Felsefe zihin konforunu bozsa da hayatın kendisini sunuyor...

Her şeyin bir felsefesi var. Hayatın derin anlamının peşinde düşenler, kendisini, hayatını sorgulayanlar, neden ve niçinlere ikna edici cevaplar arayanlar bunu daha iyi bilmektedirler. Hayata anlam katmaktan uzak, sadece ‘Yuvarlanıp gittiğini’ düşünenler ise felsefeyi kimi zaman anlamsız, gereksiz görebilirken kimi zaman da inançlarından uzaklaştırdığı kanısını benimsemektedirler. Hangisi doğru?

Her şeyin bir felsefesi var. Hayatın derin anlamının peşinde düşenler, kendisini, hayatını sorgulayanlar, neden ve niçinlere ikna edici cevaplar arayanlar bunu daha iyi bilmektedirler. Hayata anlam katmaktan uzak, sadece ‘Yuvarlanıp gittiğini’ düşünenler ise felsefeyi kimi zaman anlamsız, gereksiz görebilirken kimi zaman da inançlarından uzaklaştırdığı kanısını benimsemektedirler. Hangisi doğru? Felsefe nedir? İnsanın anlam arayışı, değer üretmesi neden önemlidir? Felsefe hayata ne katmaktadır? Şiddet gibi yaşanan gündelik olaylara nasıl bakmaktadır? Ne gibi çözümler üretmektedir gibi sorulara cevaplar aramaya çalıştık. Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı ve Felsefe Bölüm Başkanı Prof. Dr. Adnan Ömerustaoğlu ile bu çerçevede bir söyleşi gerçekleştirdik.

canbolat canbolat1-Felsefe hayata nasıl bakar? Felsefe her şeyden önce hayatı sorgulayan bir disiplindir. Felsefe için hayatı anlama ve anlamlandırma sanatıdır diyebiliriz. Analitik, sorgulayıcı ve eleştirel bir bakış açısı takınarak hayata bakar. Bu bakış ise insanı hayatı daha anlamlı yaşamasını sağlar. Hayatın sorgulanması diğer anlamda bireyin kendisini sorgulaması anlamında gelir. Kendisini sorgulayan, anlam arayışını önceleyen bireyler yaşama katkı sunan, değer ve bilgi üretirler. -Bir şeyin felsefesinin olması ne demektir? Felsefe hayata dair hemen her konuda söz söylemeyi içerir. Felsefenin olaylar ve olgular karşısındaki sözü en derin düşüncenin ürünüdür. Bir şeyin felsefesinin olması demek o konuda etraflıca düşünüldüğü, o konunun sağlıklı bir şekilde temellendirildiği anlamına gelir. Felsefi temellendirmeden yoksun olan, derin düşünceden uzak olan her şeyin menzili kısa demektir. -Felsefesi olmayan bir davranış olabilir mi peki? Refleksif ve spontane davranışlar felsefi bir düşünce temeline dayanmamaktadır. Bu da yukarıda ifade ettiğimiz gibi derinliği olmayan sudaki kabarcıklar gibi kısa ömürlüdür. Felsefesi olmayan davranışlar olabilir ama bu davranışlarda tutarlılık aranamaz. -Felsefeye uzak duran kesimler haklı mı? Hayır, haksızlar. Felsefeye karşı önyargı genellikle onun bilinmeyişinden kaynaklanmaktadır. Bu aslında klasik insan davranışıdır. Kişi bilmediğinden ya uzaktır ya da düşman… Uzak duran kesimler haklı değiller dedim ama burada bizlerin de sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk azımsanamaz üstelik. Felsefeyi halka yakın onlara dokunabilir, onlar tarafından anlaşılabilir bir mesafeye getiremedik. Biraz özeleştiri olacak ama felsefeyi kendi mahfillerimizde tuttuk. İlgililerle ve öğrencilerimizle sınırlı kaldı. Felsefe bazıları tarafından da ‘Çok bilmişlik’ olarak algılandı, böyle değerlendirildi. O nedenle biraz üst perdeden konuşanlara biz katılmıyor olsak bile halkımız ‘Felsefe yapma’ şeklinde tepkiler verdi. Felsefe anlaşılmazlık olarak algılanmış. Uzak duran kesimler haksız mı? Evet haksız. Biz felsefecilerin burada kabahati, konforunu bozup dilini daha anlaşılır kılma konusunda gayretsizliği yok mu? Bu da doğru! Bu çemberi kırıp felsefenin uzak durulması gereken değil yakın olunması gereken bir alan olduğunu biz Üsküdar Üniversitesi hocaları ve eğitim verdiğimiz öğrencilerimizle aşmayı başarmak istiyoruz. Bu nedenle bu konularda daha fazla yazıp çizmek, paneller, seminerler planlıyoruz. -Felsefe hayata daha derin bakmaktır diyebilir miyiz? Evet diyebiliriz. Derin bakış anlam arayışında insana daha sağlıklı ve doğru cevaplar sunar. Varlığı, hayatı ve olayları sorgular. Neden ve niçin sorularını sorar. Sebep sonuç bağlantılarını kurar. Felsefeden uzak durulmaması işte bu sebeple önemlidir. Hayata derin bakan kişi üreten kişidir. Eksiklerini gideren, donanımını arttıran kişidir. Hayata derin bakan birey başkalarının düşüncelerine de açık, onları sorguladıktan sonra kendi düşünce dünyasına katan bireydir. O nedenle hayata derin bakan kişi sürekli gelişen kişidir. Öğrenmesi ve sorgulaması bitmeyen ve zihinsel gelişimini sürdüren kişidir. -Felsefeden neden korkuluyor, ya da bazı kesimler neden korkuyor? İnsanlar bilmedikleri şeylerden korkarlar. Pek çok nedenden bahsedilebilir ancak bunları önceleyebiliriz. Düşüncelerine gerekçe bulamayan insanları konforunun bozulacağı düşüncesiyle uzak durur. Korkusu zihinsel konfor kaybı olabilir. Düşünmek, sorgulamak yorucu bir eylemdir. Sürekli bir eylem halidir. Kendini bile yeri geldiğinde sorgulamak yeni baştan hesaba çekmek, bildiklerini ve kabullerini yeniden düşünebilmeyi göze alabilmek gerekir. Bu ise elbette bazılarını korkutucu gelecektir. Kendi duygu, düşünce ve inanç dünyasının sarsılacağı korkusundan bahsedebiliriz. -Felsefeyi profesyonel bir çalışma alanı olarak görmek mümkün müdür? Evet, mümkündür. Felsefi danışmanlık, akademisyenlik, öğretmenlik gibi birçok çalışma alanı mevcuttur. Alanı çok kapsayıcı olduğundan pek çok iş imkanı da bulabilmektedirler. Basın alanında çalışabiliyorlar, ciddi editöryal ürünler verebilmektedirler. -Felsefe dindarlığa engel midir? Hayır, değildir. Ama felsefeye yöneltilen başlıca yaklaşım budur ülkemizde. Felsefe insanın imanını giderdiği ya da çaldığı fikri ne yazık ki yaygındır. Bizim yine bu konuda çok çalışmamız gerekiyor. Çünkü vebalimiz var. Felsefe ile uğraşmayı dinden uzak bir durum gibi algılanmasına fırsat verdik. Belki de kimi felsefi ekollerin tanınmış felsefecilerinin bazı söylemlerinden de ileri geliyor olabilir. Bu alanda çalışan fikir üreten hayata ve olaylara başka türlü bakan felsefecilerin varlığının bilinmiyor olmasından da kaynaklanabilir. Aslında pek çok batılı filozof aynı zamanda teologdur. -Felsefe ile tevekkül birbirine ters düşer mi? Hayır, düşmez. Doğru ele alındığında birbirlerini beslerler. Nerede durduğumuza felsefeye nereden baktığımıza bağlı… Sorgulamak neden niçin sorularına cevap aradıktan sonra aşkın bir güce güvenmek aksine insana teslim olma, yaslanma, güvenme gibi duygularına cevap verir. Hayata hükmeden bir gücün olması, evrende var olan diğer varlıklarla temas ve ortak bir ailenin bireyi olma gibi duygular birleştirici olabilir. -Dünya ve elbette ülkemiz açısından giderek artan şiddet dikkat çekici… Felsefe şiddete nasıl bakıyor? Felsefe şiddeti anlamaya çalışıyor. Kaynaklandığı alanla ilgili anlama çabasına girişir. Nelerden beslendiğine, bunun hangi dinamiklerle gerçekleştiği ile ilgilenir. Ayrıca diğer sosyal ve psikolojik sebepleri üzerinde de düşünür. Ortak noktaları belirler. Şiddeti sözün bittiği yer olarak görüyor olduğundan işbirliği geliştirir ve şiddetin hem kaynakları hem gelişme süreci hem de çözümü konusunda fikir geliştirir. -Şiddet çatışma eğilimi veya kültüründen mi kaynaklanıp besleniyor? Beslendiği yerlerden biri de budur. Bu çatışmanın alt yapısında nelerin olduğunu analiz eder. Kültürel kodlarını analiz eder. Şiddetin şiddeti nasıl getirdiği, ne şekilde derinleştirip beslediği konularıyla ilgilenir. Şiddetin bir egemenlik oluşturma aracı olarak görülmesi gibi tutumlara karşı çıkar. Varlığın veya üstünlüğün neden çatışma ile elde edileceği fikrine odaklanır ve bunun yanlış olduğunu ortaya koyar. Başkalarına üstün gelerek, onları ezerek, ötekileştirerek hatta yok sayarak meydana gelen şiddetin ortadan kaldırılması konusunda düşünce geliştirir. Öğrenilmiş yanıyla ilgilenir. Sorun çözme yöntemi olarak neden tercih edildiğini irdeler. -Felsefenin şiddet için bir çözümü var mı? Evet, var. Zihin eğitimi. Bu konularda önemli bir zihni alt yapıya sahip olmak, toplumsal olaylar üzerinde düşünmek, çözüme kafa yormak, yeni düşünceler üretmek, hayata ve olaylara farklı  açılardan bakılabileceğinin pratiklerini yapmak… -Şiddeti karşı tarafı ezerek ya da yok ederek bir var olma biçimi olarak tanımlayabilir miyiz? Böyle bir bakış açısı da var. Ama bu yanlış bir bakış açısı. Başkalarının zaafları üzerinden iktidar inşa etmek, oradan ego doyumu sağlamak… Yanlış ama yaygın bir şiddet türü… İhmal de aslında felsefi açıdan üzerinde durmamız gereken bir şiddet türü. Ekonomik şiddeti uygulayanlarında paradigması bir varolma biçimi şeklinde şiddet uygulamasıdır. -Size göre Türkiye’de şiddetin kaynakları nelerdir? Ekonomik, sosyal, politik, kültürel ve eğitimsel olabilir. Derin sebepleri vardır. Yanlış eğitimden kaynaklanan nedenleri vardır. Öğrenilmişlik yanı vardır. Başka türlü bir çözümü düşünememekle de ilgili bir tarafından bahsedebiliriz. Toplumun şiddeti bir çözüm aracı gibi görmeği doğallaştırmasını da zikredebiliriz. -Şiddeti dil olarak benimseyen meslekler sizce hangileri? Şiddet sadece belli bir meslek grubu tarafından üretilmez.  Farklı meslek gruplarına mensup olanların şiddet ürettiği gözlenmektedir. Ama dil açısından konu ele alırsak politik dilin şiddet içerdiği ve bundan uzaklaşması gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Birbirini ötekileştiren toplum katmanlarının dilinin de sertleştiğini gözlüyoruz. Toplumda giderek şiddet artıyor. Aile şiddetin de önemli yer tuttuğu ve her geçen gün arttığına şahit oluyoruz. Gazetelerde okuyor TV’lerde seyrediyoruz. Üniversitemizin Şiddeti Araştırma Merkezi’nin Marmara Bölgesinde liseler seviyesinde yaptığı taramada da bu verilere ulaştı. O nedenle şiddet mesleklerle sınırlı değil. Ergenler arasında da şaşırtıcı örneklere rastlanmaktadır. Olay çok boyutlu… Üzerinde felsefecilerin, sosyologların, psikiyatristlerin ve psikologların birlikte çalışması gerekir muhakkak. -Felsefe eğitimi veriyorsunuz Üsküdar Üniversitesinde… Bu eğitimin şiddeti önleyici yanı var mı? Evet, var. Olmaz mı? Konuştuklarımızın tümü dikkate alındığında bu sonuç zaten kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Hayatın anlamını sorgulayan, olayların sebepleri üzerinde düşünüp kök sebeplerine giden buradan toplum yararına bilgi üreten bir disiplin olan felsefenin temel işlevlerinden biri de hayatı sorgulatarak doğru algılatmaktır. Bu ise şiddeti azaltıcıdır. Biz öğrencilerimize hayatı bir bütün olarak sunuyoruz ve tüm farklı görüşlere saygı içinde ortak bir yaşamın olması gerektiği anlayışıyla yaklaşıyoruz.  Felsefe kişiye kendini tanıtır. Kendisini tanıyan sorgular. Olumlu ve olumsuz yanlarını görür. Bunlar üzerinde düşünerek kendini güçlendirir. Bu sorgulama sürecinde olan kişi başka bireyler ve davranışları üzerinde de düşüneceğinden insan ilişkilerine geniş bir çerçeveden bakar. Başkalarının görmediklerini görür ve göstermeye çalışır. Özetle gerçek bir felsefe eğitiminin şiddeti önleyici bir yanı her zaman vardır. Bizde bunu yapmaktan mutluyuz. Sorumluluğumuzun farkındayız. -Son olarak felsefe hayata ne katar? Felsefe hayata dair düşünce sunar. Bu düşünce görüş çeşitlilikleri içerir. Farklı görüşler  çerçevesinden hayata dair gerçekleri görme imkanları sunar. Farklı düşünenlerin bir arada yaşayabilmelerine katkı sağlar.  Hayata anlam katar. Anlamlandırma çabasında bireyin en derin manaya ulaşmasına yardım eder. Üretimi esas alır, durağanlık değil süreklilik ve tamamlanmamışlık vardır. Soru sormayı öğretir. Hayatı ve bireyin kendisini sorgulamasının metodlarını öğretir. Toplumsal barış ve huzurun imkânları konusunda düşünsel veriler sunar. Kısacası aslında hayatın kendisini sunar. HÜRRİYET UĞUR CANBOLAT

Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:29 Temmuz 2013

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.