İyi yoksul, kötü yoksul

Yılın bu zamanı pazar günü olduğunda, ailem biz çocukları station arabamıza doldurur ve iki ayrı Noel dünyasını gezdirirdi.

Yılın bu zamanı pazar günü olduğunda, ailem biz çocukları station arabamıza doldurur ve iki ayrı Noel dünyasını gezdirirdi.

yoksullukÖnce bir tepede kurulu zengin mahallelerine gider, iyi talihin mevsimsel ışıklarıyla donatılmış, tarihi konak tarzındaki büyük evleri görürdük. Yüzlerimizi arabanın camına dayamış, onların Noel Baba'sının niçin daha güzel oyuncak yaptığını merak ederdik. Sonra vadiden aşağı iner, silik görünen insanların ırmak kıyısındaki minibüslerde, ön bahçeleri paslanmış araç-gereçle ve çamaşır ipleri kaskatı donmuş çamaşırlarla dolu kontrplak barakalarda yaşadıkları yere giderdik. Annem, zenginlerin şanslı olduklarını açıklardı. Yoksulların da şanssız. Arka koltuktan itiraz sesleri yükselirdi. Yoksullar bu kaderi hak etmiyorlar mıydı yani? Kötü kararlar vermiyorlar mıydı? Onların bazısı basbayağı beleşçi değil miydi? Ve tembel? Annem, evet, bu türden birçok örnek olduğunu kabul ederdi. Ama zenginlerin yoksullardan daha ahlaklı olmadığını da söylerdi. Şimdi yıl biterken aynı tezler, modern tarihin en kısır Kongresi tarafından masaya konmuş iki hain tasarıda somutlaşıyor. Kalpsiz partililerin sığınağı olan Temsilciler Meclisi, önümüzdeki yıl yürürlüğe girmek üzere, dört milyon Amerikalıya yapılan gıda yardımını kaldıran bir düzenlemeyi geçirdi. Eski gıda pulu programından yararlanmayı sürdürecek olanlarsa erzaklarını almak için uyuşturucu testinden geçmek zorunda kalabilir. Kongre de 1.3 milyon kişinin işsizlik maaşını, Noel'den hemen birkaç gün sonra başlamak üzere, yenilemeyecek. Bu düzenlemelerin federal harcamaları kısmakla değil, tam tersine, yoksulları ahlaksız insanlar olarak gören zihniyetle ilgisi var. İşte bu zihniyete örnekler: Yoksullara yardımların kesilmesi için yapılan uğraşın başkomutanı, Florida'lı Cumhuriyetçi Temsilci Steve Southerland, "Bu ülkede gıda pulunun yaygınlaşması benim için yalnızca mali bir konu değil, çağımızın çok önemli ahlaki bir sorunu da" diyor. Kentucky'l i Cumhuriyetçi Senatör Rand Paul'a göre, bir süredir çalışmayan insanlara işsizlik yardımını sürdürmek "haksızlık" olur; bu onları evde oturup hiçbir şey yapmamaya özendirmektir. Oklahoma'l ı Cumhuriyetçi Senatör James Inhofe, kendi eyaletinde gıda yardımı alanlar için, "Gayet çalışabilecek durumdaki insanlar bira gibi şeyler alıyor" diyor. Yoksullar hiç şüphesiz bira içiyor, çok TV izliyor ve ahlaksızlık yapıyor. Ama zenginler de öyle. Devletten aldıkları maaş için Kongre üyelerine uyuşturucu testi yapsanız, kokain bulundurduğunu kabul eden Florida'lı Cumhuriyetçi Temsilci Trey Radel herhalde bu teste takılırdı. Oysa aynı temsilci, birçok aç insanı yiyecek almadan önce uyuşturucu testinden geçmek zorunda bırakacak tasarıya oy verdi. Yoksa Kongre'deki yeni üyelerin ortalama net zenginliği, Amerikalı ailelerin ortalamasından 1 milyon dolar fazla olduğu için mi böyle düşünüyorlar? Şunu hatırlatalım ki, eski gıda pulu programında öğün başına 1.40 dolarlık asgari bir yardım veriliyor. İşsizlik yardımıysa haftada ortalama 300 dolar. İddiaya göre, bu yardımlar öylece kesilirse bu insanlar hemen iş bulup sofralarına yemek koyabilecekler. Onlar zayıf oldukları için yoksullar. Çok olmadı; aile işletmesi yılda neredeyse 300 bin dolar federal sübvansiyon alan Montana'lı bir buğday çiftçisiyle karşılaşmıştım. Bu zengin çiftçi hasat yapar yapmaz Hawaii'de bir ay tatil yapmayı iple çekiyordu. Kimse aldığı yüklü yardım için uyuşturucu testinden geçmesini, ya da aldığı yardımların kesilivermesini ve vergi mükelleflerinin sübvanse etmek zorunda kalmayacağı başka bir mahsul yetiştirmesini önermiyor. Birisi aldığı yardımları hak ederken diğeri etmiyor. Ama bu ayrımlar içinde bulunduğunuz şartlarla da belirleniyor; nerede durduğunuz, nerede oturduğunuza bağlı. 1840'lar ve 1850'lerdeki Büyük Kıtlık'ta bir milyon İrlandalı öldüğünde birçok İngiliz aristokrat, açlıktan ölmeyi hak ettiklerini, ailelerinin çok kalabalık ve miskin olduğunu söylemişti. Gıda yardımlarına nezaret eden İngiliz baronet, kıtlığı Tanrı'nın iradesine vermiş, fazlalık nüfustan kurtulmak için bunun mükemmel bir yol olduğuna kanaat getirmişti. Sir Charles Trevelyan, her gün binlerce İrlandalının açlıktan öldüğü bir zamanda yardım planıyla ilgili olarak, "İnsanları devlete dayanma alışkanlığından vazgeçirmenin tek yolu bu programı sonlandırmak" demişti. Andrea Elliott'un evsiz kız Dasani'yle ilgili The New York Times'taki olağanüstü yazı dizisi, modern çağdaki bir Dickens hikâyesi gibidir. Onu Mike Bloomberg'e sorduklarında belediye başkanı bir plütokrat gibi konuşmamaya çalıştı. "Çocuğun şansı yaver gitmemiş" dedi Bloomberg. "Neden bilmiyorum. Tanrı bazen işlerini böyle yürütüyor. Bazılarımız şanslı, bazılarımız şanssız". Ve bu sözleriyle sanki annemin Noel'de söylediklerini yineliyordu. Şans, planlamanın sonucudur, denir. Fakat en özenli hayatlar bile bazen çığırından çıkabiliyor (bir kanser, yüklü bir hastane faturası, havanın azizliği veya patates hasadında büyük bir bozgun yeter). Erdem, "şansın yaver gitmemesine" engel olamaz. Aynı şekilde, yoksulları tembel, bağımlı veya aptal gibi göstermek de onların yoksulluğunu azaltmaz. Olsa olsa bunu söyleyenlere kendini üstün hissettirir. THE NEW YORK TIMES

Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:30 Aralık 2013Yayınlanma Tarihi:02 Ocak 2014

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.