Annelik sonradan gelişiyor

Araştırmalar, anneliğin tümüyle içgüdüsel bir yetenek olmadığını söylüyor. Annelik sonradan gelişiyor.

Anne olduğu anda değişir kadınlar. Kendilerini çocuklarına adayan farklı bir ruh haline bürünürler. Oysa öncesinde bir kadın, sonra bir eş ve sonrasında bir annedir. Kadınlığı ve eş olmayı unutmak ise kendisine ve çocuğuna yapacağı en büyük haksızlıktır. Çocuğuna odaklanmış bir anne “En iyi anne ben olmalıyım ve en mükemmel çocuğu ben yetiştirmeliyim” gibi bir ruh haline bürünebilir. Bu ruh hali anneyi ve çocuğunu yormaktan başka bir işe yaramaz. Yapılan araştırmalar, anneliğin tümüyle içgüdüsel bir yetenek olmadığını, annelik duygusunun ve davranışının, büyük ölçüde çocuk sahibi olduktan sonra geliştiğini göstermektedir. Hamilelik sırasında başlayan ve bir ömür boyu sürecek olan bu ilişkideki en önemli nokta “bebek sahibi olmaya” yani anneliğe hazır olmaktır. Annenin hamilelik sırasındaki duyularını, bebeğin hissettiklerini, anne herhangi bir nedenle stres altında ise bebeğin de daha gergin olduğunu, anne mutlu ve huzurlu bir hamilelik geçiriyorsa bebeğin de bunu hissettiğini biliyoruz.

FİZİKİ İHTİYAÇLARI KARŞILANAN BEBEĞİNİN TÜM İHTİYAÇLARI KARŞILANMIŞ DEMEK DEĞİL

Doğumdan itibaren bir bebeğin sadece temel ihtiyaçlarının karşılanması yeterli değildir. Doğumdan itibaren kişiliği de oluşmaya başlayacak olan bebeğin en temel ihtiyacı “SEVGİ”dir. Bir bebeğin ilk seveceği ve güveneceği kişi, annesidir. Annenin göstereceği bu sevgi ve yakınlık, bebeğin güven duygusu kazanmasını sağlar. Bazen sürekli ağlayan bebekler görürsünüz. Oysa karınları toktur, gazları çıkartılmıştır ve altları temizdir. Anne kucağına alır; bebek susar, yatağına koyar; bebek ağlamaya başlar. Bebeğin neden ağladığı bir türlü anlaşılamaz. Eğer ağlamalar, kucağa alındığı zaman bitiyor ve bebekte rahatlama oluyorsa bilin ki sıcak bir temas, yani sevginizi hissetmek istiyordur.

AŞIRI SEVGİ GÖSTEREN ANNELER

Bu anneler doğum ile birlikte, çocuğuna aşırı düşkündürler. Biraz ağlasa doktora götürürler. Yürümeye başladığında ‘düşer’ diye kaygılanırlar. Dişleri çıktığında bile yiyecekleri ezerek verirler, doyduğunu söyleyen çocuğa inanmaz “Aman aç kalmasın” diye kendileri yedirmeye çalışırlar. Vitamin alsın diye birçok şeyi bir arada karıştırılmış, garip besinleri vermeye çalışırlar. Korkularından dolayı çocuğun odasında yatmayı ya da çocuklarını kendi yataklarına almayı tercih ederler. Aşırı sevgi gösterileri, hep davranışa yöneliktir ve bir süre sonra böyle yetiştirilen çocuklar, anneleri ya da yanlarında bir yetişkin olmadan hareket edemezler. Annelerinin kendileri için en iyisini düşündüğüne, kendilerini ikna ederler. Bu şekilde yetiştirilen çocuk ya çok öfkeli ve asi oluyor ya da öfkesini göstermeye, itiraz etmeye gücü yetmiyorsa, itaat ediyor gibi görünüyor. Ancak içlerinde yaşadıkları sıkıntı uygun bir zaman bulunca, kendini göstermeye başlıyor. Mesela çocukluk döneminde itaat eden bir çocuk, ergenliğe geldiğinde öfkeli ve asi bir ergen olabiliyor.

ANNELİK, KADINI EN ÇOK SIKINTIYA SOKAN ROL ANCAK…

Anne olarak bir çocuğun sorumluluğunu almak tabi ki çok kolay bir rol değil. Ancak günümüz anneleri bunu bazen o kadar aşırı yaşıyorlar ki, rollerini sadece annelik ile sınırlıyorlar. Evli olmak, çalışan bir yetişkin olmak gibi rolleri birden ikinci plana atabiliyorlar. Çalışan birçok anne, bebeği doğduktan sonra iş yaşamından ayrılıyor, ya da kendi işi dışında, daha az mesai gerektiren işlerde çalışmayı tercih ediyor. Ancak iş yaşamını değiştirmek kolay olsa da, anneliğin yanında ‘eş olma rolü’ bazen arka plana itildiğinde, aile içi ilişkiler çıkmaza girebiliyor. Anne, sadece çocuğuyla var olma yoluna gidiyor. Babanın kendi çocuğunu yetiştirmedeki söz hakkı bile, bazen göz ardı edilebiliyor. Çocuk hakkındaki tek söz sahibi anne oluyor. Kararları alıyor, uyguluyor, sürekli çocuğu için bir şeyler yapmaya çalışıyor. Dilimizde, evli kadınların eşleri için kullandıkları bir deyim vardır: Saçının süpürge etmek. Şu anda, annelerin çocuk yetiştirme tarzına en uygun deyimin bu olduğunu düşünüyorum.

ANNE VE ÇOCUK ARASINDAKİ KALİTELİ ZAMAN GEÇİRME

Özellikle çalışan anneler; çocukları ile fazla zaman geçiremediklerini, ev hanımlarının bu konuda daha şanslı olduğunu vurgularlar. Hatta ev hanımlarının çocuklarının daha şanslı olduğunu düşünerek vicdan azabı duyarlar. Son dönemlerde kaliteli zamanın, zamanın uzunluğu ile değil, niteliği ile ilgili olduğu daha net anlaşılmaya başlandı. Ama yine de tam anlamıyla uygulamaya başladığını söylemek biraz zor. Çünkü çocukla birebir geçirilecek vakitlerde, ne yapılacağının kararını yetişkinin verdiğini, çocuğun çok da fazla söz hakkı olmadığını görüyoruz. Oysa kaliteli zaman, çocuğun ihtiyaçlarını gidermeye yönelik olmalıdır. Çocuk, o anda sizinle birlikte ne yapmak istiyorsa yapmalı, ne olmak istiyorsa, o olmalıdır. Buradaki amaç; birlikte keyifli vakit geçirmek, gülmek, oynamak ve birbirine sevgi ifadelerinde bulunabilmektir. Siz yemek yaparken çocuğunuzun size yardım etmesini istemeniz bir zorunluluktan kaynaklanıyorsa, burada kaliteden bahsetmek mümkün olamaz. Ancak çocuğunuzla beraber bir şeyler yapmaya, örneğin kek yapmaya, onun isteği ile karar verirseniz ve bunu yaparken paylaşımlarda bulunursanız, burada kaliteli bir zamandan söz edebiliriz.

HÜRRİYET AİLE


Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:15 Ağustos 2012Yayınlanma Tarihi:29 Ağustos 2012

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.