

Felsefe profesörü Barry Lam, kuralların hayatımızı kolaylaştırmak yerine nasıl karmaşıklaştırdığını gözler önüne seriyor. Yeni kitabı “Daha Az Kural, Daha İyi İnsanlar” ile bireysel karar verme gücünün önemine dikkat çeken Lam, e-psikiyatri, yapay zekâ, eğitim ve ceza adaleti sistemine dair çarpıcı sorular soruyor: Gerçekten bu kadar kurala ihtiyacımız var mı?
Kaliforniya Üniversitesi, Riverside’da profesörlük yapan Barry Lam, yalnızca akademik dünyada değil, podcast dinleyicileri arasında da felsefeyi günlük hayatla buluşturan etkileyici bir isim olarak tanınıyor. Hi-Phi Nation adlı podcast’iyle karmaşık felsefi soruları halkla buluştururken, yeni kitabı “Fewer Rules, Better People” (Daha Az Kural, Daha İyi İnsanlar) ile kuralların bireyler üzerindeki psikolojik ve sosyal etkilerini tartışmaya açıyor.
Lam’ın temel iddiası oldukça net: Toplum olarak daha iyi insanlar olalım diye koyduğumuz kurallar, çoğu zaman bizi daha güvensiz, daha pasif ve daha sistem odaklı bireylere dönüştürüyor. Üstelik bu kurallar, insanlara güven duymak yerine onları potansiyel suçlu ya da yetersiz bireyler gibi konumlandırıyor.
Uygulamalardan eğitim sistemine, yapay zekâ algoritmalarından ceza adaletine kadar uzanan geniş bir yelpazede Lam’ın dikkat çektiği temel sorun, kuralların insan yargısının yerini alması. Örneğin, bir öğretmenin yalnızca “ıslak imzası yok” diye reddedilmesi veya yapay zekâ tarafından verilen kararların sorgulanamaz hale gelmesi, insan faktörünün dışlandığı bir geleceği temsil ediyor. Lam bu noktada soruyor: "Algoritmalarla yönetilen bir dünyada insan olmak ne demek?"
Filozof, bu sistemin özünde büyük bir güvensizlik yattığını belirtiyor: "Yetkililer halka, halk ise yetkililere güvenmiyor. Bu karşılıklı güvensizlik daha fazla kurala, ardından daha fazla karmaşıklığa neden oluyor." Lam’a göre bu döngü kırılmalı; insanlar iyi niyetli yargılar kullanmaya teşvik edilmeli. Yani bireysel muhakeme, dijital çağa rağmen korunmalı.
Podcast yayınlarında da bu felsefi meseleleri gerçek yaşam öyküleriyle harmanlayan Lam, örneğin bir yapay zekâ sohbet robotuna âşık olan bir adamın hikâyesini anlatırken aşk, etik ve bilinç gibi kavramları sorguluyor. Bu noktada şunu soruyor: “Bir yapay zekâya âşık olmak gerçekten mümkün mü? Bu ilişki bir ‘aşk’ sayılır mı?”
Lam’ın yaklaşımı, özellikle e-psikiyatri, dijital etik, bireysel haklar ve yapay zekânın insan hayatındaki yeri üzerine çalışan uzmanlar için önemli bir düşünsel zemin sunuyor.
Psychology Today
Paylaş