Sevgisizlik ömür boyu çektiriyor

Doktorlara göre, sevgisiz bir çocukluk ömür boyu sorunlara yol açabiliyor. Sevgisizlik yaşam boyunce kötü tecrübeler çektirebiliyor.

Çocukların karşılaştığı en yaygın tehlike muhtemelen silahlar, yüzme havuzları veya hız yapan arabalar değil. Bilim insanlarına göre asıl tehlike, hayatın erken döneminde ve hatta doğum öncesindeki "toksik stres". Amerikan Pediatri Akademisi bu ay, bu toksik stresin çocuklara ömür boyu zarar verebileceğine dair dönüm noktası niteliğinde bir uyarı yayınladı. Yeni tıbbi araştırmalara herkes gibi şüpheyle yaklaşırım (önce 'Kahve yararlıdır' derler, sonra da 'Hayır, zararlıdır') ama bu öyle bir şey değil. Bu esasen, çocuk doktorlarının temel birliğinin yirmi yıllık araştırmalara dayanarak yaptığı bir "tedbir açıklaması". Açıklamanın tıp ile yoksulluğu ve suçu daha etkili biçimde azaltma yöntemlerimiz konusunda son derece önemli sonuçları var. Zehirli stres, ebeveynlerin alkol ve uyuşturucu bağımlılığından kaynaklanabilir. Çocukların tehdit edildiği ya da dövüldüğü evlerde gerçekleşebilir.

Kaynağı sürekli ihmal (çocuğun ağlayınca kucaklanmaması) olabilir. Şefkatin zehirli stresi giderdiği anlaşılıyor (kucaklamaya ve ninniye ara vermeyin). Bu da stresin, çocuk sürekli tehlikelere karşı bir koruyucu kalkan algılamadığında belirdiğini gösteriyor. Düşmanca veya ilgisiz bir ortam, bebeği hatta cenini bolca salgılanan kortizol benzeri stres hormonlarıyla vücut metabolizmasını veya beyni bozabilecek şekilde etkiliyor.

Sonuçta ç ocuklar b azen kalıcı olarak sarsılıyor ve yetişkinlikte bile kalp hastalığı, obezite, diyabet ve diğer fiziksel hastalıklara yakalanma olasılıkları artıyor. Ayrıca okulda daha çok zorlanıyor, çabuk öfkeleniyor ve yasalarla sorun yaşıyorlar. Anlaşı lan en önemli dönem, doğumdan erken çocukluğun sonuna dek olan zaman. Bundan sonra daha zor değişen beynin yeniden biçimlendirilmesi kolay değil.

Alanın öncülerinden Harvard Üniversitesi Çocuk Sağlığı Uzmanı Jack P. Shonkoff, "Sonradan davranışları değiştirebilirsiniz ama bozulan beyin devrelerini düzeltemezsiniz. Sıkıntılı geçmişe sahip çocukların niçin öğrenme güçlüğü yaşadığına dair gayet inandırıcı bir biyolojik model oluşturmaya başladık" diyor. Bu yeni araştırma, nahoş bir gerçeğe eğiliyor: Yoksulluğu yenmek kısmen, kişinin kendine zarar veren davranışları yüzünden zordur. Yoksul ailelerin çocuklarının çoğu başarılı olur ama diğerleri okulu bırakır, uyuşturucu kullanır, yasaları çiğner ve evlenmekte veya çalışmakta zorlanır. Sonradan kendi çocukları da aynı kalıbı izleyebilir. Liberaller bazen kişinin kendine zarar verdiği hastalıklı durumları görmezden gelir. Muhafazakârlar ise bunlara dayanarak fakirliğin sorumluluğunu yoksullara yükler. Araştırmaya göre bozulmanın ve düşük başarının kökeni biyolojik ama önlenebilir. Shonkoff, "Sosyal sınıf eşitsizliğinin biyolojik açıklaması bu. İlk deneyimler vücudumuza gerçekten de yerleşiyor" diyor. Bunun anlamı şu: Değişim yaratmanın en uygun maliyetli mecrası lise veya anaokulu değil (yine de, okullara çok daha büyük destek verilmeli), hayatın ilk yılları hatta doğum öncesi dönem. Pediatri Akademisi , tedbir açıklamasında "Küçük çocukları sevgisizlikten korumak, çağdaş toplumun karşılaştığı en inatçı ve masraflı sorunların çoğuna (örneğin düşük eğitsel başarı, azalan ekonomik verimlilik ve sağlık durumundaki farklılıklar) eğilen umut verici ve bilimsel temelli bir strateji" dedi. Hemşire-Aile Ortaklığı üyesi çocuk bakım uzmanlarının yaptığı ev ziyaretleri, erken müdahalenin başarılı bir örneği. Örgüt ilk hamileliğini yaşayan yoksul ve risk altındaki kadınların evine hemşire gönderiyor. Sigara, alkol ve uyuşturucu kullanılmaması yönünde uyarıda bulunan hemşire sonraları, anneyi çocuğu kucaklaması ve ona kitap okuması için ikna ederken ayrıca onu emzirmesi ve iyi beslemesi için teşvik ediyor.

Program, çocuk 2 yaşına girene kadar sürüyor. Bu çocuklarda, 6 yaşına geldiklerinde davranış ve zekâ sorunları yaşama riski programa katılmayanların üçte biri oranında. 15 yaşına girdiklerinde ise tutuklanmış olma riskleri yüzde 50 daha az. Erken deneyimlerin önemine dair kanıtlar çığ gibi artıyor. Örneğin birkaç araştırma, İkinci Dünya Savaşı sonundaki kısa bir kıtlık sırasında anne karnında olan Hollandalı erkek ve kadınları inceledi. Bu "kıtlık bebekleri" yıllar sonra, daha önce veya daha sonra doğanlara göre daha çok odaklanma ve kalp sorunu yaşıyordu. Başka araştırmacılar, Romanya yetimhanelerinde ihmal edilen çocukları inceledi. Yetimhanede daha uzun süre kalan çocukların telomerleri daha kısaydı. Kromozomlardaki bu değişim, hızlı yaşlanmanın belirtisi. Beyin taramaları da farklı görünüyordu. Bilim hâlâ veri topluyor. Ama biyolojiden gelen inandırıcı bir mesaj, yoksulluğu azaltmak, eğitim ve sağlık göstergelerini iyileştirmek istiyorsak, işe daha erkenden başlamamız gerektiğini söylüyor. Çoğu çocuk okula başlamadan önce zarar görüyor. Frederick Douglass'ın dediği gibi, "Sağlam çocuklar yetiştirmek, bozulmuş yetişkinleri düzeltmekten kolaydır".

THE NEW YORK TIMES


Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:19 Ocak 2012

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.