Duygularımızı tanımak,
 Duygularımızın sorumluluğunu almak,
 Duygu düşünce ayırımını yapabilmek,
 Karar verirken duyguları dikkate almak,
 Başkalarının duygularını anlayabilmek,
 Başkalarının duygularını dikkate almak,
 Kızgınlığımızı  enerjiye dönüştürebilmek, özetle hem kendimizin hem de başkalarının  duygularını okuyabilmek, anlayabilmek, mutluluğumuz ve başarımız için  kullanabilmek. 
 Bunları başarmak için psikolog olmaya gerek yok farkında olmak yeter. 
 "Deli gibi araba sürüyorsun" demek yerine "Korkuyorum" diyebiliyor musunuz? 
 "Beni kızdırıyorsun" yerine "Kızıyorum" diyebiliyor musunuz?
 Karar verirken "Böyle yaparsam kendimi nasıl hissedeceğim" diyor musunuz?
 Öfkelendiğiniz zaman "Beni öfkelendiren düşünce hangisi, hangi ilkem bozuldu" diyebiliyor musunuz?
 "Kızmıyorum seni anlamaya çalışıyorum" diyebiliyor musunuz?
 Başkalarını alt etmek yerine başkalarının olumlu yönlerini geliştirmeye öncelik verebiliyor musunuz?
 Başkalarına nasihat etmek yerine onlara örnek olabiliyor musunuz?
 Başkalarını denetlemek yerine onları anlamaya çalışıyor musunuz?
 Başkalarını düzeltmek yerine onlarda düzelmesi gereken şeye ihtiyaç hissettirmeye çalışıyor musunuz?
 Başkalarını değiştirmek yerine önce kendinizden başlayabiliyor musunuz?
 Bunları yapabiliyorsanız duygusal okuryazarlığı başarıyorsunuz demektir.   
Duyguların katmanları Duyguları  genel mânâda tasnif edersek, iki türlüdür. Bunlardan birincisi, hem  insanlarda hem de diğer canlılarda bulunan yemek, içmek, barınmak,  cinsellik, saldırganlık, korku gibi genetik eğilimimiz olan temel  duygulardır. Diğeri ise sevgi, nefret, umut, güven gibi sadece  ademoğluna ait olanlardır. Esas duygulara yaklaşımla diğerlerine  yaklaşım birbirinden farklıdır.  
 İnsanî duyguları renklere  benzetebiliriz. Bir resim nasıl çeşitli renklerin değişik oranlarda  karışımı ile ortaya çıkıyorsa, insanı da duygusal çeşnisi meydana  getirir. Renklerin armonisini oluşturan sınıflandırma gibi hisler de  katmanlara ayrılır. Yani ana, ara, nötr renklerden her birinin bir  duygumuza karşılık geldiğini düşünebiliriz. Ana renkler kırmızı, mavi  ve sarı; ara renkler yeşil, turuncu ve mor; tarafsız (nötr) renkler  ise, beyaz, siyah ve gridir. Bu renklerden bazılarının duygularımızdan  bir ya da birkaçını remzettiğini varsayabiliriz.   
Kadınlar ve duygular Kadınlar  duygularını doğru şekilde kullanır ve denetlemeyi başarırlarsa, bu  onları çekim merkezi haline getirir. Ayrıca duyguların beden diliyle  ifadesi alımlılığı artırır. Tabii bu cinsel cazibeden ziyade duygusal  çekim olacaktır. Cinsellik, duyguların katmanlarından sadece bir  tanesidir.   
Sevgi kahramanlığı Sevginin ağırlığını en  fazla hissettirdiği duygu güven, en az hissettirdiği ise korkudur.  Sevgiyi bir tahterevalliye benzetirsek ağırlık güven tarafında olduğu  zaman korku, korku tarafında olduğu zamanda güven aşağıdadır. Bu  sebeple korku içinde olan bir insana sevgi vermek ondaki güven  duygusunu artırır. Eğer korkunun içinde öfke varsa saldırganlık  gelişir. Eğer üzüntü varsa, kaçınma ve düşmanlık ortaya çıkar. Sevgi  umut, iyimserlik ve kabul edilmeyle birleştiğinde dostluk oluşur. Yani  korku düşmanlığı, güven de dostluğu ortaya çıkarır. İnsanın hayata  bakışında ve sosyal ilişkilerinde etkili olan şey, dostluk ya da  düşmanlık hislerinin değişkenliğidir. Umut, güven ve üzüntü bir arada  olursa, acıma duygusu ve empati meydana gelir. Bunun neticesinde kişi  karşı tarafa şefkat beslemeye başlar ki; bu da dostluğu artırıcı bir  etkiye sahiptir. Nefret korku, üzüntü, öfke ve tiksinti karışımı bir  histir. Nefrette bencillik ve kıskançlık varsa sonuçta saldırganlık  ortaya çıkar. Nefret korku ve tükenme birlikte hissedilirse kaçınma  oluşur. Bu sebeple pek çok olumsuz duygunun kaynağı olan korku mutlaka  kontrol edilmelidir.   
Eşim beni sevmiyor? Duygusal  baskınlığın cinsiyet kimliğini dikkate alarak, kadınla erkek arasında  ayırıma tâbi tutulmasının ne derece doğru olduğu tartışılsa da,  kadınların emotional (duygusal) bakımdan doğuştan şanslı olduklarını  söyleyebiliriz. Bu konuda kadını erkeğe üstün kılan şey, beyninin  duygulardan sorumlu alanının yani sağ tarafının daha çok çalışma  eğiliminde olmasıdır. Ancak bu durum bir riski de beraberinde taşır.  Hissî yoğunluğu fazla olan kadının sevgi ihtiyacı da erkeğe nispeten  iki, üç misli fazladır. Ancak kadının duygu yoğunluğunun fazla olması  onun akıllı olmadığı anlamına gelmez.  
 Aile terapilerinde  kadınların en büyük şikâyetleri, eşlerinin kendilerini sevmedikleri  üzerinedir. Bu yakınmayı doğuran husus, kadınların sevgi taleplerinin  fazlalığına karşın erkeklerin böyle bir talebin farkına  varamamalarıdır. Sevgi gibi güven ve korkuyu da baskın şekilde yaşayan  kadının korku karşısındaki direnci zayıftır. Ayrıca sevgi  potansiyellerinin yüksek olması kadınları tehlikelere karşı duyarlı  kılar.  
 Ancak bütün bunlarla birlikte iki cins arasında  duygusal açıdan tam bir genelleme yapmak mümkün değildir. Hisleri bir  erkeğinki gibi zayıf işleyen kadınların varlığı ile bir kadın kadar  duygusal olan erkeklerin varlığı da göz ardı edilemez. Bu durum  sevginin yoğunluğu ile ilgilidir.  
Duyguların formülü İnsana  özgü en temel his, sevgidir. Duygular sevgiden doğar ve onun ölçüsüne  göre şekillenirler. Bu his diğer bütün renkleri içinde barındıran  beyazla sembolize edilir. Beyazdan sonra ona en yakın olan kırmızı,  güveni temsil eder. Kırmızı aynı zamanda insana dinamizm ve canlılık  katar. Pembe, yani beyaza yakın kırmızı da, sevgiyi çağrıştırır.  Denilebilir ki; Sevinç, umut ve güven birleştiği zaman sevginin  temelini oluştururlar. Sarı, öfkenin rengidir. İnsanın hiddetlendiği  zaman sararması bu çağrışımı doğurur. Turuncu, güven ile sevgi  karışımını ifade eder. Yeşil, korku ile sevginin bileşimini yani huşuyu  anlatır. Mavi renk, sınırsızlık ve sorumsuzluğun sembolüdür. Bu sebeple  mavi, merak ve hayret duygusuyla özdeşleşir. Fakat nefreti ve üzüntüyü  en çok çağrıştıran renkler de mavinin tonlarıdır. Özellikle mavinin  siyahla karışımından oluşan mor, üzüntüyü, hayal kırıklığını ve nefreti  anlatır.  
 Duygularımızın farkına varabilmek doğuştan gelen bir  özellikten çok geliştirilmesi gereken bir beceridir. Sizin duygusal  varlığınızı kabul etmeyen çevreden uzak durmak ta sizin en doğal  hakkınızdır.
KAYNAK: //www.yazete.com