Anıları nasıl hatırlıyoruz ortaya çıktı

Trafik çok yoğun, metro hattına yöneldiniz. Taksim yönüne doğru metroya bindiniz. Harbiye’de sizi bekleyen arkadaşlarınızın yanına gitmek üzere metronun Gezi Parkı çıkışına yöneliyorsunuz. Biraz olsun yeşil, hafif esen rüzgâr ve ağaçlar…

Birden o günlerden kalan ve belki de güncelliğini hiç yitirmeyen o sloganlar kulaklarınızda tekrar yankılanmaya başlıyor. Parktaki ağaçlar, dibine çöküp huşu içerisinde okuduğunuz kitaplar, tanıştığınız o güzel insanlar, paylaşmanın ve dayanışmanın en güzel örneğini birebir yaşadığınız bütün o deneyimler bir bir gözlerinizin önünden geçiyor.

Hafıza, yaşamımızdaki bütün deneyimlerin bir ağ oluşturması, soyutlanması ve sentezlenmesidir. Bu, bizi insan yapan özelliklerden birisidir, otobiyografimizdir. Dolayısıyla, spesifik bir ortama özgü geçmişteki bir uyaranla yeniden karşılaşılması, geçmiş ile yeniden temasa geçme ve kitabı tekrardan okuma hissi oluşturur.

Beynimizde bilgi depolamak için, kritik bir beyin bölgesi olan hipokampusümüze dayalı haldeyizdir. Hipokampus olmaksızın, geçmişi olmayan boş bir sayfa gibiyizdir. Beynin bu C-şeklindeki bölgesi, yine beynin duygulardan sorumlu bölgesi olan amigdalaya da son derece bağlı haldedir. Bir deneyim sırasında, bu iki beyin bölgesi birlikte çalışır ve farklı duyularımızdan gelen bilgileri birleştirir. Sonuç olarak da, deneyimler, duygularla iç içe geçer.

Bu yüzden, son derece duygusal bir olay meydana geldiğinde, amigdalanız, bu duygusal içeriği algılamanıza yardımcı olur ve hipokampusünüz de yaşanan olaydaki bütün detayları işler. Sonradan bu kadar fazla detayı muhtemelen hatırlamazsınız, ancak ne kadar güzel bir zaman geçirdiğiniz konusunda hislere kapılırsınız.

ÇEVRESEL BAĞLAM VE YENİDEN HATIRLAMA

Çevrenin hafıza üzerindeki etkisi, gündelik yaşamımızın pek çok deneyiminde belirgin bir biçimde karşımıza çıkar. Daha önceden ziyaret ettiğiniz bir yeri, yeniden ziyaret ettiğinizde, bir önceki deneyiminizde yaşadığınız olaylara dair hafızalarınız büyük olasılıkla yeniden oluşur. Ve aslına bakarsanız, çevresel bağlamın hafıza üzerindeki etkisi de psikoloji araştırmalarında pek çok kez ortaya konulmuştur.

1975 yılında, Godden ve Baddeley tarafından yürütülen ve oldukça klasikleşen bir deneyde, araştırmacılar, dalgıçlardan, suyun altında ya da üstünde bir dizi kelimeyi ezberlemelerini istedi. Sonrasında ise, dalgıçlardan her iki çevrede de (suyun altında ve suyun üstünde) ezberledikleri bu kelimelerden hatırlayabildikleri (serbest hatırlama) kadarını yazmaları istendi.  Deney sonucunda, dalgıçların en iyi hatırlama performansını; çevresel bağlam ile uyum sağlandığında gerçekleştirdikleri görüldü. Örneğin, dalgıçlar karaya çıktıklarında karadayken ezberledikleri kelimeleri daha fazla hatırlayabildi.

Çevremizin, hafızamız üzerindeki rolü; oldukça açık ve anlaşılır olsa da, esasında resmin tamamı bununla sınırlı değildir. Nasıl oluyor da; bir oda, bir koku, müziğin bir bölümü ya da bilgisayar ekranındaki arka plan rengi gibi çevresel bilgiler hafızaların yeniden oluşmasına sebep oluyor?

Cevaplardan birisi, tanıma hafızası ile ilgilidir.

TANIMA HAFIZASI

Tanıma hafızası, daha önce karşılaşılan bir uyaranı (hedefler), daha önce karşılaşılmayan uyarandan (çeldiriler) ayırt edebilme yetisi olarak tanımlanabilir. Birkaç yıl önceye kadar ise; tanımanın, sunulan uyaran ve hafızada bu uyaranla ilgili olan –aşinalık değerine katkıda bulunan– bütün bilgilerin (çevresel bağlam da dahil) eşleştirilmesine dayanan tek bir süreç olduğu kabul ediliyordu. Yeterince yüksek bir aşinalık değerinin oluşması, –doğru ya da yanlış– bir tanıma tepkisine neden olur: “Evet, bu şeyi daha önce görmüştüm.”

Son birkaç yılda ise, tanımanın ikili süreç modelleri, yukarıdaki gibi tekli süreç modellerine kıyasla bir ivme kazandı. Bu modellere göre, tanımada iki süreç yer alıyor; birisi hatırlama, diğeri ise aşinalık. Bu iki süreç arasındaki farkı ise en iyi açıklayan örneklerden birisini George Mandler veriyor:

Otobüste daha önce gördüğünüzden kesinlikle emin olduğunuz bir adamı gördüğünüzü düşünün. Böylesi bir tanımayı, genellikle “bu adamı nereden tanıyorum”lu sorular içeren bir arama süreci izler. Kim bu adam? Arama süreci, muhtemel bağlamları oluşturur: İş yerinden mi? Bir filmde mi gördüm? Bir reklamda? Mahalledeki sütçü mü? Ve arama, bir kavrayışla sonlanabilir: Evet, marketin et satış reyonundaki kasap.

Peki; çevresel bağlam, tanımanın ikili sürecinde nasıl bir rol aldı? Hipotez şu; aşinalik, bağlamdan bağımsız bir süreçtir. Bir başka deyişle, hatırlama, bağlama dayalıyken, aşinalık, beyninizin çevresel bilgiyi yeniden geri çağırmasına bağlı değildir. Esasen, hatırlama ve yeniden oluşturma arasında çevresel bağlamda bir uyum ya da uyumsuzluk olduğunda, bu durumdan yalnızca hatırlamanın etkilendiği ortaya konulmuştur.

Beyin görüntüleme tekniklerinden elde edilen deliller, tanımada yer alan mekanizmalara dair kavrayışımızı giderek daha da genişletiyor. İlgili çalışmaların yeniden gözden geçirilmesi temelinde, bir grup araştırmacı, bağlam-öğe bağlanması modelini oluşturdu. Modele göre, ikili süreç söz konusu olduğunda; beyinde hafıza işleminden sorumlu olan medial temporal lobe bölgeleri ayrı roller üstleniyor.

Bir parça; nesne bilgisini (aşinalığa katkı sunarak) işliyor, bir parça; mekânsal ve mekânsal olmayan bağlamsal bilgiyi (çevresel bağlam) işliyor ve bir diğeri; hipokampus ise, öğe-bağlam ilişkisini işliyor.

Öte yandan, gözden geçirilen çalışmalar, katılımcıların çevresel bağlamı geri çağırıp çağıramadıkları üzerine şekillendirilmişti. Şöyle ki; araştırmalarda, katılımcıların, nesneyi (öğeyi) tekrar hatırlamalarına yardımcı olacak bir çevresel ilişkilendirmeye atıfta bulunmadan (örneğin; kelimeyi aynı ya da farklı renkte bir arka plan rengiyle sunmadan); “Bu kelimeyi daha önce gördün mü? Eğer gördüysen, arka plan rengi yeşil mi yoksa kırmızı mıydı?” gibi soruları içeren ölçekler bulunuyordu.

Bunun yanı sıra, bir olayın çevresel bağlamının hatırlanması, bağlamın geri çağırma üzerinde bir etkisi olması için gerekli olmayabileceğini öneren bazı çalışmalar da vardır. Örneğin, The Quarterly Journal of Experimental Psychology’de yayımlanan bir araştırma, travmatik beyin hasarı bulunan hastaların, hafıza zayıflığı olmalarına rağmen, bilgileri kodladıkları odada bulunmaları durumunda bu bilgileri daha iyi hatırladıklarını ortaya koyuyor.

Bu deliller, çevresel ilişkilendirmenin çok daha derin bir şekilde araştırılmasını da gerekli kılıyor. Çevresel ilişkilendirmenin, hatırlama üzerinde tam olarak nasıl bir etki oluşturduğunu henüz tam olarak kavrayabilmiş durumda değiliz. Fakat henüz metronun merdivenlerinden dahi çıkarken sloganların kulağımızda yankılanmaya başlaması, tanıma hafızamızın devreye girdiğinin ve çevresel işaretlerin beynimizdeki hafıza bölgelerinde canlanmalara sebep olduğunun bir göstergesi.

Hafızaların yeniden canlanması yalnızca geçmişe doğru bir bakışla sınırlı kalmaz, aynı zamanda da zamanda ileriye gitmek için bilginin kullanılmasını ve geçmişte yaşananlardan yola çıkarak kararlar almayı, etrafınızdaki insanlara tavsiyelerde bulunmanıza yardımcı olabilir.

BİLİMFİLİ


Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:04 Ağustos 2018Yayınlanma Tarihi:30 Mayıs 2017

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.