'Bu Ramazan'da dindarlığın izzeti sorgulanmalı'
Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile Ramazan’ın psikolojik kazanımlarını konuştuk.

Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile Ramazan’ın psikolojik kazanımlarını konuştuk.

DİNDARLIĞIN İZZETİ ZARAR GÖRDÜ
Hocam, bazı duygularımızı, bazı hasletlerimizi kaybettik. Kaybettiğimiz toplumsal hasletlerimizin Ramazan’la birlikte ortaya çıkması, toplumun genetik kodlarına yerleştirilmesi noktasında neler yapabiliriz? 2014’ün Ramazan’ı düşünürsek. Biz toplum olarak dindarlığı seviyoruz. Bir insan ibadetini yapmasa bile, dindarlığı seviyor. Ama, diyebiliriz ki, dindarlığın izzeti zarar gördü 2014’de. Nasıl zarar gördü hocam? Dindarlığın izzeti şuradan zarar gördü. Dindarlığın eminlik vasfı, güvenilirlik vasfı zarar gördü. Nasıl zarar gördü? Dindar diye bilinen insanlara bakıyoruz toplumda, yalanı rahat söyleyebiliyor. Mesela, belediyede muhasebecilik yaparken, belediyeden ayrılabiliyor, dindar bir insan. Bir şirket kuruyor, bakıyorsunuz 3 milyon TL’lik yat alıyor. Belediyede memurken şirket kurup bunu yapıyorsan, bu parayı sen normal yollardan kazanmıyorsun. Bunun örnekleri çok arttı Türkiye’de. Dindarlık demek ki, rüşvet ve hileyle bir arada bulunabiliyormuş. Bakıyorsunuz aynı zamanda namazını da kılan bir insan. Dinin iki boyutu var, bir zarf gibi. İbadet kısmı var. Portakalın kabuk kısmı ayrı, öz kısmı ayrı. Kabuk kısmı olmayınca portakal hızla bozulur, ama içi yoksa da önemi yoktur. Dindarlıkta da böyle şekil kısmı var. Ritüeller var. Bu dindarlık var devam ediyor ama özü yok. Böyle bir dindarlıkla biz karşı karşıyayız. Şeklen devam ediyor, ama özü yok. “Kur’an güzel ahlaktır” buyuruyor Hz. Peygamber. Bakıyorsunuz, bir insan hem dindar, hem de güzel ahlaklı değilse, bunların bir arada olabileceği gibi bir izlenim varsa, bu yapılan yolsuzluktan daha tehlikelidir. Dindar insan yolsuzluk yapabilir, dindar insan yalan söyleyebilir, dindar insan komplo kurabiliyor, kumpas kurabiliyor, söyledikleriyle yaptıkları uymayabiliyor, en yakınına bile hile entrika yapabiliyor, adaletli davranmıyor şeklinde bir algı oluşuyor. Kur’an-ın dört vasfı vardır, tevhid, nübüvvet, ahiret ve adalet. Dünya saadeti adaletle olur. Adaletin olduğu yerde zulüm devam etmez bizim inanç sistemimizde. Bu sebeple, adaleti önemsemediği tarzında toplumda dindarlığın algısı değişmeye başladı. Konuştuğum insanlar, “Biz dindar insanlara da mı güvenemeyeceğiz?” diyorlar. Toplumda bu algı var çok tehlikeli. Bu algının yerine gelmesi için, kendisini dindar hisseden insanlar dindarlığıyla ilgili bu Ramazan’da şunu yapsınlar, “Ben dindarlığıma uygun yaşıyor muyum, yaşamıyor muyum?” diye düşünsünler. Dindarlığımı hayata geçirebiliyor muyum, geçiremiyor muyum, özüm sözüm bir mi değil mi? Bunu sorsunlar. Bir insanın özü ile sözü bir değilse, o insan münafıklık bir aradadır.TOPLUMSAL EMPATİ
Hocam, Ramazan aynı zamanda toplumsal empatiyi de sağlıyor. Bu noktada değerlendirmeleriniz ne olacak? Ramazan sosyal bir ibaret aynı zamanda mali bir ibadet. Hem bireysel, hem mali. Zekat her zaman vardır, ama Ramazan’daki zekat çok daha kıymetli olduğu için herkes zekatını Ramazan’da vermeye çalışır. Bu zekatın sevabını daha da artırır. Ramazan’da insan hayatta diğer insanlarla aynı gemide olduğunu hissediyor. Aynı gemide yolcuyuz biz. Aynı gemide yolcu olduğu hissini alan insan, otobüsün kendisine ait olmadığını hissediyor. Tek yolcu olmadığını düşünüyorsunuz. Böyle olunca başkalarının da ihtiyaçlarını dikkate alırsın. Aynı gemide yolculuk etme duygusu çok önemli. Gemide bir mühendisin acısı ızdırabı kaptan için çok önemliyse, gemideki diğer insanlar da aynı fabrikanın çarkları gibi olduğunu hissederler. Onun için bitkilere, ağaçlara, kuşlara bile sadakat gösteririz. Sümbül Efendinin hikayesi hep unutulur. Kocamustafapaşa’da Sümbül Efendinin hocası, herkes zikir yapmayan bir hediye getirsin diyor. Sümbül Efendi de kırılmış sönmüş, solmuş bir sümbül getiriyor. Herkes gülüyor, insan şeyhine bunu mu getirir diye. Hepsi ibadet ediyordu, zikir çekiyordu, bir tek bunu bulabildim diyor. Böylece adı Sümbül efendi kalıyor. Bitkilerin bile dilinden anlıyor. Bu insan bırak başka insanların dilinden, bitkinin duygusunu bile göz önüne alma duygusu veriyor Ramazan insana. Bunun için en çevreci din İslam dinidir. Kıyamet koparken bile elinizdeki fidanı dikiniz diyen bir dindir. Ramazan böylece insanın sosyal dokuya saygı duymasını sağlıyor. Eğer tevhide inanıyorsanız, her şeyi Allah’a bağlantı kurarak seviyorsunuz. Her şeyin Allah’la bağlantısı var. Allah için seviniz… Bir şeye kızacaksanız bile Allah için kızınız. Hakim birisine kızdı, kızdığı için fazla ceza verirse, adaletten uzaklaşır. Ben sana kızdım ama, sana kanunlar çerçevesinde ceza veriyorum diyebilmeli. Ramazan insana bu sosyal dokunun bir parçası olduğunu hissettiriyor, sosyal bilinç deniyor buna. Öz bilinç ve sosyal bilinç. Sosyal bilincin en önemli parçası empatidir. Ramazan bunun için bir empati eğitimi yapar. Başkalarının duygularını, başkalarının ihtiyaçlarını dikkate alma, başkalarının haklarını dikkate alma.ALİM OLMAK YETMİYOR ARİF OLMAK DA GEREKİYOR
Empatinin bizim kültürümüzde karşılığı diğergamlıktır. Hotgamlık, kendi hakkında gam kaygı hissetmek, diğergamlık başkaları hakkında gam kaygı hissetmek. Başkaları hakkında gam kaygı hisseden bir insan merhamet duygusu gelişiyor. Ve aynı zamanda kendi kişiliğini ve kimliğini de koruyor. Bugün toplumda merhamet duygusunun zarar görmesinin temel sebebi bencilliktir. Nefis terbiyesi… Alim olmak yetmiyor, arif olmak da gerekiyor. İnsanın, ilmini irfana çevirmek, marifetullaha çevirebilmenin metodlarını bulmak gerekiyor. Bu ay bunun ayı. 20 yüzyıl bilgi çağıydı, 21. yüzyıl bilgelik çağıdır. Bilgelik çağında insanlığı en güzel öğreten semavi öğretilere ihtiyaç var. Ramazan bunun için ahret pazarı için çok kıymetli bir ticaret. Ahretini kazanmak isteyen bu pazardan, bu panayırdan çok faydalanmalı. Çok kazanmalı.TOPLAM BAŞARI HAYATIN SONUNDA BELLİ OLUR
Resulullah (sav) bir kişi için, “Bu kişi münafıkları biliyor” diye söylemiş. Münafıkların namazı kılınmıyor… Hz. Ömer (ra) şimdi, o kişinin kimin cenaze namazını kılıp kılmadığını takip ediyor. Ve hep korkuyor, “Ben de onların arasında olacak mıyım?” diye. Hz. Ömer (ra) gibi birisi bile havf ve reca arasında. Psikolojide bunun karşılığı şudur. Bir insanın başarısı anlık başarı değildir, toptan başarıdır. Toplam başarı, hayatın sonunda belli olur. Bir insanın ehli necat olup olmadığı, ahretini kurtarıp kurtarmadığı, cennetlik cehennemlik olup olmadığı şu an belli değildir. Hiç kimse ben ehli necatım, ben öbür dünyam garantidir diyemez. Bunun için ümit ve korku arasında olmak lazım, bu insanı uyanık tutar. Sürekli korku ile ümit arasında olup gereğini yapacaksınız… Hayat yolunda ilerleyeceksiniz. Biz dünyada böyle bir yaşantıyı başarabilmemiz gerekiyor. Öbür hayat garanti gibi bırakırsanız kendinizi, trafikte uyuyan şoför gibi olursunuz, aşırı korkarsanız, panik yapıp aracı kullanamazsınız. Hayat yolunda ilerlemek trafik yolunda ilerlemek gibidir. Devamlı soğukkanlı olmalıyız. MİLLİ GAZETE
Bu yazı 3221 kez okundu
Yayınlanma Tarihi : 09 Temmuz 2014 Çarşamba, 10:51
Güncelleme Tarihi : 09 Temmuz 2014 Çarşamba, 13:32