Psikoterapi hakkında her şey

Psikoterapi nedir, psikoterapi hangi durumlarda uygunlanır, psikoterapi nasıl uygulanır, psikoterapi kimlere uygulanır.

Psikoterapi nedir, psikoterapi hangi durumlarda uygunlanır,  psikoterapi nasıl uygulanır,  psikoterapi kimlere uygulanır.

NPİSTANBUL Hastanesi Psikologu Hilal Bebek anlattı. Psikoterapi sürecine ilişkin hatalı inanç, bilgi eksiliği, gerçek dışı beklentilerin kişinin terapiye bakışını doğrudan etkilediğini söyleyen Psikolog Hilal Bebek, hatalı bu inanışların kişilere fayda sağlayacağı terapiden mahrum kalmalarına neden olduğunun altını çiziyor ve uyarıyor. Konuşarak neyi çözebiliriz ki? Psikolog beni veya eşimi nasıl değiştirecek? Psikoterapiden rahatlayarak ve mutlu olarak çıkmalıyım! Psikolog acılarımı dindirmeli! Annemi kaybettim, eşim aldattı,  psikolog buna ne yapabilir? Psikoterapinin amacı bana mutluluk aşılamaktır.  Psikolog bana yol göstermeli ve akıl vermelidir. Psikologlar dinlemekten başka bir şey yapmaz. Terapiye iç dökmek için gidilir… Bu ve buna benzer birçok soru ve beklentileri sıralamak mümkün. NPİSTANBUL Hastanesi Psikologu Hilal Bebek, kişide beliren yanlış inanış ve hatalı bilgilerin kişinin aslında fayda sağlayacağı terapiden mahrum kalmasına neden olacağına vurgu yapıyor. Bebek psikoterapi süreci ile ilgili yaygın yanlış inanç ve beklentiler üzerine şu konulara dikkat çekiyor. Psk. Bebek; "Psikoterapinin ne olduğunu anlamaya ne olmadığının sınırlarını çizerek başlayalım. Toplumdaki psikoterapi süreciyle ilgili hatalı inançlar, bilgi eksikliği, gerçek dışı beklentiler terapiye bakışımızı etkiler. Kimilerini terapiden alıkoyup faydalanabilecekleri bir alandan mahrum bırakırken kimilerini terapi ortamında zaman zaman sekteye uğratır ve sağlayacakları faydayı önler.

PSİKOTERAPİYE BAKIŞIMIZ, HASTALIĞA VE ACILARIMIZA BAKIŞIMIZDAN BESLENİR

Psikoterapinin ne olduğuna dair bütün bu inançlar aslında iç içedir. Biri diğeri ile çok ilgili ve bağlantılıdır. Hepsinin altında ortak bir zemin, ana bir tema yatar. Bu tema içinde, psikoterapi ortamı sihirli bir değnek gibi algılanma eğiliminde, psikolog tepside mutluluğu sunacak şifa dağıtıcı olarak görülmeye müsait, acı arkaya bakılmadan kaçılması ve hemen yok edilmesi gereken bir duygu, kontrol ve hakimiyet kurtarıcı olan terapi ortamına ait, mutluluk vazgeçilemez, sancı kabul edilemez, hastalık ise halledilemezdir. Bu noktada psikoterapinin ne olmadığı, hastalığın ve tedavi edilmesi gereken durumun ne olup olmadığı ile de iç içedir. Psikoterapiye bakışımız, hastalığa ve acılarımıza bakışımızdan beslenir.

PSİKOLOG SİHİRLİ DEĞNEĞİ OLAN ŞİFAT DAĞITICI DEĞİLDİR

Öncelikle psikolog bir kurtarıcı, kahraman veya sihirli değneği olan bir şifa dağıtıcı değildir. Terapi sürecinde hasta ile terapist bir ekip çalışmasının içindedir. Hastalığın veya sorunun bir durdurma tuşu yoktur. Terapötik ortam, en başta kendini keşif sürecidir. Kişi, bu süreçte terapist eşliğinde duygularını tanıma, ihtiyaçlarını anlama, kendisi ile diyalog kurma, hastalığının doğasını öğrenme ve onunla doğru ilişkiyi kurabilme yolunda ilerler. Bu noktada terapist ve hasta arasında karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Terapist ve hastanın işbirliği, tek başına terapistin veya tek başına hastanın keşfedeceklerinden çok daha fazlasıdır. Gestalt yaklaşımının söylemi gibi "Bütün, parçaların toplamından fazladır" ve iyileşme ne tek başına terapistin, ne de tek başına hastanın alanı içindedir. Kişi, "Hadi sorunumu çöz" veya "Psikoloğum beni iyi et, kurtar" isteğiyle terapi sürecine gittiğinde belki de terapistle keşfedeceği ilk şey, hayatındaki kurtarıcının neden kendisinin olamadığı, çözüm üzerinde bir kontrolü olup olmadığı veya günlük hayatında da insanlar kendisine çözüm üretmedikçe sorunlar içinde etkisiz kalıp kalmadığıdır.

PSİKOTERAPİ, YALNIZ KONUŞARAK ÇÖZME SÜRECİ VEYA DİNLEYEREK RAHATLATMA VE BİR İÇ DÖKME ORTAMI DEĞİLDİR

Bütün bu parçaları içermekle birlikte, tek başına bu parçalardan ibaret olarak görülmemelidir. Konuşmak, elbette bu süreçte terapist ve hasta için en önemli araçtır. Bununla birlikte psikolog bir akıl verici, nasihat edici, yönlendirici veya karar verici görevi yapmaz. Kişi, başa çıkamadığı sorunlar ile oturduğu koltukta, psikolog ile birlikte bir puzzle'ın parçalarını tamamlamaya, bütün resmi ortaya çıkarmaya çalışır. Bu noktada psikolog hazır resmi hastaya sunmaz, kendi sonuçları, kararları, çözümleri ve keşiflerini bulmasına yardımcı olur. Nasıl ki, tırtılın kozasından çıkmaya çalışırken zorlanması ve ancak o zorlanma sayesinde gelişip uçabilmesini, tırtılın yırtacağı kozayı yırtarak kanatlarının gelişimini engellemiş ve uçuşunu baltalamış olursak, terapi ortamında da nasihat edici ve akıl verici bir psikolog hastanın kanat gelişimini sekteye uğratır. Konuşmak, iç dökmek, rahatlamak, sürecin içinde fakat süreçten ibaret olmayan parçalardır.

YÜZLEŞME, FARKINDALIK VE SORUMLULUK ALMA ÖNEMLİ

Terapi sürecinin önemli unsurlarından olan yüzleşme, farkındalık, sorumluluk alma, kişinin yaralarına elini sürmesini ve zaman zaman elini taşın altına koymayı gerektirir. Bu durum, çoğu zaman rahatlama değil, sancılanmayı getirecektir. Ancak bu sancı, tedavi açısından iyiye işarettir. Dolayısıyla terapide süreklilik gösteren bir mutluluk hali hem gerçekçi olmayan bir beklenti, hem de terapi ile ilgili soru işareti oluşturması gereken bir durum olarak görülebilir. Elbette hemen hemen birçok kişi, psikoterapiye acısını dindirmek için gider. Her terapide bu, sürecin son hedefi olarak kabul edilir. Psikolog ile hastanın amacı, en nihayetinde kişinin mutlu olabilmesi, acılarının hafiflemesi, hayatından keyif alması ve yaşam kalitesinin artmasıdır. Ancak acının hangi durumdaki hangi dozu sağlıklı ve işe yarardır? Acıya toleransımızı belirleyen şey nedir? Acı verici olaylar kimilerini ilerletip, olgunlaştırıp, pişirirken, aynı acı hangi unsurların devreye girmesi ile diğerlerini geriletip daraltmaktadır? Bu noktada hedeflenen, kişinin acısız bir yaşam sürmesi değil, yerinde ve dozunda acıları ile barışık hale gelmesi, acının sağlıklı olmayan boyutuna da şifa bulmasıdır. Kişiyi daima acılarından sıyırmaktan çok, onun acı ile kurduğu ilişkinin irdelenmesi, hangi nedenlerle acıdan bu kadar kaçar hale geldiği, toleransını neyin düşürdüğü ve nelerin kendisini dayanıksız kıldığı, yaşadığı durumlarda acının dozunu nelerin arttırdığı tam olarak terapinin yakalaması gereken ana damarlardır.

ACI PSİKOLOJİK BOZUKLUK DEĞİLDİR

Psikologa giden insanlardan bazıları "aslında belli bir neden yok" diyerek, bazıları ise sağlam gerekçelerine tutunarak gelir. Neden her ne olursa olsun, terapinin ana ekseni dış koşulları değiştirmek değildir. Koşullar ile ilgili yapılabilecekler, çevreyi düzenleme, problem çözme becerisi elbette bu alanın içindedir, ancak asıl değişim ve gelişim çevrenin ve acı verici kaynakların yapılandırılması ile değil, kişinin iç kaynaklarının yapılandırılması ile gerçekleştirilir. "Depremde göçük altında kaldım terapist buna ne yapabilir?", "Annemi kaybettim, konuşarak ne değişecek ki?", "Eşim aldattı, psikolog ancak dinleyebilir, yaşamadan bilemez" gibi yaklaşımlar sorunun tam olarak ne olduğunu belirleyememekten ve terapinin neye hizmet edeceğini bilememekten gelir. Elbette çoğu çok zaman psikolojimizi etkileyecek sağlam gerekçelerimiz olabilir. Psikolog, ne annenizi geri getirebilir, ne de sizi depremden önceye götürebilir. Ancak acınızın psikolojik rahatsızlığa döndüğü dönemece müdahale edebilir. Acı=psikolojik bozukluk değildir. Eğer haklı ve uygun dozdaki üzüntünüzün süresi uzadı, dozu arttı, işlevinizi bozdu ve etkisi kendilik değeri gibi başka alanlara yayıldıysa, anne kaybı veya depremden öteye uzanan ve terapiyi ilgilendiren bir şeyler tetiklenmiş demektir. Terapi duruma uygun acınızı bir kenarda bırakır, fazlasını atar, kalan ile barışık olup onu da bir gelişime dönüştürmenizi amaçlar. Acılarımızın iki uçlu etkisi vardır. Algılama ve onunla ilişki kurma biçimimiz, bizim onun ilerleten mi, yoksa gerileten ucunda mı olup olmayacağımızı belirler. Hastalık da dahil, her deneyim birer hayat malzemesidir ve onu nasıl kullanacağımızı bildiğimizde güzel binalar inşa edilebilir. Sonuç olarak psikolog, dinleyerek veya konuşarak çözen kurtarıcı; hastalık, acı çekmekle aynı anlama gelen durum; hasta, terapi sürecinde hiçbir etkisi ve payı olmayan kişi; iyilik hali, bütün hüzünlerden kurtulma ve kaygılanmama garantisi; mutluluk ise bize altın tepside sunulabilecek bir duygu değildir. Belki de bütün bu inançlarımız tam da hastalığımıza neden olanlar ile ortak bir temadadır. Belki de günlük hayatımızda da başımıza iş açan, "insanların kurtaran", "mutluluğun dışarıdan sunulan" "acının kabul edilemeyen" bir şey olduğuna dair inançlarımızda saklıdır. Şaban Özdemir (NPGRUP)

Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:22 Mart 2012

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.