


Televizyonda birbirine benzeyen  yüzleri görmeye alıştık. Sokaklarda bile saçların, kıyafetlerin ötesinde  burunlar, kaşlar, dudaklar benzeşiyor artık. 90-60-90 bedenlere sahip olma  yarışındaki kadınlar, güzellik uğruna bıçak altına yatmaktan çekinmiyor. Dahası  bu maceraya kalkışma yaşı her geçen gün küçülüyor. Henüz gençliğe  
  
  Lise ikinci sınıfa giden Dilek’in uzun  süredir aklındaydı burnunu yaptırmak. Operasyon için gereken parayı biriktirmek  uzun zaman almasaydı çok daha erken kalkışabilirdi bu işe. Ne de olsa tek  kazancı, ailesinden aldığı harçlıktı. Annesine niyetini açıklamak istese de buna  cesaret edemedi ve nihayet doktorun kapısında buldu kendini. Hayran olduğu  sanatçının boydan fotoğrafını gösterdi önce ve “Burnumu böyle yapmanızı  istiyorum.” dedi. Estetik Cerrahi Derneği Başkanı Prof. Dr. Oğuz Çetinkale,  Dilek gibi örneklerin her geçen gün çoğaldığına, estetik operasyon talep  edenlerin yaş ortalamasının düştüğüne işaret ediyor. İsteklerini ifade biçimleri  aslında bu artışın nedenine dair de ipuçları veriyor: “Sadece burun için  başvurmasına rağmen elinde sevdiği mankenin boydan fotoğrafı ile geliyor çoğu  genç.” diyen Çetinkale, burnunu yaptırdığı takdirde manken gibi görüneceği  düşüncesinin bilinçaltında var olduğunu söylüyor. Estetik ameliyatlara rağbette  ciddi bir artış olduğunu görmek için rakamlara gerek yok, sokaklarda karşımıza  çıkan bandajlı yüzler bunun kanıtı. Kapısını çaldığımız her plastik cerrah, genç  hasta sayılarında ciddi bir artış olduğunu kabul ediyor. Peki, geçtiğimiz  yıllara nazaran gençlerin güzel olma iştiyakının artma sebebi ne  olabilir?
  
  NARSİZME  YATIRIM
  
  “Gençlerin kendilerini cinsel obje olarak algılama  yaşı çok düştü. Artık daha küçük yaşlarda varlıklarını cinsel kimlikleri ile  tanımlıyorlar.” diyor psikiyatr Kemal Sayar. Erken yaşlarda kız çocukları daha  çekici, erkekler de etkileyici görünme çabasında. Bunun başlıca nedeni içinde  bulunulan boşluk duygusu. Kendilerini ifade edecek kalıcı değerler bulamayanlar  yüzeysellikle idare etmek zorunda kalıyor. Sayar’a göre günümüz kültürü  narsistik yapılanmayı çoğaltıyor: “Bu düşünce tarzı, gençlerin ancak  görünebilirliği ölçüsünde var olduğunu söylüyor. Bir başkası sana dikkat ediyor,  seni görüyorsa varsın, aksi takdirde ‘hiç’sin diyor.” Dolayısıyla etrafında  hayranlık duygusu uyandırabilenler kendini daha değerli hissediyor. Bunun en  önemli delili ekranlar: “Televizyonda bütün mahremiyet ortaya seriliyor, böylece  varlıklarını teyit ediyorlar.” Ekranlardaki örnekler de bir vakit sonra sosyal  hayatta vücut buluyor. Baudrillard’ın ifadesiyle, “Ekranda Amerika’yı  görüyorsunuz, sokağa çıktığınızda da ekranı görüyorsunuz.”
  
  CERRAHLARA HUKUKİ SINIRLAMA  YOK
  
  Çevresinde kıymetini artırmak adına 18 yaşında burun  ameliyatı yaptıran bir isim Sevinç. Lise son sınıfta bu kararı almasının nedeni,  arkadaşları tarafından burnunun alay konusu edilmiş olması. Aslında erken  yaşlarda burun operasyonu geçirmek istese de doktoru yüz hatlarının oturması  gerektiği konusunda onu uyarmış. Şu an 23 yaşında olan Sevinç şanslı birisi.  Ailesinin telaşına rağmen ameliyatı gayet başarılı geçmiş ve burnu doğal bir  şekil almış: “Hâlbuki o dönemde bu tabii görüntü beni çok üzmüştü, çünkü estetik  yaptırdığım belli olsun istiyordum.” diyor.
  
  Estetiğe olan talep artışı  sadece gençlerde değil. İstatistik fukarası memleketimizde ne yazık ki artan  rakamlar hakkında net bir bilgi yok. Fakat Dr. Ayhan Numanoğlu, muayenehanesinin  de yer aldığı Bağdat caddesinde 1997’de beş tane olmasına rağmen şimdilerde  neredeyse her apartmanda bir plastik cerrahın varlığına değiniyor. Ona göre son  yıllarda talep artışının en önemli nedeni insanların artık bu ameliyatların çok  da zor gerçekleşmediğine ikna olması. Sadece televizyonlarda değil hayatın  içinde örneklerin artması da karar vermeyi kolaylaştırıyor. Diğer bir sebep de  ameliyat ücretlerinin ucuzlaması. Numanoğlu, yaptığı dantelleri satarak para  biriktirip ameliyat yaptıranların varlığından bahsediyor. Merdiven silerek  ücreti denkleştiren hastaları da var. Numanoğlu’na göre ameliyattan sonra  genelde hastalar kendini daha iyi hissediyor, hayata pozitif bakıyor, hatta  çoğunun özgüveni artıyor. Lâkin ameliyat için belli şartlar gerekiyor. Faraza 18  yaşından küçük olduğu halde burnunu yaptırmak isteyen hastanın talebi  reddediliyor. Yüzün muhtelif bölgeleri; elmacık kemikleri, dudakların  doldurulması, yağların aldırılması (liposakşın) ya da en çok talep edilen  operasyonlardan meme büyütme ve küçültme gibi istekler de yaş sınırlamasına  takılıyor. 
  
  Dr. Oğuz Çetinkale, on sekiz yaşından küçüklere bu  ameliyatları yapmadıklarının altını çiziyor. Fakat doğumdan gelen kepçe kulak  gibi ya da kaza sonucu ortaya çıkan şikâyetlerde daha küçük yaşlarda operasyon  gerçekleşebiliyor. Vücut gelişimi tamamlanmadan yapılan ameliyatların ileride  hastanın da doktorun da başını belaya sokma ihtimali yüksek. Gelişimi nihayet  bulmayan uzuvlara estetik yapıldığında ileride biçimsel bozukluklar  görülebiliyor, hatta diğer organlarla oryantasyon bozulduğu için farklı  rahatsızlıkların ortaya çıkma riski var. Mesela gelişimi tamamlanmadığı halde  burun ameliyatı yapıldığında, ileriki yıllarda burnun fazla büyük ya da küçük  kalarak yüzün simetrisinin bozulması muhtemel. Burun küçük kaldığında deliklerin  ve kıkırdakların yeterince büyümemesi nefes darlığına neden olabiliyor. Erken  yaşta hastaya dolgu maddesi kullanıldığı takdirde de benzer sorunlara kapı  aralanıyor. Yüz şekli oturmaya başladığında dolgu maddesinin az ya da çok gelme  tehlikesi var. Çetinkale, aklı başında birçok doktor gibi zorunluluk halleri  dışında bu riske girmenin mantıklı olmadığı görüşünde. Etik açıdan 18 yaşını  tamamlamayan bir hastaya bu operasyonların yapılması doğru değil. Fakat hukuki  bir durum ortaya çıkmadıkça doktoru bağlayacak herhangi bir sınırlama da yok.  
  
  ‘KIZIM EVDE KALIR’  NEVROZU
  
  Estetik yaptıracak olgunluğa erişse de 18 yaşındaki  bir hastanın ailesinin, ameliyattan haberdar edilmesi gerektiğini vurguluyor  doktorlar. Ayhan Numanoğlu geçmişe oranla bu operasyonlara önyargının kalktığını  söylüyor. Ailesini zorla ikna eden gençlerin yerine çocuğunu elinden tutup  plastik cerrahın yanına getiren ebeveynlerin sayısında da ciddi bir artış var.  Psikiyatrist 
  
  Sırf hasta istediği için  ameliyat yapmak yerinde bir davranış değil. Akli dengesi yerinde mi ve  depresyonda mı kontrol edilmesi için duruma göre bazı hastaların psikiyatra  yönlendirilmesi gerekiyor. Boğaziçi Tıp Merkezi’nden Dr. İhsan Başaran,  hastaların psikiyatra gitmektense genelde doktorunu değiştirmeyi tercih ettiğini  söylüyor. Bu tür rahatsızlıklarda son durağın psikiyatr olduğunu dile getiren  
  
  
  
  YAŞAM FELSEFESİ  VİRÜSÜ
  
  Esasen estetik algılamanın yüzde 30-40’ı genetik, geri  kalanı sosyal öğrenme ile kazanılıyor. Çocuğunu büyütürken fiziksel güzelliğine  sürekli vurgu yapanlar da farkına varmadan zarar veriyorlar çocuklarına.  Ergenlik döneminde hormonel değişimin de etkisiyle görüntü çok daha önemli bir  hal alıyor. Eğer aile ve çevre de bunu beslerse kişi hastalık sınırlarına  dayanabiliyor. “Bu vakalar da, çözüm sorunun içinde.” diyor Nevzat Tarhan.  Estetik kaygıların toplumda fazla yüceltilmemesi ve güzelliğin güven ve başarı  simgesi haline gelmemesi gerekiyor. Tarhan’a göre, “Çocuğu severken ‘güzel  çocuğum’ gibi sözlerin sık kullanılması dahi ileride güzelliği kaybetme korkusu  ve takıntısına dönüşebiliyor.” Popüler kültür de ne yazık ki estetik algıyı  besliyor. Ailelerin davranışlarının belirleyiciliğini vurgulayan Tarhan,  medyanın da bir o kadar etkili olduğuna dikkat çekiyor. 
  
  Ameliyat  taleplerinin ardında çoğu zaman özgüven eksikliği var, bedenine yüklediği  değerlerle sorunun telafi edileceği inancı hâkim. Sunulan örnekler de  gençlerdeki bu kanaati güçlendiriyor; ekranlardaki mankenlerin, sanatçıların  başarılı olduğu her dem vurgulanıyor. Bir vakit sonra ‘güzellik eşittir başarı’  formülü bilinçaltına kazınıyor. Sanılanın aksine ilk izlenimde fiziksel görünüm  yüzde 30, genel davranışlar yüzde 70 etkilidir diyor psikologlar. Tarhan,  özellikle Batı toplumlarında bunun göz ardı edildiğini düşünüyor. Bu nedenle  ülkelerin gelişmişliği ile estetik ameliyatlara talep orantılı olarak artıyor.  “Batı kültürü bu bakışını tüketim ekonomisi nedeniyle değiştirmek istemiyor,  çünkü giyim ve kozmetiğe dayalı ciddi bir endüstri var. Estetiğin yüceltilmesi  kapital sistemin en büyük tuzaklarından biridir.” diyen Tarhan buna ‘yaşam  felsefesi virüsü’ adını vermiş. 
  
  DÜNYAYI DEĞİL KENDİLERİNİ  GÜZELLEŞTİRİYORLAR
  
  Psikiyatr Kemal Sayar da bedenin,  modernliğin kendini gösterdiği bir merkeze dönüştüğüne dikkat çekiyor. Yaşlı  bedenlere duyulan tiksinti de bu duygunun bir parçası. ‘Anti-aging’ akımı son  süratle yaşlanan bedenleri durdurmak için mücadele ediyor. Detoks gibi  operasyonların da her geçen gün popülaritesi artıyor. Dr. 
  
  Bunlar gençlerin yaşadığı anlam boşluğu ile  alakalı Sayar’a göre: “Biz 70’li yıllarda politik heyecanların peşinde koşan  gençlere bu heyecanların yerini alacak bir duygu veremedik. Bu depolitizasyon  süreci ve küresel rüzgârın esmesiyle gençler tüketici insan kimliğine  büründüler. Artık dünyayı güzelleştirmenin değil, kendilerini değiştirmenin  düşünü kuruyorlar.” Bu dönüşüm sadece Türkiye için geçerli değil. Hemen bütün  dünya ülkelerinde eğlence kültürü ile birlikte ergenliğin kutsandığını dile  getiren eleştirileri haklı çıkaracak gelişmeler var. İnsanların kemale ermesi  değil ergenlik yüceltiliyor. Böylece ergenlere özgü uçarılık, neşeli tavırlar,  dünyayı umursamaksızın kayıtsızlık içinde yaşamak adeta özendiriliyor. Sayar’a  göre bu hedonist tavırlara bulanmış hayatlar içerisinde adeta dünya ile ilgili  projelerin buharlaşması isteniyor. Gençlerin taşkın halleri ve bütün enerjileri  kendi bedenlerine yönlendirilmiş durumda, bu suretle kontrol edilebilirliği de  bir kat daha kolaylaşıyor. Bütün değerler bedene indirgenince yönlendiricilere  de daha az iş düşüyor. 
  
  Sosyolog Fatma Karabıyık Barbarosoğlu:  
  
  “HERKES KENDİNİ YENİDEN İNŞA  EDİYOR”
  
  Gençleri anlayabilmek için, popüler kültürün güzelliği  beden üzerine hapseden anlayışını iyi çözümlemek gerekiyor. Modern öncesi  zamanlarda iyilik ve güzellik birbirinden ayrılabilir şeyler değildi. Tam  tersine iyi olan güzel sayılıyordu. Modernite iyilik ve güzellik kavramlarını  birbirinden ayırdı. İyilik doğrudan ‘öte dünya’ şuuru ile alakalı bir durum.  Sonlu olan beden üzerinde sonsuz olan ruhun tekâmüle erme süreci ile  alakalandırılabilecek bir durum ‘iyilik’. Hâlbuki modern kültür bedeni  öncelediği ve ölüm şuurunu hayatın dışına ittiği için herkes kendini yeniden  inşa ediyor. Sonsuz olan ruhu üzerine değil de sonlu olan bedeni üzerine  ‘yatırım’ yapıyor. Çünkü bedenin ihtiyaçları tüketim çarkının daha hızlı  çevrilmesi amacıyla ‘icad’ ediliyor. Her yeni buluş, yeni ihtiyaçların da  icadını getiriyor. Yaşlıların bile daha güzel olmak, torunlarına daha güzel  görünmek için defalarca bıçak altına yattığı bir zamanda, gençlerin ‘estetik  merakı’ sıradanlaşıyor.
  
  
  İletişimbilimci Ünsal Oskay:“İZLEYİCİ,  HAYATINDAN UZAKLAŞIYOR”
  
  Günümüzün en acımasız merakı, gündelik hayatta  başarılı olmanın anahtarı olarak sunulan genç kalmak.Medyanın aşılamalarının  ardından sokaklar, vitrinler yeni tarzda giyinme ya da konuşma biçimlerimizi  belirliyor. Medyanın, kendinden uzaklaşan insanı yaratma sürecinde aktif bir  yönü var. Ben şu tip insan yapayım diye yola çıkmıyor, fakat çok merkezi bir  konumda olduğu için sistemin nasıl bir hayat sunmak istediğini herkesten önce  anlıyor ve karar alma mekanizmasına bizzat katılıyor. Yakın geçmişe oranla  televizyonun toplum üzerindeki etkisinin arttığını hatta bazı bakımlardan yön  değiştirerek bunu başardığını söyleyebiliriz. İnsanın kendisinden ve çevresinden  uzaklaşan karar mekanizmalarına göre yaşadığı bir hayat ortaya çıkıyor. Bunun  bize aktarıcısı, aşılayıcısı hatta denetleyicisi yazılı basından çok görselliğe  dayandığı için televizyon. İzleyici, hayatından alabildiğine uzaklaşıyor;  kurmaca düşlerle, fantazyalarla, kamçılanmış öfkeyle dolu bir dünyada yaşıyor.  Üzücü yanı, bu insanlar için hayat şartları değişmiyor. Televizyonun karşısında  öylesine gerçek dünyanın abartılmış bir şekli gösteriliyor ki bu hiç  dönüşmeyecek izlenimi uyandırıyor. Bu, bir insanı kötümserliğe sevk etmenin en  etkili yolu.
  
  KAYNAK: //www.aksiyon.com.tr/ 
  
Paylaş