Kaygı Bozuklukları Nedir?

Kaygı bozukluğu olan kişi kendisini huzursuz hisseder ve kötü bir şey olacakmış endişesi taşır fakat durumunu açıklayacak somut bir tehdit veya tehlike gösteremez. Yaygın kaygı bozukluğunda ise özellikle önemli olan ruhsal süreç, kişinin "çevre üzerinde denetiminin olmadığı" inancıdır. Denetlenemez olaylardan kaynaklanabilecek tehlikeler (kazalar, hastalıklar, felaketler vs.) zihni sürekli meşgul etmektedir. Kişi sürekli olarak potansiyel tehlike yaratan uyaranları izlemekte, tehlike oluşturmayan (hoş) uyaranları ise dikkate almamaktadır. Bu durum, hastalarda otomatik ve farkında olmadan işleyen bir zihinsel düzenektir. Kişi, endişelerinin yersiz ve fazla olduğunu kabul etmeyebilir. Olayları abartmaya dayalı birçok rahatsız edici durum söz konusudur. Bir tür, beynin sürekli olarak, dinlenirken bile, işler halde olması durumudur. Zihin öyle düşüncelere dalar ki asıl konuyla ilgilenemez hale gelir. Beyinde Theta denilen dalgalar çok yüksek değerlere çıkar. Uyku halinde bile düşünce devam eder. Düşünceler rüyalara sızar, sanki zihninde bir film vardır ve kişi onu izliyordur. Oysa önemli olan dinleneceğimiz zaman dinlenmemiz, çalışacağımız, aktif olmamız gereken zaman ise çalışmamızdır.

Rahatlama egzersizi yaptırdığım bir hanımın beyin dalgalarının miktarını görüp değerlendirmek için belirli bölgelere elektrotlar bağlamış, monitörden dalgaları izliyordum. Kendisinden deniz kıyısında tatlı bir esinti eşliğinde en sevdiği kişiyle yürüdüğünü hayal etmesini istedim. O ana kadar rahat olan dalgalar inanılmaz bir biçimde hızlandı ve gerilim dalgaları olarak görülmeye başladı. Hemen ne düşündüğünü sordum. "Sevgilimi elimden alan bir kız vardı. Yine o kız çıkacak karşıma, yine aynı şeyler olacak… Hiç aklımdan çıkaramıyorum bu kızı, nerden girdi hayatımıza…" diye ağlamaya başladı. İşte kaygı bu örnekte hemen kendisini göstermişti. Kişinin kaybetme kaygısı öylesine baskındı ki böyle güzel bir görüntüyle birlikte bile ortaya çıkabiliyordu. Bu tür kaygılar bazen bir başkasının kaybı ile de ortaya çıkabilir. Bir başka kişinin yakınının, çocuğunun vefatından etkilenip kendi çocuğunu (üniversite çağında olan çocuğunu) yalnız başına dışarı çıkarmayanlar vardır. Bu anne o kadar kurmaya başlamıştı ki sokakta yürürken bile araba kaldırıma çıkıp çocuğunu ezecek düşüncesiyle uyumakta zorlanıyordu. Ya oğlu bir vesileyle dışarı çıkar da onun yanında olamazsa… İşte bu gibi durumlarda mutlaka psikiyatrik yardım şarttır, çünkü beyin sürekli kaygı üretiyor ve kendisinin olduğu kadar çevresindekilerin hayatlarını da iyice zorlaştırır hale geliyordur. Hatta bu korku ve kaygılar kimi zaman paylaşılır ve evde yaşayan diğer bireyler de etkilenip daha kötü düşünceler içine girebilirler. Ailede bir kişide problem varsa mutlaka diğerleriyle de mutlaka konuşmak gerekir. 15 yaşındaki kızı için kaygı duyan bir anne, kızının uyuşturucu kullanabileceği kuşkusuna kapılmıştı. Sürekli kızının eşyalarını karıştırıp odasını arıyordu, her söylediği lafa kuşkuyla bakıyordu ve kendi içinde öyle tükenmişti ki sanki çocuğu uyuşturucudan bugün ölmüş gibi davranıyordu. Bana geldiğinde ciddi olarak sıkıntıdaydı. Annenin kaygısını öğrendiğimde eşini de görüşmeye çağırdım, acaba ortak yaşanan bir kaygı mı bu, yoksa sadece kişisel bir kaygı mı diye. Baba da aynı durumdan söz etti, endişeliydiler. "Bir sonraki seansa kızınızı da getirin. Buradan çıkışta hep beraber bir yere gitme planı yapın. Gelmişken kızınızla da biraz konuşmak isterim” dedim. Hep beraber geldiklerinde "Kızımızı da sizinle tanıştıralım, buradan çıkışta bir yere gideceğiz o yüzden beraber geldik" dediler. "Bu vesileyle kızınızla da birkaç dakika konuşmak isterim" diyerek kızı ailesinden ayrı içeri aldım. Ona aile yaşantılarında kendisini kaygılandıran bir durumun olup olmadığını sordum. Genç kız, sigara içtiği için babasına öyle kızıyordu ki, babası ölecek endişesindeydi. Zaman zaman içine kapandığını, aklına babasını kaybedebileceği korkusunun geldiğini söyledi. Ona sigaranın etkilerini anlatmaya çalıştığını ama babasının bunu bir türlü anlamadığını, halen sigara içmeye devam ettiğini söyledi. Kızı dışarı çıkarıp anne babayı içeri alınca onlara konuştuklarımızdan bahsettim. İkisi de çok şaşırdılar, düşüncelerinden ötürü son derece üzüldüler. Kendi korkularının asıl görülmesi gerekeni görmeyi engellediğini fark ettiler.

Bazen şartlanmalar da insanı kaygıya götürür. Körfez depreminin etkisiyle halen gece 03.05'e kadar uyuyamayan, deprem olacak düşüncesiyle tetikte yaşayan çok insan var. Depremin bir saatinin olmadığını kendileri de bilmelerine rağmen, deprem fobisi geliştiğinden bu kaygıyı engelleyemiyorlar. 1999 yılından beri bu kaygıyla yaşayan kişiler olduğunu görüyoruz.
Bu türden örnekler kaygının nasıl şekillendiğini gösteriyor. Hissedilen kaygı iyice arttığında mutlaka tedavi edilmelidir.

Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:21 Ocak 2010

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.