Evliliğin Doğası

Evliliğin DoğasıEşleşme ve çiftleşme bütün canlılarda görülen biyolojik bir özellik, evlilik ise psikolojik ve kültürel bir olaydır. İlk insanın evliliğe verdiği anlamla şimdiki anlam aynı değildir. Fakat her kültür evliliği kendine göre yaşar ve ifade eder. Bu sebeple evlilik kavramında tek doğru yoktur. Evliliğin kültürel boyutu işin özünü anlamakta çok önemlidir. Evlilik, erkek ve kadın cinsinin belli amaçlar etrafında bir araya gelmesidir. Her insan, tek başına iken farklı amaç ve hareketler içinde bulunurken, evlenince ortak bir amaç ve benzer bir hareket içine girer.  Bunun sağlanması için tarafların elinde iki veri vardır. Birisi hormonları, diğeri kültürleri.

 

Evlilikte kişilik ön plandadır. Eş olmak küçük bir yöneticiliktir. Geleneksel evlilik anlayışında kadın evin iç, erkek dış yöneticisidir. Bir yöneticinin üç özelliği bulunur. Birincisi resmi konumu, ikincisi kişiliği, üçüncüsü ilişki gücüdür. Eğer bir yönetici, resmi konumuyla kişilik gücünü kullanırsa çevresinde güven oluşturarak görevini daha iyi yapar. İlişki gücü ise iyi iletişim kurabilme becerisidir.

Evrimsel psikoloji içinde erkekteki avcı özellik, ev halkının beslenme ve korunma gibi fiziksel ihtiyaçlarını sağlama ve onları tehlikelerden uzak tutmaktır. Kadının rolü ise çocuklarını besleme ve onları korumaktır. Onları koruyabilmesi için de korkuya karşı duyarlı olmalıdır. Bu onu korkuya dirençli hale getirir. Evlilikte eşler birbirlerini tamamlarlar. Evliliğin biyolojik boyutu budur.

Kişilik boyutunda ise şahsiyetin özellikleri ortaya çıkar. Bir insanın kişilik stilinde üç nitelik göze çarpar. Birincisi kognitif stil denilen düşünce kalıplarının ön planda olduğu tarzdır. Meselâ, insanın hayata ve kendine bakışı çocukluğundan itibaren öğrendiği bir takım kalıplarla kendini gösterir. Koping stil denilen ikincisi, stresle baş etme ve sorun çözme kalıbıdır. Her insanın sorun çözme şekli farklıdır. Bunlar kişiliğin ayrılan özellikleridir. Kimi saldırganlıkla, kimi yumuşaklıkla yaklaşır. Üçüncü stil ise, iletişim ve ilişki kurmakla ilgilidir. Bazı insanlar çok sıcak ve sempatik, bazıları çok soğuk ve mesafeli olabilirler. Bunlar insanın parmak izleri gibidir ve karşıdaki insanın özelliklerini ortaya çıkarır.

Evlilikte bu üç stil beraber değerlendirilmeli ve çiftlerin özellikleri birbirlerine uymalıdır. Eğer tarafların sorun çözme yöntemleri farklıysa, ortak bir metod belirlemelidir. Evlilikte, ‘ ben değişmem, sabitim, ben buyum,’ diyen bir insan başarılı olamaz. Evliliği değişim talebi olan insanlar başarırlar. Gerçek hayatta da durum aynıdır. Gerçek özgüven, kişinin kendine saygısı olmakla birlikte, kendini hiçbir zaman yeterli görmemesidir. Kendini yeterli görmek gerçekçi değildir ve gelişmeyi durdurur. İnsan sürekli olarak gelişen ve yapısında yeniliği arama geni bulunan bir varlıktır. Bizler, sürekli yeniliği arama çabası içinde olacağız ki, yeni kuşaklar bizden daha ileri olabilsinler. İnsanlığın geleceği inşa edebilmesi ve kuşaklar arasında bir fark oluşturabilmesi, yeniliği arama genini kullanmasıyla mümkündür. Bu bakış açısı, iyi bir evliliğin oluşmasında önemli bir unsurdur.

Kültür, kişinin kendine özgü duyuş, düşünüş ve davranış tarzıdır. Kişiliği oluşturan en önemli etken kültürdür. Kültürü insanın içinde yetiştiği ortam, yâni çevredir. İnsan hangi alt kültür grubunda ise, farkında olmadan onun özelliklerini alır. Öteden beri, bilgilerin genlerde biriktirildiği ve çocuğa böylece geçtiği ileri sürülür; kültürlerin, asırlardır genlerimiz vasıtasıyla dedelerden nesillere nakledildiği kabul edilirdi. Şimdi ise kişiliğin, - genetik bir alt yapının üzerine – öğrenmeyle oluştuğu tespit edildi. Kişilik gelişiminde genetik eğilim, %30 – 40 ise, bunun %60- 70’inin öğrenme ile gerçekleştiği anlaşıldı.

Binanın iskeleti, yâni taşıyıcı kısmı genlerden meydana gelir; ama boya, duvar, sıva gibi donanım kısmı, yâni kaba inşaat dışındaki kısımları öğrenmeyle oluşur. Bu sebeple insanın kültürel etkileri sorgulayarak kabul etmesi ve değişim içinde olması onun kişiliğini geliştirir. Kişinin yeme içme, oturma kalkma, gülümseme, olaylara verdiği tepki, tatil zevki kısacası âdâb-ı muaşeret denilen her şeyi kültürün içine girer.

Meselâ Genco Erkal’ın bir oyununda Türkiye’deki aydınlarla halkın aynı dili konuşmadığı konusu işlenmişti. Oyunun kurgusu şöyleydi. Evin hizmetçisi hastalanmış, evin efendisi de temizlikçi kadının evine giderek ona çorba pişirmişti. Tam bu sırada temizlikçi kadının kocası çıkageldi ve, ‘ benim evimde senin ne işin var?’ diyerek, kavgayı başlattı. Bu örnekte ’efendi’, iyi niyetle hareket etmesine rağmen, karşı kültürü bilmediği için zor durumda kalmaktadır. Görülüyor ki her şey öğrenmeyle elde edilir.

Size klasik aile modelimizden bir örnek vereyim. Meselâ Belgrat ormanlarına gidenler, orada çizgili pijamasını giyip atletini üzerine çekerek, çocuğuyla top oynayan babalara çok rastlarlar. Bu sırada anne de küçük tüpün üzerinde yemek pişirmektedir.

 

 


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:28 Nisan 2006

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.