zira kadınların toplumdaki eşitliğinin sağlanması, ekonomik piyasalara daha kolay erişimi, eğitim ve sağlıklarının daha iyi olmasını sağlamaktadır. Kadının emeğinin karşılığı bir gelire sahip olması, ev içindeki kararlara daha çok katılımını sağlamaktadır. Anneler gelirlerini daha çok çocuklarına harcamaktadır. Artan çocuk refahı, eğitimdeki başarının yükselmesine ve uzun vadede toplumda verimlilik artışına da yol açmaktadır. Kadının ekonomik yaşama katılımı, yoksulluğun azaltılmasında da etkilidir. (Bkz. Şekil: 1) 2012 yılında Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda işgücüne katılım konusunda birinci sırada yer alan Burundi, bu raporun kapsamına ilk olarak 2011 yılında, genel sıralamada 24’üncü olarak girmiştir. Bu rapora girmesindeki en önemli etken, kadınlara toplumda sağlanan ekonomik fırsatlar ve işgücüne katılım sıralamasında ilk sıralarda yer almasıdır.

KADINLARIN EĞİTİM DURUMU

Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu, kadınların eğitime katılımını ön plana almakta, İnsani Gelişmişlik Endeksi ise, kadınların sahip olması gereken en az eğitim düzeyine önem vermektedir. Şekil: 2’deki verilere bakarak, Türkiye’de 15 yaş üstü kadınların % 11’inin okuma yazması olmadığını söyleyebiliriz. Okuma yazması olmayanların çoğunluğu ileri yaşlardadır. Devlet, ülkedeki kadınların % 3’ünün eğitim durumu hakkında bilgiye sahip değildir. Sonuç olarak, kadınların % 20’sinin hiç formal temel eğitim görmemiş ve/veya formal bir temel eğitimi tamamlamamış olduğu anlaşılmaktadır. Şekil:2’deki 15 yaş üstü en az orta eğitimli nüfus oranı olan % 40, genç nüfus içinde kadınların eğitim düzeyinin 25 yaş üstü orta eğitimli nüfustan daha yüksek olduğunu göstermekte ve daha olumlu bir tabloyu yansıtmaktadır. Yine de bu karşılaştırmalı eğitim eksikliği, Türk kadınının Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’ndaki 124’üncü sıradaki yerinin nedenlerinden birisidir. Son yıllarda devletin çocukların okullaştırılmasına verdiği önem ile annelere çocukları okula göndermeleri için her ay verdiği parasal destekle okullaşma oranları yükselmiştir. Diğer taraftan, 4+4+4 yasasıyla ilk dört yıldan sonra okula devam zorunluluğunun ortadan kalkmış olması nedeniyle kadınların eğitim tablosundaki durumunda gelecekte bir iyileşme olasılığı da görülmemektedir. Yukarıdaki şekilde görülen eğitim tablosu ve mevcut eğitim yasası ile Türkiye’de kadınların ekonomik yaşama katılımlarının yükselmesi beklenmemelidir.

KADINA ŞİDDET

Uluslararası cinsiyet eşitsizliğini ölçen endekslerde kadına uygulanan şiddet üzerine bir ölçüt yer almamaktadır. Türkiye’deki kadına yönelik şiddetin 2002 yılından beri çok hızla artan verilerin çoğu için medya ve sivil toplum kuruluşlarının raporlarına başvurulması gerekmektedir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın raporuna göre, Türkiye’de kadınlar şiddet mağdurudur: Bu raporda aşağıdaki saptamalar yer almaktadır: •Uğramış olduğu şiddeti başkasına anlatamayan kadın oranı % 48,5 •Yaşamında fiziksel şiddete uğramış kadın oranı % 39 •Ailenin eğitim ve refah düzeyi arttıkça, şiddet biraz azalıyor (% 27 - % 24) •Kadına karşı şiddetin en yüksek olduğu bölgeler Orta ve Kuzey Doğu Anadolu •Kırsalda şiddet daha fazla •Kadınların % 7’si çocukluklarında cinsel istismar görmüş • Her gün medyaya yansıyan öldürülen kadın sayısı ise, 1-2 arasında değişmektedir. BİLİM TEKNOLOJİ EKİ

Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:12 Temmuz 2013Yayınlanma Tarihi:13 Temmuz 2013

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.