Kansere yakalanmayan hayvanlar

Yeryüzünde birçok hayvan türü insanlar gibi kansere yakalanıyor. Fakat bazı gizemli hayvan türleri var ki, kanser ile savaşmanın şaşırtıcı yollarını kullanıyorlar.

Filler insanlardan trilyonlarca daha fazla hücreye sahip ve daha uzun bir ömür yaşıyor. Fakat kansere yakalanma oranları insanlara oranla çok daha düşük.

Bu örnek Richard Peto’dan ismini alan Peto’nun paradoksunun da açıkladığı gibi, kanser yaygınlığının vücut büyüklüğüyle bağlantılı olmadığını gözler önüne seriyor.

Fil nüfusunun yalnızca yüzde beşi kanser nedeniyle yaşamını yitiriyor. Beş insandan birinin kanserden öldüğü düşünülünce bu oran son derece az.

FİLLER NEDEN KANSERE YAKALANMIYOR?

Geçtiğimiz ay, fil genomunun bol miktarda kanserle savaşan gen içerdiği saptandı. p53 isimli tümör bastırıcı gen birçok hayvanda bulunuyor.

İnsanların genomunda sadece bir adet bulunurken, fillerde yirmi p53 saptandı. Chicago Üniversitesi’nden Vincent Lynch bu genin iki görevini açıklıyor: Gen öncelikle hücrenin çoğalmasını engelleyerek kendini onarması için süre sağlıyor.
Eğer hücrenin iyileşmesi imkansız ise, p53 hücreyi kendisini yok etmesi için zorluyor. Bu sürece apoptoz ismi veriliyor.

Teorik olarak, kanser hastaları için fillerdeki süreci taklit edecek ilaçlar üretebileceğini ekliyor. Nutlin isimli bir ilaç şu anda test aşamasında. İlaç, p53 proteinini koruyup, işini devam ettirebilmesini sağlıyor.

KUTUP BALİNALARININ SIRRI HALA BİLİNMİYOR

Kutup balinalarının kansere yakalanma oranı fillerden bile düşük.

Yaşayan en büyük canlı olmalarının yanı sıra, 200 yıla aşkın ömürleri boyunca kansere yakalanmamaları aslında çok şaşırtıcı.

Bilim insanları kutup balinalarının genlerini taradıklarında DNA’larının hasar görmesini önleyen mutasyonlarla karşılaştı.
Bu da balinaların kansere yakalanma riskini düşürüyor.

Laboratuvarında kutup balina hücreleriyle çalışan Rochester Üniversitesi’nden Vera Gorbunova henüz balinalara kanser bulaştırmanın yolunu bulamadı.

Gorbunava "Kutup balinası hücrelerini kanserli yapmak insanlarınkini yapmaktan çok daha zor. Bunun nedenini bilmiyoruz" diyor.

Henüz kutup balinalarını kanserden hangi genin korduduğu bilinmiyor.
Liverpool Üniversitesi’nden João Pedro de Magalhães, kutup balinası genlerinin farelere aktarılarak hangi genin faydalı olduğunu bulabileceğimizi söylüyor.
Magalhães, "Farelerle çalışarak hangi genlerin hastalıklarla savaşıp uzun bir yaşamı sağladığını bulabiliriz" diyor.

HYALÜRONİK ASİDİN GÖREVİ NE?

Gelecekteki kanser tedavisine bir diğer umut da tüysüz köstebek fareleri. Böylesine küçük bir hayvan için oldukça uzun 30 yıllık bir ömüre sahip tüysüz köstebek fareleri, kansere karşı doğal bir korunma mekanizmasına sahip.

Yıllardır süren çalışmalar sonucunda hiçbir tüysüz köstebek faresi tümöre yakalanmadı.
2013 yılında Gorbunova ve çalışma arkadaşları tüysüz köstebek farelerin tümöre yakalanmaktan koruyan özel bir molekül ürettiğini saptadı.

Yoğun ve şekerli Hiyalüronik asit isimli bu madde hücrelerin arasında yer alıyor. Hücreler mutasyona uğrasa bile asit hücrelerin arasında yapışkan, koruyucu bir cam görevi yaparak daha fazla bölünmelerini önlüyor.

Gorbunova’ya göre bu işleyişin esas alındığı tedavi yöntemi beş yıl içinde uygulanabilir. Gorbunova "İnsanlar da hiyalüronik asit üretse de bizim ürettiğimiz tüysüz köstebek farelerinkinden oldukça farklı. Fareler asiti daha yoğun ve büyük miktarlarda üretiyor. Bu molekülü insanlarda kullanmanın yollarını arıyoruz" diyor.

AYNI YÖNTEM İNSANLARDA KULLANILABİLİR Mİ?

Tüm bu gelişmeler ümit verici görünse de, kanserin tamamen önlenmesi umuduna kapılmak için çok erken.

Sorun, bu tedavi yöntemlerinin insanlara uygun olup olmadığı. Tüysüz köstebek fareleri insanlardan farklı olduğu için, fazladan hiyalüronik asidin insan vücudunu nasıl etkileyeceği bilinmiyor.

Wisconsin-Madison Üniversitesi’nden Kanser uzmanı David Vail şöyle konuşuyor:
"Vücudumuzda daha az hiyalüronik asit olmasının bir nedeni olabilir. Daha yüksek orandaki asit vücudumuzu zehirleyebilir.’’

Aynı durum genetik manipülasyon için de geçerli.

Tüysüz köstebek farelerinde kanserle savaşan bir gen insanlarda tamamen yeni bir hastalığa neden olabilir.
Vail ekliyor: Genetik manipülasyonu deneyene kadar insanoğlunun ne kaybedeceğini bilmiyoruz. Bir canlı türünde sihirli görünen şeyler başka bir türle uyumlu olmayabilir.’
Bu teorik bir sorun değil, çünkü daha önce benzer örneklerin yaşandığını biliyoruz.


2002 yılında yapılan bir araştırmada farelere birden fazla p53 geni aktarıldı. Kansere karşı direnç kazansalar da çok hızlı yaşlanmaya ve genç yaşta üreyememeye başladılar. İç organlarından bazıları da büyük oranda küçüldü.
Bu beklenmeyen sonuç, sadece farelere fazladan p53 verilmesiyle açıklanabilirdi.

2007’de devam eden aynı araştırmada bu sefer farelere bir tane p53 eklendi ve yan etkiler olmadan daha uzun bir hayat yaşamaları sağlandı. Fakat Lynch insanlara fazladan gen aktarılmasının nasıl sonuçlara yol açacağından emin değil.
Lynch, bu genler yararlı olsaydı, yüzbinlerce yıldır evrim geçiren insanlarda çoktan ortaya çıkacağı görüşünde.

HÜRRİYET


Paylaş

Görüntülenme:
Güncellenme Tarihi:07 Kasım 2015Yayınlanma Tarihi:03 Kasım 2015

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.