Şiddet Uygulanan Kadında Görülen Rahatsızlıklar
Şiddet uygulanan kadın, psikolojik olarak hasar görür, kendine olan güveni sarsılır ve özgüvenini kaybeder. Erkekler de çoğu zaman, kadına bunu hissettirmek için şiddete başvururlar. Oysa akıllı kadın, erkekte ‘İyi ki varsın’ duygusu uyandıracak şekilde davranır, yaşamda pozitife vurgu yaparsa, erkeği teslim alır ve onu istediği yöne sevkeder. Yâni kadın böyle davranarak, sonunda istediği şeyleri gerçekleştirir, zaten önemli olan da sonuç almaktır.
Eşler birbirlerinin zayıf ve güçlü yönlerini tanımalıdır. Otuz yıllık evliliğin sonrasında bile, eşinin zayıf ve güçlü yönlerini anlayamayan, onun neden hoşlandığı bilmeyen çiftler vardır. ‘Eşinizi tanıyor musunuz?’ testindeki, ‘Eşiniz hangi hediyeden hoşlanır? Tatilde veya yemekte neyi sever? Eşinize ağır gelen görev hangisidir?’ gibi sorulara çoğu zaman doğru cevap verilmez. Eğer eşler birbirlerini iyi tanımıyorlarsa, duygusal hasar meydana gelir. Eşler konuşurken birbirlerinin yüzüne bakmalı, kalplerine hitap etmelidir.
İnsanlar, ‘Ben doğru sözlüyümdür, direkt konuşmayı severim’ deyip, bunu iyi bir meziyet gibi algılar ve en son söyleyeceklerini başta söylerlerse, hiç farkında olmadıkları halde muhataplarını kırabilirler. Her doğru her zaman söylenmez. Sözü ince ayar yaparak söylenmeli, kötü sonuçlar doğuracak bir sözün, incitici olacağı fark edilmelidir. Doğru sözlü olmak bir meziyettir ama, kaba olmamak, nazik olmak daha önemli bir meziyettir. Söz kurşun gibidir, onun açtığı yarayı onarmak, büyük bir çaba gerektirir.
Şiddet ve Özgüven İlişkisi
Özgüven eksikliği, kadının kendine olan saygısını azaltır, kendisini yetersiz hissetmesine sebep olur. Eğer bu durum, eşi tarafından telafi edilmez ve buna ümitsizlik duygusu da eklenirse, kadında depresyon oluşur. Bu, mutsuzluktan farklı bir şeydir. Düşünceleri bastırılan ve duygularını ifade edemeyen kişilerde, beyin bir müddet sonra stres hormonu salgılar. Beynin hayattan zevk almayla ilgili sağ ön alanıyla, acı, elem ve kederle alakalı olan diğer alanı arasındaki dengeler bozulur. Böylece mutsuz, enerjisi azalmış, yaşamayı sorgulayan ve her şeyin kendisine anlamsız geldiği bir insan tipi ortaya çıkar.
Depresyon, kötü evlilikler sonucu da ortaya çıkabilir. Bu bir hastalıktır ve nasihatle düzelmez. Beyinde azalan serotonin sebebiyle ilaç tedavisi gerektirir. Şiddet, hangi şekilde olursa olsun, bir müddet sonra kronik depresyona sebep olur. Bu noktada kadınların erkeklere göre, üç misli fazla depresyon yaşadıklarını söyleyebiliriz. Suçluluk duygusu taşıyan kadın ümitsizliğe düşer ve bir süre sonra yaşam enerjisi azalır. Bazı kadınlar depresyonu öfke şeklinde yaşarlar. Devamlı çocuklarını döver, öfkelerini kontrol edemezler. Bazıları ise, temizlikten sorumlu beyin alanlarındaki serotoninin azalması sonucu, kendilerini işe verirler. Bu çeşit depresyon, temizlik hastalığı şeklinde ortaya çıkar. Erkekler ise depresyona girdiklerinde sigara ve içkiye dadanırlar. Unutkanlık da kronik yorgunluk sonucu ortaya çıkan bir depresyon türüdür. Böyle kimseler, çok yaşlandıklarını hissettiklerinden enerjileri azalır ve hiçbir iş yapamazlar.
Biz bu tip durumlarda erkeklere, hastalık hastası olmayan, rol yapmayan bir eşle karşı karşıya olduğunu, kadının beyninde fizyolojik bozulmalar yaşandığını, kısacası eşinin depresyonda olduğunu anlatırız. Erkek, eğer eşini seviyorsa, ‘ Eyvah! Ona zarar verdim’ diye düşünerek bunun telafisi için çalışır.
Erkekler, eşlerinin kafalarını yaraladıkları zaman suçluluk hisseder de, ruhlarını yaraladıklarında bunu fark etmezler. Onlara bu durumu anlatmaya çalışırız. Sonunda iki taraf da kendini sorgulamaya başlar. Eğer birbirlerine sevgi ve iyiniyetleri varsa, evlilikte yaşanan sorunların çözümü kolaydır. Meselâ, depresyon tedavisi gören entellektüel bir hastam, tedavisi sonundaki düşüncelerini şöyle özetlemişti:
‘Bildiğiniz gibi tarihte, milattan önce ve milattan sonra şeklinde bir ayırım vardır. Ben de hayatımı tedaviden önce ve sonra, diye ikiye ayırıyorum. Şimdi evde herkesin yüzü gülüyor.’
Bakınız, bir kişinin depresyonunun düzelmesi, evdeki dengeleri nasıl değiştiriyor!
Öfke ve Şiddet İlişkisi
İnsanlar öfkelenebilir; fakat önemli olan öfkenin şiddete dönüşmeden ifade edilmesidir. Meselâ bir köpeğin saldırgan olmaması için sahibinden korkması gerekir. Köpek eğitiminde buna çok dikkat edilir. Bu eğitimi yapanlar bilirler ki, ödül ve ceza birlikte verilir. Sahibinin ‘dur’ ihtarı köpeğin durması için yeterlidir. İşte bunun gibi içimizdeki öfke duygusu kabardığında, bu duygu ‘ ben’ den, yâni sahibinden korkmalı ve hemen farklı bir yöne kanalize edilmelidir. Bu durumda öfkenin en etkili ilâcı ertelemektir. Eğer sahibi öfke konusunda dengeliyse, durum kolayca düzeltilebilir.
Öfkenin şiddete dönüşmemesinde bizim yaklaşımımız çok önemlidir. Meselâ, itfaiyecinin yangını azaltması gibi, varolan öfkeyi söndürecek bir yaklaşım sergilenmelidir. Kişi, eşinin sinirli olmasından rahatsızlık duyuyorsa, kendine şu soruyu sorabilir: ‘Ne yaptığım zaman, eşimin öfkesi artıyor?’ Bu sorulduğunda öfkenin verdiği duygusal hasar en aza indirilmiş olur. Böyle bir analizi doğru yapan insan, eşine onu sinirlendirmeyecek şekilde yaklaşır. Bir kalemi, ‘buyur’ diye vermekle, fırlatmak arasında çok fark vardır. Eşler, birbirlerinin güçlü ve zayıf taraflarını bilip, halk tabiriyle ‘ damarına basmadan’ yaklaşırlarsa sonuç pozitif olacaktır.
Öfke kadın ve erkeklerde farklı sonuçlar doğurur. Meselâ erkeklerde kalp krizini artırır. Kalp krizi, cinsiyet farkı gözetmeksizin sabırsız, aceleci, hızlı hareket eden, riski seven, her şeye kızan ya da duygularını çok bastıran kişilerde diğerlerine oranla üç misli fazla görülür. Bazı kimselerin çok sakin görüntülerinin altında fırtına öncesi sessizliği hakimdir. Bu kimseler, bastırdıkları duygularının bedelini bedenleriyle, fiziksel olarak öderler ve alerji, astım, kalp gibi hastalıklara kolayca yakalanırlar.