

Bağrıaçık, yaptığı yazılı açıklamada, obezitenin asrın en tehlikeli hastalıklarından biri haline geldiğini bildirerek, Türkiye'deki obezite ve diyabet vakalarının son yıllarda arttığına dikkati çekti.
1980'lerin başında yüzde 17-18 olan şişmanlık oranı artışının endişe verici boyutlara ulaştığına işaret eden Bağrıaçık, şöyle devam etti:
"TOAD'ın 2012 yılında ülkemizin 11 bölgesinden seçilen, 12 ilde yapılan bin 536 kişilik kantitatif araştırmasının önemli sonuçları var. Buna göre, geleneksel beslenme tarzımızı hala devam ettiriyoruz (ekmek, çorba, peynir ve zeytin). Sütü çok az içiyoruz. ABD'de yılda kişi başına tüketilen süt miktarı 400 kilogram, Avrupa ülkeleri ortalaması 360 kilogram olurken, ülkemizde kişi başına düşen süt tüketimi 26 kilogramdır. Yemek öğünlerimiz düzenli değil, yemek yemeye vakit ayırmıyor, daha çok atıştırıyoruz. Yeterli ve dengeli beslenme kavramı, kalori hesabı, besin içerikleri gibi şeyleri çok az biliyoruz. En önemlisi televizyon ya da bilgisayar karşısında geçtiğimiz zamanların fiziksel aktiviteye ayırdığımız zamanlardan daha fazla olması."
Şişmanlığın yalnızca vücutta aşırı yağ toplanması olmadığını, çeşitli metabolizma ve kalp-damar hastalıklarına sebebiyet veren, şeker hastalığı için risk oluşturan bir durum olduğunu vurgulayan Bağrıaçık, şunları kaydetti:
"Bununla mücadele, bilinçli olma ve örgütlenmeyle mümkün. Obeziteye neden olduğu bilinen çok sayıda faktör içinde, aşırı ve yanlış beslenme ve fiziksel aktivite yetersizliği en önemli nedenler olarak kabul ediliyor. Bu faktörlerin yanı sıra genetik, çevresel, nörolojik, fizyolojik, biyo-kimyasal, sosyo kültürel, psikolojik pek çok faktör birbiriyle ilişkili olarak obezite oluşumuna neden oluyor."
Paylaş