Pozitif enerjinin önemi
İnsanoğlu dokuz ay boyunca anne karnında rahat bir yaşamdan sonra dünyaya gelirken ilk travmasını yaşıyor ve ağlıyor.

Bu insan için yaşanması gereken bir travma aslında.normal doğumla dünyaya gelen bebeklerin sezaryenle doğan bebeklere göre strese karşı baş edebilme yeteneklerinin daha fazla olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış durumda.
Nietzsche’nin de dediği gibi, “Seni öldürmeyen şey, seni güçlü kılar.”
Türkiye’de yaşanan onca terör olayından sonra halk günlük yaşamına devam ederken, Belçika’da sadece bir kaç olaydan sonra bir müddet hayat adeta felç oldu.
Havalimanının bir bölümü aylarca kapalı tutuldu.
Travma sonrası stres bozukluğuna karşı Avrupalılardan daha dayanıklı bir millet olduğumuz kesin.
Geçenlerde Fransa’ya gittiğimde tıpkı Belçika’daki gibi her yerde askerlerin güvenlik önlemleri aldığını gördüm.
Belçika’da, Brüksel’de büyük alışveriş merkezlerine girerken çantalar, poşetler halen kontrol ediliyor.
Terör örgütlerinin amacı toplumun moralini bozarak, toplumda korku, şiddet ve öfke duygularını uyandırmaktır.
Mutsuz ve doyumsuz insanlar başkalarını da mutsuz etmekten zevk duyarlar.
Mutsuzluk da bulaşıcıdır, mutluluk da...
Pozitif enerjili, iyi niyetli insanlar genelde etraflarına pozitif enerji saçarak mutluluk verirler.
Son yıllarda ülkemizin üzerinde dolaşan kara bulutları def etmenin en önemli yolu pozitif enerjili, güzel insanlarla birlikte güzel çalışmalar yaparak gençlerimizi bilinçlendirmekten geçiyor gibi görünüyor.
Gençlerimizi sosyal medyanın tuzaklarından kurtararak onları okumaya teşvik etmek...
Bilim için, ilim için, ruh sağlığı yönünden sağlıklı bir toplum için insanları bilinçlendirmek.
Dünya siyasetini belirleyenlerin niyetleri pek iyi görünmese de, iyiliğin her zaman eninde sonunda kazanacağı düşüncesindeyim.
Niyetlerimiz güzel oldukça sonumuz da güzel olacaktır.
Ancak bazı şeyleri başarmak için sadece iyi niyet yetmiyor.
Çok çalışıp, çok okuyup, bilgilenip, bilgilendirip, birlik olup bir şeyler yapmak gerekiyor.
15 Temmuz’da ülkemiz üzerinde oynanan oyunların bittiğini hiç sanmıyorum.
Hatta ayni oyunların devamı Belçika, Almanya, Fransa gibi devletlerde de var.
Devletin içine girip halkı istediği gibi kandıran grupların arkasındaki güçler bu ülkelerde de boş durmuyor.
2018 de Belçika’da belediye seçimleri var.
Bakalım kaç gereksiz adayı neler için kullanacaklar?
Birlik ve beraberlik duygusu yerine rekabet ve kin duygusuyla insanlarımızı birbirine düşürecekler.
Sonra da oylarımızı alıp kullanabildikleri adayları yine bize karşı kullanacaklar.
Bizdeki en büyük sorun ise siyaset, sosyoloji, psikoloji gibi önemli sosyal bilimlerle onlar kadar ilgilenmememiz.
Psikolojik savaşlarla bizi bize düşürmelerine izin vermemiz.
Bir türlü bir araya gelmememiz.
İnsana insan olarak, canlıya canlı olarak bakmadıkça bu acılar biter mi?
Oysa siyasi, dini görüşü ne olursa olsun bize dürüst, adil ve çalışkan insanlar lazım.
Vicdan, merhamet, adalet gibi erdemlere sahip olan adam gibi adamlar lazım.
Narsist duygularını köreltmiş, egosunu yenmiş, hiçliğinin farkına varmış ama yürekleri dağlar kadar olan gönül insanları lazım...
Osmanlı’yı bitiren güçlerin koskoca bir imparatorluğu bitirirken nasıl taktikler uyguladıklarını iyi incelersek kazanmak için geç kalmış sayılmayız.
Ha yine su söz aklıma geldi;
“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer.
Sular çekilince de karıncalar balıkları yer…
Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir.
Çünkü kimin kimi yiyeceğine “suyun akışı” karar verir…”
Suyun akışına da Yaratan karar verir...
Birgül KAPAKLIKAYA
24-02-2017
Brüksel