Hayat neden mücadele alanına döndü
Yaşamı bir mücadele alanına döndüren ne? Yardımlaşmayla hayat daha kolay ve anlamlıyken kişiler ya da toplum neden mücadeleyi tercih eder?

Yaşamı bir mücadele alanına döndüren ne? Yardımlaşmayla hayat daha kolay ve anlamlıyken kişiler ya da toplum neden mücadeleyi tercih eder?

YARDIMLAŞMA ESAS MÜCADELE İSTİSNADIR
Canlılar dünyaya gelir, yaşar, geçip giderler; arkasından yenileri gelir. Hayat böyle bir çizgidir. Öldükten sonra hayat bitiyor olsaydı, yaşam gerçekten mücadeleden ibaret olurdu. Fakat bitmediği için canlılar sadece vazifelerini yapıp giderler. Bu şekilde bakınca hayatın esasında yardımlaşma olduğu görülür. Evrenin genel çalışması içerisinde insan vücuduna baktığımız zaman; kalp, mide, bağırsak, damar ve hücrelerin birbiriyle mücadele etmeyip birbirini tamamladıkları görülür. Bir tanesi vazifesini yapmasa hücre ölür. Doğaya baktığımızda aslanın ceylanı avladığını görürüz fakat zayıf ve ölmekte olanı avlar. Aslan tokken önünden ceylan geçse avlanmaz, bu da mücadele için yapmadığını gösterir. Yaşamda yardımlaşma esas, mücadele istisnadır.ZİHİNSEL AÇLIK İNSANI EVRENE HAKİM OLMAYA İTER
İnsandaki zihinsel açlık mide açlığından daha çok olduğu için insanoğlu kendisine bir hedef koyar ve evrene hakim olmaya soyunur. Hakimiyetini devam ettirebilmek için bazı ırkların çocuklarının yok edilmesini bile düşünebilir. Tarihte bunun örneklerine çok rastlanır. Firavun’un kahinlerinin, bir çocuğun onun hakimiyetine sona erdireceğini söylemesi üzerine 70 bin tane çocuğu kestirdiği söylenir ama yine de Musa’nın gelmesine engel olamaz.BARIŞ ESAS SAVAŞ İSTİSNA OLMALI
Günümüzde de İsrail’in Filistin’de yaptığı farklı değildir. Karıncayı bile görecek teknolojinin olduğu bir dönemde çocukları, evleri ve hastaneleri bombalamak Firavun’un zihniyetinden farklı olunmadığını gösterir. O çocukları potansiyel terörist olarak görüyor ve ilerde büyüyüp ona saldıracaklarını düşünüyorlar. Tarih tekerrür ediyor. Hâlbuki kültürlerin birlikte yaşama bilincinin oluşması gerekir. Fakat konuya Huntington’ın “tarihin sonu ve medeniyetler çatışması” teorisine göre, güçlü olanın ayakta kalması gerekir diye yaklaşırsak barışı yok eder, kavgayı esas almış oluruz. Barışın esas, savaşın istisna olması gerekir. Bir gemideki insanlar fikir ayrılığına düşerlerse ne yapıp edip uzlaşma yolunu bulmak zorundadırlar aksi halde gemideki bütün insanlar zarar görür. Çok kültürlü toplumlarda da aynı gemide yaşama bilincinin oluşması gerekir. Gemi seyir halindeyken çalışanlardan her biri geminin genel hedefini bozmayacak şekilde hareket etmelidir. Geminin hareket hedefi ile çalışanın hedefi paralel olursa çalışmalar gemiye faydalı olur ama geminin hareketini saptırmaya veya durdurmaya yönelik gayretler gemiye zarar verir. Evrende de insanın ve evrenin hareketi vardır. İnsanın evrendeki genel gidişe uygun davranması spiritüel olarak önemlidir. Kültürün de genel idealleri vardır. Kişi ona uygun davranırsa, uygun çözümü ve mutluluğu üretir ve birlikte yaşama bilincini oluşturarak gemiye hizmet etmiş olur. Gemiyi ele geçirmeye kalkanlara karşı da savunma duygusu oluşur. Çok kültürlü toplumlarda sosyal adalet sağlanırsa kültür yaşamaya devam eder, sağlanamazsa denge bozulur. Şaban Özdemir (NPGRUP) 30 Kasım 2011 Çarşamba, 13:35
Bu yazı 3395 kez okundu