DİN PSİKOZUNA YAKALANMAYIN

Uğur İlyas Canbolat

Günah duygusu insanın doğal bir duygu olduğundan insanın hata yapma potansiyeli kabul edilmelidir. İnsanın Melek olmadığı temel gerçeğinin farkında olunmalı ve günahkar oldum, yandım, bittim tarzında bir duyguya saplanarak dini psikoza yakalanmamalı.

Doğru davranışlar bakımından insan psikolojisi giderek her alanda önem kazanıyor. Çocukluk çağından itibaren artık psikoloji ön planda... Başarı, kazanma, kaybetme gibi herşye psikolojik durum ile açıklanıyor. İş başarısı, akademik başarıda psikolojinin nasıl bir etken olduğu yaşamımızda daha çok hissedilirken 'din psikolojisi' kavramı da artık daha fazla duyulmaya başlandı. Üniversitelerde Ana Bilim Dalı olarak yer bulan din psikolojisi nedir, hangi alanlarla ilgilenir, neler söylemektedir, paradigmaları nelerdir, hangi sorulara cevap aramaktadır gibi pek çok soruyu Conversion to Islam: A Study of Native British Converts, London: Kegan Paul, Müslüman Olan İngilizler Üzerine Psiko-sosyolojik Bir İnceleme, Freud ve Din, Marmara Depremi Üzerine Psiko-sosyolojik Bir İnceleme, Milenyum Tarikatları, XXI. Yüzyılda Dinin Geleceği gibi kitapların yazarı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Köse'ye yönelttik ve çarpıcı cevaplar aldık.

- Din psikolojisi uzmanısınız. Bize bu kavramı açar mısınız?
Din psikolojisi, insanoğlunun din ile ilişkisini psikolojik açıdan anlamaya ve yorumlamaya çalışan bir disiplindir. Dini duygu, düşünce ve tutumlarımızı inceler. İnançlar, ritüeller vb. hakkında yargılarda bulunmaz. SadeceDini sadece bir olgu olarak anlamaya çalışır. Yaklaşık 100 yıllık tarihi olan bir disiplindir.

-Ne zaman bu kavram kullanılmaya başladı?
Kurucusu olarak kabul edilen Amerikalı William James Dini Tecrübenin Çeşitliliği başlıklı kitabını 1902 yılında yazmıştı. Bugün özellikle ABD'de yaygın bir disiplindir. Bu alandaki yayınların, araştırmaların %90'ı ABD'de gerçekleştirilmektedir.

- İnancın kişi üzerindeki etkisi nedir?
Din psikolojisi literatüründe iİnancın kişi üzerindeki etkisi genelde olumlu bağlamda görülür. Çünkü inanç, insanoğlunun hayatı anlamlandırmasını sağlayan bir araçtır. Din psikolojisinin kurucusu olduğunu söylediğimiz James, dini işlevsel açıdan değerlendiren, felsefe alanında da pragmatizmin temsilcisi olan bir isimdi. Ona göre, "dini inançlar doğru oldukları için işe yaramazlar, işe yaradıkları için doğrudurlar." Yani bir inanç eğer mümin kişinin işine yarıyor ise, o inanç o kimse için görece olarak doğrudur."

-Din psikolojisi bu alanla mı ilgileniyor tam olarak?
 Evet… Din psikolojisi işte bu görece gerçekliğin kişinin duygu, düşünce ve tutumlarına etkisini inceler ve bu etkinin genelde olumlu olduğu sonucuna varır.
 
- Bu etki kişilere göre farklılık gösterir mi? Olumlu ve olumsuz etki şeklinde sınıflanabilir mi?
Elbette farklılık gösterir. İnanç olumlu şekilde yönlendirilmediği takdirde olumsuzluz sonuçlara bile yol açabilir. Mesela hHerhangi bir günah işlediğinde cehenneme gideceği saplantısından kurtulamayan ve töevbelerinin kabul edilmediğini düşünen bir kişi için inanç ruhsal rahatsızlıklara kaynaklık edebilir.

- Dini algıyı belirleyen psikoloji nedir?
Dini algı iki türlü belirir. Birincisi öğrenilmiş ögeler öğeler sonucunda ortaya çıkar. İkincisinde yine öğrenilmiş ögelerden öğelerden hareket edilir, ancak ikincisinde bireysel tecrübeler devreye girer. Taklidi iman ve tahkiki iman tanımlamaları bu iki algı türünü açıklayabilir. 

- Dinin verme, paylaşma emri insan psikolojisinde neleri onarıyor?
Eğer kişi başkalarına infak ederken yardım ederken empati duygusunu harekete geçirebiliyorsa, merhametin en yüksek mertebesi Allah'a atfettiğimiz RAHMAN Rahman ve RAHİM Rahim sıfatlarında tecelli eder. İnfak etmek nihayetinde Allah adına yaptığımız bir şeydir. Bu bilinçle gerçekleştirilen paylaşma ve yardım Allah'ın huzuruna çıkacak çıkacağına inanan insanı mutlu edecektir.

- Türkiye'de din psikolojisi nasıl anlaşılıyor? Bu kavram yaygın mı?
Türkiye'de din psikolojisi 1950'lerden beri kullanılan bir kavramdır. Özellikleİ ilahiyat ffakültelerinde sinde ve az olmakla birlikte bazı psikoloji bölümlerinde din psikolojisi dersleri okutulmakta, bu alandayle ilgili araştırmalar yapılmaktadır. İlahiyatBu fakültelerinde din psikolojisi bir anabilim dalıdalları vardır. olarak temsil edilmektedir. Ancak, bu bilim dalı diğer bazı branşlar disiplinler gibi popülerleşememiştir.di. Bunun en temel nedenlerinden birisi psikoloji alanını kendi tekelinde gören ve dini yok sayan psikologlardır. Açıkçası, üniversitelerin psikoloji bölümleri dini araştırmaya değer bir alan olarak görmemektedirler. İlahiyat fakültelerindeki dDin psikologları önemli çalışmalar yapma eğilimindedirler. Ancak, tabiri caizse ülkemizdeki "bilim piyasası"na hakim olan yanlış bilim ve laiklik anlayışı algısı yüzünden nedeniyle birçok araştırma alanına girememektedirler.

- Din psikolojisi uzmanlarının çalışma alanları nedir?
İnanç ve inançsızlık psikolojisi, dini tutum, dini davranışlar, dini duygu, dini tasavvur, dinin birey üzerindeki yansımaları, dini tecrübe, ibadet psikolojisi, din değiştirme psikolojisi, mistik tecrübe, tasavvuf psikolojisi, gelişim dönemleri ve din gibi
alanlar.

- Dinin doğru anlatımında psikolojinin yeri nedir?
Din histir, duygudur. Benim bir din tarifim var. "Var olduğunu düşündüğümüz kutsal alanla bizi ilişkilendirdiğini hissettiğimiz sistemdir" şeklinde tanımlıyorum dini.dir din. Burada anahtar kelime kavram hissetmektir. Dinin anlatımını, öğretimini bu anahtar kelime üzerine kurarsanız birçok şeyi halletmiş olursunuz.

- Hastane ve hapishane gibi yerlerde görev üstleniyorlar mı?
Amerika ve Avrupa'da din psikologlarıpapazlar, hahamlar manevi rehberlik (pastoral care veya spiritual care) adı altında yla bu tür hizmetler verilmektedir. Ancak Türkiye'de bu tür uygulamalar bulunmamaktadır.

- İnancın hastalığı yenmedeki gücü nasıl işliyor?
İnanç hastalıkları yenmede bir güç olabilir. Bu konuda özellikle ABD'de yapılan araştırmalar var. Özellikle ölümcül hastalıklara yakalananlar üzerinde yapılan araştırmalar inancın böyle bir gücünün olduğunu gösteriyor. Ancak ben, inancın bu konudaki en önemli gücünün insanlara hastalığı kabullendirmesi ve hastalıkla yaşamayı öğretmesi olduğunu düşünüyorum. İntiharları engelleyen de aynı güçtür, diye düşünüyorum.

- Belli bir dönem özellikle işlenen 'Din ile bilim' çatışır' fikrine bakışınız nedir?
Din kesin bilgiler verir. İnsanların din adına bilgi vermelerini kastetmiyorum bununla. Dinin doğasında olan bir yapıyı kastediyorum. Din kesinlik arz eder. "Bu böyledir" der. Dinin söylediğine iİnanıpnmak inanmamak size kalmış bir şeydir. Din bBunu yaparken de nihai gerçeklikten hareket eder. Yani bilimin sonunda ulaşacağı noktayı baştan söyler. Dinin doğası budur. Ama bilim kesinlik arz etmez. Bilimsel bir bilgi bugün için geçerlidir. Yarın değişebilir. Ben bu konuda "Popper"ciyim. Yani bilimsel bilgide esas olanın "yanlışlanabilirlilik" olduğunu düşünüyorum. Dün Newton vardı, bugün Einstein var, yarın bir başkası olabilir. Bugün Darwin var, yarın bir başkası olabilir. Dolayısıyla bana göre, "din ve bilim çatışır mı?" sorusu baştan yanlış kurgulanmış bir sorudur, anlamsızdır.

- İnanma bir ihtiyaç mı, öyle ise nasıl bir ihtiyaçtır?
İnanma bir ihtiyaçtan ziyade bir arzuduriradedir. İhtiyaçta iradeden ziyadeçok zorunluluk esastır. Oysa inanmada esas olan iradedir. Yemek içmek bir ihtiyaçtır. Çünkü olmadığını düşündüğünüzdezaman insan yaşayamaz, ancak inanmadan yaşayabilirn pek çok insan vardır. Burada inanmamak da bir inançtır felsefesisöylemini geliştirmek çok anlamlı değildir.

-Siz bunlara mesafeli yaklaşıyorsunuz!
 yapmak yersizdir.Son yıllarda "Tanrı geni" bulundu, inanç insanoğlunun biyolojik yapısında var, şeklinde söylemler ortaya çıkmaya başladı. Hatta Tanrı Geni başlıklı kitaplar yazıldı. ABD kaynaklı bu söylemler bence din taraftarlarına sevimli gelebilir. Ancak, bana göre bu yanlış bir algılamadır. Çünkü buna inanmak dini "biyolojizm"e mahkum etmek ve insan iradesini yok saymak anlamına gelir. Gizli bir Darwinizm içermektedir bu söylem. Oysa dinin temel iddiası, insanoğlunun Tanrı tarafından akıl ve irade bahşedilerek özel bir amaçla yaratıldığı ve kendisine amade kılınan bu dünyada imtihana tâbi tutulacağı şeklindedir. Tanrı genine inandığınız zaman dinin bu öğretisine inanmamanız gerekir.
 
- İnanç ile hayat arasındaki bağ nedir?
İnanç, hayatı anlamlandıran bir araçtır. En temel bağ budur bence. Alman asıllı Amerikalı çağdaş sosyolog Peter Berger'in "homeless mind" başlıklı bir teorisi var. Çok hoşlanarak anlattığım bir teoridir. "Evsiz zihin" demek "homeless mind". Ahiret inancı, metafizik inancı olmayan insanları evsiz insanlara benzetir Berger.

- Uzmanlık alanınız itibariyle din-ahlak ilişkisini yorumlar mısınız?
Din ahlakın en temel kaynağıdır. Dinin dışlandığı seküler bir ahlak olgusunun varlığı da düşünülebilir, ancak dinden uzak bir ahlakın en büyük motive edici unsuru eksik demektir. Sürekliliği kaybolmuştur. Dinin belirlediği ahlak sabittir. Ama seküler paradigmaların belirlediği ahlakta değişmeler olabilir, nitekim de olmaktadır. Bugün bunun en belirgin hissedildiği alan özgürlük olgusunun sınırlarının çizilmesiyle alakalıdır. Amerikalı sosyolog Daniel Bell'in çok güzel bir benzetmesi vardır bu konuda. Sınırsız özgürlüğü atlıkarıncaya binen kişi insanlar örneğiyle açıklar. Lunapark'ta insanların atlıkarıncaya bindiğini hayal edin. Sürekli dönen ve dönerken zevk alan insanları gözünüzün önüne getirin. Bu insanlar bu dönme halinden zevk alırlar, zevk çığlıkları atarlar. Ama bir şeyler ters gider o anda ve atlıkarıncayı döndüren makine bozulur. Makinenin başındaki kişi atlıkarıncadakilere şöyle seslenir: "Makine bozuldu atlıkarıncayı durduramıyorum."  O kişiler için biraz önce bir zevk olan dönme hali o andan itibaren bir işkenceye dönüşür. Sınırsız özgürlük peşinde koşan modern insan motoru bozulmuş atlıkarınca üzerindeki insan gibidir. Sınırsız özgürlük duygusu insana mutluluk getiren değil, ıstırap getiren bir hale dönüşebilir.

- Dini pratikleri bir tecrübe olarak alırsak insan psikolojisinde ne gibi kapılar aralar?
- Büyük acılar yaşayan, doğal afetlere maruz kalan insanların bu yaralarını sarmada dinin rolü nedir?
Din sığınılacak en büyük limandır. Bunu 17 Ağustos depreminde gördük. Ben bizzat bölgede yaşadım, araştırma yaptım, depremin ardından o bölgeye gittim arkadaşım Doç. Dr. Talip Küçükcan ile birlikte. 5-6 hafta deprem bölgesinde kaldık. Çadır kentlerde, kimsesizler mezarlığında, harabelerde dolaştık. Aşevinde insanlarla birlikte yemek yedik. Deprem ve Din başlığıyla bir kitap da yayınladık. Travma yaşayan kişi teselliye muhtaçtır. Bu teselliyi verebilecek en büyük güç dindir. Kaybedilen şeyi geri getirmek mümkün değil, ama acı çekenin gözünde onu değerli hale getirmek mümkün. Teselli bu değil midir zaten? Bunu başaran en iyi müessesedir  de din.

- Dua etmeyi psikolojik açıdan değerlendirebilir misiniz?
Dua Tanrıyla kurulan doğrudan bir ilişki durumudur. Kişinin, yYaratanın kudretini ve kendi acziyetini idrak ettiği bir andır. Ama aynı zamanda kişiye yalnız olmadığını, kendisini dinleyen, derdini anlatacağı bir varlığın olduğunu hissettiren mekanizmadır dua. Bireyin seküler dünyada kutsalla olan bağlantısını tazeleyen ve dünyanın sıkıntılarına karşı bir sığınak olarak düşünülebilen kutsala açılan bir kapıdır. O kapının açık olduğunu hissetmek insanı her şeyden fazla rahatlatır.

- Dua ve ibadet insandaki özseverliği, narsisizmi sarsan bir etkiye sahip midir?
Aslına uygun yapılmış bir dua veya ibadette kişi sadece kendisi için iyi şeylerin olmasını istemez. Daha empatik ve daha prososyal davranırdüşünür. Başkasını düşünmek onun dilemesinde belirleyici bir etkendir. Bu çerçevede bireyselcilik ve ileri safhası olan bencilik ve narsistlik dua ve ibadetle birlikte var olamaz.

- Dinin iyileştirici gücü nedir ve nasıl tesir eder?
Din içselleştirilerek yaşandığı takdirde insanın hayatına anlam duygusu katar. Bu duygu sayesinde kişi hayatın zorluklarıyla başa çıkabilir. Ayrıca bu duygunun sağladığı psikolojik rahatlık gerek fizyolojik gerekse ruhsal sağaltım sürecinde olumlu bir katkı yapar.
 
- Din psikolojisi uzmanı olarak vicdan ve iç sesi yorumlar mısınız?
Vicdanın iki yönü olabilir. Birincisi, bizim doğuştan sahip olduğumuz ve ruhumuzun derinliklerinde barındırdığımız en temel insani yönümüzdür. İkincisi ise o katmanın üzerine bina ettiğimiz ve çocukluktan itibaren kültürel olarak şekillendirdiğimiz daha üstteki katmanda yer alan boyuttur. Asıl olan daha derindekine ulaşmak, onun sesini duyabilmektir. Evrensel vicdan da budur. Bize Tanrı'nın seslendiği noktadır orası. Kültürel olarak oluşturduğumuz vicdan ise yapaydır. Onun içindir ki, bir kültürde vicdansızlık olarak tanımladığımız bir eylem bir başka kültürde normal bir eylem olarak tanımlanabilir. 

- Günah duygusundaki psikolojik dinamik nedir?
Günah duygusu insanın doğal bir duygusudur. İnsan hata yapma potansiyeli ile yaratılmış bir varlıktır. "Melek" değildir. İnsan bu temel gerçeğin farkında olduğu zaman "günahkar oldum, yandım, bittim" tarzında bir duyguya saplanmaz. Eğer böyle bir saplantıya kayarsa dini psikoza yakalanabilir. Günahlar telafi edilemez olgular değildir. Tövbe dediğimiz mekanizma bunun için vardır. Bir özür dileme mekanizmasıdır tövbe olgusu. Ama bir evcilik oyununa dönüştürülmemelidir. İnsanlar arası ilişkide nasıl özrün bir sınırı var ise, Tanrı ile ilişkimiz de öyledir. "Nasıl olsa tövbe kapısı açık" mantığıyla günah işlemeye teşebbüs eden insan için bile böyle bir yöntem gülünç bir şey olsa gerektir.


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:17 Mayıs 2009

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.