

Uğur İlyas Canbolat
Saç telimiz   de aynı şekilde kimliğimizi ele vermektedir.    Yine göz retinamızın da kimliğimiz olduğu söylenmektedir bilim   çevrelerince. 
   Tüm   bunlarla birlikte psikolojik kişiliğimiz de bir başka kimliğimizdir. Psikolojik   kişiliğimiz olaylara nasıl yaklaştığımızı, nelere nasıl tepki gösterdiğimizi,   yaşayacağımız hastalıklarımızı ve risklerimizi ortaya koymaktadır. Hatta konuşma   tarzımız ve kelimeleri kullanma üslubumuz bile bu kimliğimizin bir parçasını   oluşturmaktadır. Oturma şeklimiz ve bedensel hareketlerimiz de kimliğimizin   birer dili olmaktadır.
   Kimliğimizi   oluşturan kişilikler konusunda derli toplu neler söylenebilir diye düşündüğüzde   bunu tez konusu yapan Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi’nden Psikiyatri   Uzmanı Dr. Alper Evrensel geldi ve bu konuda yaptığımız söyleşiyi Haber 7   okuyucularının istifadesine sunuyoruz.
Psikiyatri   uzmanı olarak kişiliklerle ilgilisiniz. Bize kişilik dendiğinde ne anlaşılması   gerektiğini anlatır mısınız?
     Kişilik,   kelime kökeni itibariyle Türkçemizin sadeleştirilme çalışmaları sırasında “kişi”   kökünden türetilmiş bir kelimedir. Eski dilde bunun karşılığı “şahıs” kökünden   gelen ”şahsiyet”tir. Kişilik, bireyin sahip olduğu ve tüm hayatı boyunca   kullanageldiği, yaşamın bütün alanlarına hâkim olan temel düşünce, duygulanım ve   davranış kalıplarını tanımlar. Her insanın zorluklar karşısında takındığı bazı   tutumlar ve sergilediği savunma mekanizmaları vardır. İşte bu savunma   mekanizmalarından hangisini ya da hangilerini kullanıyor olduğu ise kişilik   yapısının özelliklerini ortaya koyar. Dışarıdan bakınca davranışlar ve düşünce   biçimleri görülür. Ama dışa yansıyan her bir davranış ya da düşünce kalıbının   içsel (derunî) dinamik bir temeli vardır. 
Kişilik   oluşumu ne zaman başlar?                     
Kişilik,   muhtemelen anne karnında şekillenmeye başlamaktadır. Çünkü kişiliğin gelişiminde   genetik (irsî, Allah vergisi) özellikler önemli rol oynar. Buna ilişkin kanıtlar   ve gözlemler vardır. Çocukluk döneminin ilk 5-6 yılında pek çok özellik yerli   yerine oturur. Buluğ çağı olarak halk arasında ifade edilen ergenlik döneminden   geçerken kişilik özellikleri bir kez daha gözden geçirilir. Bu dönemin hormonal   etkileri ile kişilik özelliklerinin biyolojik temeli üzerinde rötuşlar yapılır.   Kısaca bu döneme dikkat demek isterim. Ebeveynler uyanık olmalıdırlar. Ve tabii   doğru da davranmalıdırlar bu dönemde..
Kişilik   psikolojik açıdan bir nevi kimlik kartı mıdır?         
Ortaya   çıkış biçimindeki sayısız etken göz önüne alındığında her insanın “biricik”   olduğu düşünülebilir. Dilimizde bilirsiniz  “nevi şahsına münhasır” şeklinde bir tanım   vardır. Burada tanımlanan durum aslında her birimiz için geçerlidir. Yani her   insan kendine özgüdür yani orijinaldir. Fakat fiziksel özelliklerimizin olduğu   gibi kişilik özelliklerimizin de benzeşen tarafları vardır. Bilim bu özellikler   çerçevesinde bir takım sınıflamalar yaptı. Kişilikleri bazı kümeler içinde   incelemeye yönelik çabaları oldu. Bütün bu çabalara rağmen kişiliklerin ayrışan   taraflarını düşünecek olursak sorduğunuz  kişiliğin bir nevi kimlik kartı olduğundan   bahsetmek mümkündür.
Kişiliğin   oluşmasında genetik mirasın rolü ne kadardır?        
Genetik   mirasın rolü tartışılmaz bir gerçektir. Henüz hangi gende şifrelendiği ve nasıl   aktarıldığı bilinmiyor. Sayısız bilimsel araştırma genetik geçişin varlığını   göstermektedir. Kişilik gelişiminde genetik ve genetik olmayan bileşenlerin ne   oranda rol oynadığı net bilinmiyor. Bununla beraber yapılan çalışmalar   gösteriyor ki kişiliğin oluşmasında genetik mirasın oldukça belirleyici bir rolü   var.
Öğrenilmiş   davranış ile kişilik bağlantısı ne kadardır?        
Bir   bebeğin kişilik çekirdeğinin yapıtaşlarına baktığımızda genetik olmayan etmenler   arasında öğrenilmiş davranışlar önemli yer tutmaktadır. Çocuklar olumlu ve   olumsuz modelleme yolu ile anne ve babalarından pek çok özelliği kendi kişilik   hamurlarına katarlar. Kimi özelikleri olduğu gibi aktarırlar. Bazı özellikleri   de ebeveyn tutumlarına zıt yönde tepki olarak benimserler. 
Halk   arasında “huy” olarak tanımlanan olgu ile kişilik yapısı aynı şey   midir?
     Evet   isabetli bir soru daha doğrusu tespit… “Huy” olarak tanımlanan şey de aslında   kişiliktir. Kişilik kavramını karşılayan diğer bir kelime ise “mizaç”tır.   Yabancı kaynaklarda bazı küçük nüanslar taşır ama dilimizde huy ve mizaç aynı   kavramı tanımlayan ve birbiri yerine kullanılabilen iki kelimedir.  
Kişililik   değişir mi? Değişirse bu değişimin evreleri nelerdir?Özellikle   büyüklerimizin çokça kullandığı “Can çıkar huy çıkmaz” atasözü vardır. Çok derin   anlamlar taşır bu söz. Kişiliğin değişmez nitelikteki özellikleri ile ilgili   kitaplar dolusu ifadeyi içinde barındırır. Ancak çok eski zamanlarda söylenmiş   bu sözün ihtiva ettiği bilginin ötesinde bazı bilgiler de vardır. Eskiden   kişilik, değişmez olarak bilinirdi.               
Son   yüzyılda psikiyatri ve psikoloji alanında baş döndürücü atılım ve gelişmeler   var. Kişilik yapısının kısmen de olsa değişikliğe uğrayabileceği anlaşılmıştır.   Kişilik özelliklerini değiştirmenin önündeki en büyük engel nedir? Bu   özelliklerin “benliğe uygun (egosintonik)” yapıda olmasıdır. Yani, bireyler   genellikle kendi sahip olduğu özelliklerin, daha derinlerdeki dinamiklerin ve   savunma mekanizmalarının farkında değildir. Divan şairi Hayalî’nin çok bilinen   önemli bir sözü vardır. Bu söz “Ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler”   şeklindedir. O nedenle kişilik yapılarının olumsuz özelliklerinden şikâyetçi   olmazlar. Değişmek istemezler. Hekime çoğu zaman kendi istekleriyle gitmezler.   Yakın çevresinin zorlaması ve önerileriyle gelirler. Sürecin takibi de bir o   kadar zordur. 
Kişilikler   ve meslekler arasında nasıl bir bağlantı vardır?
     
     Önce   bağlantının var olduğunu belirtmeliyim. Kişiler mizaçlarının temel özellikleri   doğrultusunda meslek edinmek isterler. Bunun gayret ve azmi içine girerler.   Öncelikle okul devamlılığının sağlanması gerekmektedir. Antisosyal bireylerde bu   başarı çoğu zaman gösterilemez. Obsesif kişiler ise azimli, sebatlı, çalışkan   olurlar. Ve tabii başarılıdırlar. 
Antisosyal   kişilik artık sokakta da konuşuluyor. Kişiler kızdıkları muhataplarını “Sen   antisosyal misin kardeşim?” şeklinde hitap eder oldular. Nedir antisosyal   kişilik?
     
   Kelimenin   kökeninden yola çıkarak cevap vermeye çalışayım sorunuza. Bu şekilde belki daha   anlaşılır olabilir. Sosyal kelimesi yabancı kaynaklıdır, “toplum” demektir.   Antisosyal ise “toplum karşıtı” anlamına gelmektedir. Bu hâli ile pek anlaşılır   olmayacaktır. Onun için biraz detaylandıralım. Antisosyal kişilik yapısındaki   bireyler, toplumu toplum yapan birlikte yaşama kural ve disiplini ile çatışma   hâlinde olan kişilerdir. Karşı çıktıkları bu kurallar manzumesinin içinde hukuk   kuralları vardır. Genel ahlak kuralları, örf, adet ve gelenekler de bu   cümledendir. Genel olarak mevcut kuralları tanımayan bir yaklaşım içindedirler.               
Kendi kuralları çerçevesinde yaşamak isterler. Talep ve beklentileri bu yöndedir. Bu davranışları sonrasında ortaya çıkan sorunlardan dolayı kendi bakış açıları gereği çevreyi suçlarlar. Özeleştiri yapma yetenekleri gelişmemiştir. Kendilerinde bir kabahat görmezler.
Mesela   alkol alarak trafiğe çıkarlar. Sonra da polisler tarafından yakalanınca, gecenin   o vaktinde polislerin orada ne işi olduğunu sorgular kendi kusurunu görmez.   Neden sıcak yataklarında yatmayıp kendi peşine düştüklerini düşünür. Zaten her   talihsizliğin kendi başına geldiğini sorgular. Disipline edilmekte güçlük   çekilir. O bakımdan erkek antisosyallerin en çok zorlandıkları ortam askerlik   ortamıdır. Bu kişiler askerlikleri sırasında sıklıkla hâkim karşısına çıkarlar.   Mağdur ve rahatsız oldukları iddiasıyla tekrar tekrar psikiyatri hekimine   müracaat ederler. Hava değişimi ya da çürük raporu almak isterler. Ortaya   çıkardıkları her olumsuzluğun kendilerince haklı bir sebebi vardır. Buna biz   meslek dilinde rasyonalizasyon deriz. Gerçeğe uydurma anlamına gelir. Buna   savunma mekanizması diyoruz. Bu yapıdaki kişiler her durumda bu yaklaşımı   devreye koyarlar. Temel savunma mekanizmalarıdır. 
Antisosyal   kişiliklerin kendine verdikleri zararlar nelerdir?
     
     Kurallar,   toplumu ve bireyleri kötülüklerden korumak için vardır. Antisosyal kişiler de   bunlara uymakta zorlanırlar. Bunun bir sonucu olarak da endilerine pek çok   kötülük yaparlar ve zarar verirler. Bu açıktır. Sigara, alkol ve madde kullanımı   çok yaygındır. Risk alma konusunda gözü kara olurlar. Süratli ve zaman zaman   alkollü araç kullanmaktan dolayı trafik kazalarına sebebiyet verebilirler.   Korunmasız cinsel ilişki denerler. Bundan dolayı hastalık kapabilirler. İntihar   ya da rahatlamak amacıyla kendi bedenlerini yaralayabilirler. Üzücüdür ki; bu   girişimler nadir de olsa tamamlanır ve ölümle sonuçlanır.
Topluma   da sanırım kötülükleri dokunmaktadır?
     Evet   öyledir. Topluma da maddi ve manevi zararları çoktur. Saldırgan tutumları   vardır. Üzücü olaylara sebebiyet verirler. Bu sırada zaman zaman masum insanlar   da etkilenirler. Sorumluluk almaktan kaçındıkları için düzenli bir işleri   çoğunlukla yoktur. Bu anlamda ailesinin ve toplumun üzerinde yüktürler. Hukuk   kuralları içinde suç olarak tanımlanan ne kadar eylem var ise hepsini işlemeye   yatkındırlar. Bu yanıyla topluma kötülükleri her zaman dokunur.
Yaşadığımız   çağın bir gereği olarak modern antisosyallerden de bahsetmemiz gerekir   herhalde?
     
     Modern   antisosyal” tanımlaması Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın psikiyatri yazınına   kazandırdığı bir kavramdır. Antisosyal kişiliğin bir alt tipini tanımlamaktadır.   Bahsetmekte fayda vardır.
O   halde şöyle sorayım. Modern antisosyaller ile antisosyallerin arasındaki fark   nedir?
     
     Henderson   isimli araştırmacı tarafından antisosyal kişiliğin 3 alt tipi tanımlanmıştır.   Diğer sorularınıza verdiğim cevaplarda detaylı biçimde özelliklerinden   bahsetmiştim. Bu sınıflamaya göre antisosyal saldırgandır, aktif tip olmaktadır.   Modern antisosyal olarak tanımlanan tip ise pasif tiptir. Daha çok şiddet   içermeyen suçlar ya da kabahatler işleme eğilimindedir. Mesela yalan söyleme,   hırsızlık yapma, dolandırıcılık görülür. İnternet suçları, hekırlık, gibi   suçları işlerler. Her iki grup arasındaki temel fark, saldırganlık dürtüsünün   tabloya egemen olup olmamasıdır diyebilirim. 
Eğitim   durumu modern antisosyallikte nasıl bir etkiye   sahiptir?                                
Modern   antisosyallerin daha eğitimli olduklarını söylenebilirim. Saldırgan davranışlar   sergilemediklerinden dolayı okul disiplini fazla bozulmaz. O bakımdan eğitim   alabilir. Bir meslek sahibi olabilirler. Az evvel değindiğimiz gibi hekır   olabilmek için çok üst düzey bilgisayar kullanıcısı olmanız gerekmektedir   mesela. 
Kişinin   kendi kişilik tipini bilmesinin ne gibi yararları vardır? Var mıdır   veya?
     
     Vardır   elbette… Kişilik özellikleri yapısal niteliktedir. O sebeple değiştirilmesi   oldukça güç özelliklerdir. Kişilik bozukluklarında ilaç tedavisinin katkısı   vardır ama bu sadece şikâyet alanlarının yumuşatılması ile sınırlıdır. Ancak   terapi uygulamaları önemlidir. Psikoterapi ile kayda değer gelişmeler   katedilebilmektedir. Terapi programlarının temelinde kişilik yapısının arka   planında işleyen savunma mekanizmaları çözümlenir. Dinamik güçlerin tanımlanması   yapılır. Temelinde kişinin kendini tanıması yatmaktadır. Aslında bireyin kendini   tanıması için bozuk bir kişilik yapısına sahip olması gerekmez ve çok   yararlıdır. Bu gerçek Yunus Emre’nin dilinde ifadesini; “ilim ilim bilmektir,   ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır.” şeklinde   bulur. Bizim kültürümüzde kişinin kendisini bilmesi öğütlenir. Kendini bilen   kişiden korkulmaz.
İlköğretimde   kişiliklere göre mesleki yönlendirme yapılmasının ne gibi yararları vardır? Bu   konudaki yaklaşımınız nedir?
     
     Kişilik   yapısı ile ilgili temel yapıtaşları aslında hayatın ilk yıllarında   yerleştirilir. Bu sebeple yetişkin yaşamdaki yapının ilk sinyalleri ilköğretim   yıllarında alınabilir. Çocuğun mizaç, eğilim, yönelim ve istidadına uygun bir   yaklaşım ile en verimli şekilde meslek edinmesi sağlanabilir. 
Seçilen   kimi yanlış idoller kişiliğin bir gereği ve sonucu mudur, yoksa kişiliğin   oluşmasında o idollerin etkisi mi söz konusudur?
     
     Zor   bir soru aslında. Birbiri içine geçmiş ve sebep-sonuç ilişkisini ayrıştırılmanın   zor olduğu bir konu daha doğrusu. Zira her birey mizacına uygun bir eğilim içine   girer. Kendisine kişiliğine göre birilerini idol ve model seçer. Seçilen modelin   zaman zaman olumlu, zaman zaman da olumsuz özelliklerini çocuk kendi benliğine   katar. Bu bağlamda göz önünde olan kişilerin sorumluluğu büyüktür. Bunu   hatırlatmadan geçmeyelim.
Anlattıklarınızdan   kişilik yapılarının önemi çok belirgin olarak ortaya çıktı. Peki kişilik   yapıları evlilikleri de etkiler mi? Aile hayatına tesiri ne   yöndedir?
     
     Çok   önemli bir noktaya geldik. Evet önemle belirtmemiz gerekir. Evlilik en yoğun ve   öncelikli etkilenen alanların başında gelmektedir. Eşlerin kişilik yapılarındaki   çatışmalar evliliklerin rayında gitmesini engelleyebilmektedir. Antisosyal   kişilik yapısında olanların düzenli, sağlıklı ve huzurlu bir evlilik hayatından   bahsetmemiz oldukça zordur. Evlilik öncesi tanıma devresinde dikkat edilmeye   değer olan en önemli konu budur. Eş adayları bu ıskalamazlarsa kendilerine   iyilik etmiş olurlar. Geri dönüşü zor olan bir yoldur. Dönülse de hasar çok   olmaktadır. Özetle tekrar etmiş olalım. Evlilik hayatında kişilik önemlidir.   Huzursuzlukların pek çoğu kişilik çatışmaları ve uyuşmazlıklarının   sonucudur.
Sağlık   sorunları ile kişiliklerin ne gibi bağlantıları vardır?
     Daha   önce de arz etmeye çalışmıştım. Antisosyal kişilik yapısındaki bireyler   sağlıklarına pek dikkat etmezler. Sigara, alkol, madde ve gece hayatı ile   bedenlerini harap ederler. Takıntılı, evhamlı kişilik yapısındaki bireyler ise   kalp-damar hastalıkları yaşarlar. kalp krizi, inme ve ülser için en riskli   gruptur. Zira ince düşünceli ve hassastırlar. Mükemmeliyetçi yapıları her daim   stres içinde olmalarına yol açar. Bu stres ise bedensel hastalıklara zemin   hazırlar.
Psikiyatri   uzmanı olarak sık gördüğünüz kişilik bozuklukları   hangileridir?                                                  
 Mesleğimi askeri ortamda icra ederken en sık   gördüğüm kişilik yapısı antisosyal kişilik idi. Sivil camiada ise en sık obsesif   kişilik yapısındaki bireylerle karşılaşıyorum. 
Konuşma   üslubu ile kişilik ilişkisi nedir? Buradan bir tahmine varmak mümkün   müdür?
     
   Elbette   mümkündür. Obsesif kişilik yapısındaki bireylerin ayrıntıcı anlatım tarzları   onları hemen ele verir. Bir konuyu anlatırken aslında temel amaç ile doğrudan   ilgisi olmayan birçok ayrıntıyı da aktarma ihtiyacı içine girerler. Mesela;   “teyzemin kızı tavsiye etti sizi. Kendisi yurt dışında yaşıyor. Öğretmen. 25   yaşında. O bir TV programında izlemiş sizi.” derler.  Burada söylenen sözler içinde teyze kızı ile   ilgili bilgiler aslında ayrıntıdır. Ama konuşan kişi karşısındaki kişinin   zihninde eksik bir şey kalmaması çabası içinde her detayı aktarmaya   çalışmaktadır. Tabiî ki bu tarz bir konuşma biçimi amaca ulaşmayı güçleştirir.   Dinleyeni sıkabilir. Ayrıca obsesif kişilerin çok düzgün, imlâ kurallarına   saygılı, kibar bir üslup kullandıklarını da eklemeliyim. Antisosyal kişilik   yapısındaki bireyler tam aksine daha kaba saba bir tarz içindedirler. Zaman   zaman tehditkar tutum sergileyebilirler. Çekingen kişilik yapısında olanların   ses tonları alçaktır. Konuşmaları güçlükle duyulur. Histironik yapıda olanlar   dikkat çekici davranırlar. Abartılı vurgular yaparlar. Kahkahalar, mimik ve   jestler konuşmaya eşlik eder.
KAYNAK: //www.haber7.com
              
Paylaş