Hava kirliliği beyni nasıl etkiler?

Hava kirliliği beyni nasıl etkiler? Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nden Prof. Dr. Sultan Tarlacı anlattı…

Hava kirliliği beyin için aslında çok düşünülmeyen bir tehlike kaynağıdır. Hava kirliliği hem bedensel sağlık hem de özelinde beyin açısından gökten gelen görünmeyen bir tehlikedir. Tüm çevresel kirliliklerin dünyada her yıl 9 ile 15 milyon insanın ölümüne neden olduğu hesaplanmıştır. Nihayetinde beyin oksijen kullanan bir organdır ve hatta bedende en çok oksijen tüketen ya da gereksinimi olan organdır.

Normal solunan havanın bu gezegende oksijen, azot ve karbondioksitten oluşan solumaya ve bedenimiz için ideal bir karışım oranı vardır. Bu denge olumsuz yönde bozulunca beden ve beyin de ideal talebine yanıt alamadığından hasarlar oluşmaktadır. Yani kirlilik havanın doğal içeriğinin bozulmasıdır.  Hava kirliliğinin bilindiği üzere en önemli sebebi insan faaliyetleridir. Karbondioksit, karbonmonoksit, kükürtdioksit, azotoksitler hava fazlasıyla salınıyor insan eli. Bunun yanında klorofloro karbon denen ozon deliği yapan CFC’ler, beyine doğrudan hasar veren ağır metaller ve partikül/parçacık madde dediğimiz maddeler de atmosfere ellerimizle salmaktayız. Partikül maddeler görünmez, hayalet ölümlere neden olmaktadır. Partikül madde denilen şeyler, havada bulunan katı parçacıkları ve sıvı damlacıklar demektir. İnsan faaliyeti sonucu veya doğal olaylar sonucu atmosferi kirletirler. Partikül maddeler iki ana gruba ayrılırlar. Birinci grup ince partiküller denen 2,5 mikron altında olan, yanma ve endüstriyel işlemler sonucu ortaya çıkarlar. Diğer grubu ise kaba partiküller oluşturur. Bunlar biraz daha büyüktürler.

Her yerde görülen kırma, öğütme ve yollardan çıkan, havalanan tozlar bu tiptedir. Bu ikisinin büyüklükleri farkı bile bedene ve beyine farklı şiddette zarar vermeye neden oluyor. Büyük parçacıklar genelde burnumuzdaki hava süzgeçlerine takılıp kalırlar. Aşağı akciğere gidemez ancak küçük olanlar akciğerimizin en derinlerine, hatta kanımıza, beynimize kadar geçer. Buna da hepimiz kirli gazlar, egzoz dumanları, inşaat tozları ile ve de sanayi atıkları ile katkıda bulunuruz. Görünmeyen bir katil yaratırız.

Beyine ve damar sistemine ulaşan bir kirlilik maddeleri damarları, beyin hücrelerini, beyin destek hücrelerini ve beyindeki kimyasal düzene zarar vermekte ve oluşan kayıpların derecesine göre de nörolojik sorunlar ortaya çıkmaktadır. Beynimiz, kemik korumalı kafatası içinde yaklaşık 1300–1400 gr ağırlığındadır. Bu ağırlık, toplam vücut ağırlığımızın yaklaşık %2-3’ünü oluşturur. Buna rağmen beynimiz dinlenme halinde vücuttaki enerjinin %20’sini kullanır. Kalbin her atımında pompaladığı kanın ve oksijenin %15-20’sini beyin kullanır. Bu dakikada yaklaşık neredeyse bir litre kana karşılık gelir. 20 dakikada 1 damacana kan ve oksijen demektir. Bunun doğal olarak temiz olması gerekir.

Hava kirliliğine bağlı olarak ortaya çıkan nörolojik hastalıklar nelerdir?

Hemen hemen her türlü nörolojik rahatsızlığın hava kirliliği ile belirgin bir ilişkisi tespit edilmiştir. Yıllardır en çok bilineni migren başağrılarıdır. Parçacık kirliliğinde, tozlar ve düşük oksijen migren başağrılarını tetikler. Bunun yanında ağır metal kirliliğinin yozlaştırıcı bunama ve Parkinson hastalığı, motor nöron hastalıkları ile ilişkisi tespit edilmiştir. Görünmeyen bir başka durum da damar sağlığını bozduklarıdır. Beyin nihayetinde damarlarla beslenir.  Yukarıda saydığım bütün kirlilik türleri, büyük ve küçük parçacıklar da dahil epilepsi sıklığında artış ile ilişkili bulunmuştur. Ağır metaller, genetik özellikler ön planda olsa da otizm ile ilişkili bulunmuştur. Yine multipl skleroz gibi bağışıklık hastalıkları da hava kirliliği olan yerlerde daha sık atak yapmakta veya çıkmaktadır. Özellikle 2,5 mikron ince ve hatta 0.1 mikron altındaki parçacıkların havada kirlilik düzeyinde çok bulunması bunama, Parkinson hastalığı ile sıkı ilişkilidir.

Köylerde uzun yıllar yaşayan kişilerin kentlerde yaşayanlara oranla sağlıklı ve hafızalarının da iyi olduğunu görüyoruz. Buradan yola çıkarak özellikle büyük şehirlerdeki yaşam koşulları, hava kirliliği gibi çevresel koşulların beyin ve sinir sistemine etkileri nelerdir?

Hava kirliliği insanı aslında doğmadan önce anne karnında etkilemeye başlıyor. Bu yıl, 3 ay önce yayınlanan bir araştırma var. Hollanda Rotterdam’da 2002-2006 yılları arasında doğan okul dönemine gelmiş, 6 ile 10 yaş arasında olan 783 çocuk üzerinde yapılmış. Bu çocuklar annelerinin karnındayken, annelerinin maruz kaldıkları hava kirlilikleri derecesi ile ileriki yaşamda zekâları ve beyinleri karşılaştırılmış. Sonuç inanılmaz bir tehlike göstermiş. Havada ince parçacıklar arttığı dönemde anne karnında olan çocuklarda, daha ince beyin kabuğu tespit edilmiş. Bu ince parçacıklara maruz kalmak aynı zamanda beyinde iş veya ödev sırasında beyinsel kontrol mekanizmalarını zayıflattığı psikolojik testlerle, aynı çocuklarda gösterildi. Demek ki beyin gelişimi o kadar hassas ki, anne karnındayken annenin ne ile beslendiği ile değil, ne soluduğu ile de ilişkili beyin yapısı değişmekte.  Temiz hava daha kalın beyin kabuğu demek.  Ancak bu testte çıkan verilen işte kendini kontrol zayıflaması ileriki yaşta kontrol zayıflığı demektir. Bu da madde bağımlılığı, öfke kontrol bozukluğu ve dikkat eksikliği hiperaktiviteye eğilim artışı demektir.

Kirliliği ile ünlü Meksika’daki Mexico City’de de çocuklar üzerinde yapılan çalışmada kirliliğin zekâ gelişimini bozduğu 2008 yılında gösterilmişti. Hatta köpekler üzerine yapılan araştırmalar da aynı bölgede, beyin hasarları daha çok görülmüş. Nihayetinde de onlar da aynı havayı soluyor. Nihayetinde kirlenmiş hava beyin en çok oksijen kullanan organ olduğundan şiddetli şekilde ve sinsi olarak beyni etkiliyor. Bu şu anlama gelir, anneler gebeliklerinde sadece sağlıklı beslenmeyecek aynı zamanda sağlıklı hava da soluyacaklardır. Temiz hava yok ise o zaman kirli şehirlerden temiz hava olan yerlere kaçmalı gebeler


Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:05 Ocak 2020Yayınlanma Tarihi:29 Haziran 2019

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.