İnsanı insan yapan özellik: Tartışma becerisi
İnsanı insan yapan özellik: Tartışma becerisi. İnsan aklıyla değil içgüdüleriyle düşünüyor ve tartışıyor.

İnsanı insan yapan özellik tartışma becerisi. İnsan aklıyla değil içgüdüleriyle düşünüyor ve tartışıyor.

RUH SAĞLIĞINIZI DÜZELTİN...TIKLAYIN...
Bu ve benzeri düşüncelere kapılıyorsanız, sizde de doğrulama eğilimi (confirmation bias) var demektir. Doğrulama eğilimi, bilimsel ve somut verilere karşın, beyninizin yalnızca önyargılarınızı destekleyen bilgileri ayıklayıp seçmesi anlamına gelir. Doğrulamada Taraflılık olarak da adlandırılan bu eğilim, insanların inandıkları şeyleri (diğer bir deyişle zihinsel şablonlarını) taraflı bir şekilde doğrulama eğiliminde olmalarına işaret eder. Yani bir şey hakkında, özel bir inanca sahip birisi, dış dünyadaki gözlemlerini objektif değil, inançlarını doğrulayacak şekilde yapar; zihinsel şablonlarına ters şeyleri ise görmeme eğiliminde olur...Örneğin rock şarkıcılarının 27 yaşında ölmesi. Medyada sıklıkla yer bulan bu safsata, Janis Joplin, Kurt Cobain, Amy Winehouse gibi yıldızların 27 yaşında ölmüş olmalarından kaynaklanıyor. Oysa sayısız müzisyen çok daha ileri yaşlarda ölmüştür; ama bunları kimse hatırlamaz. Son 20-30 yıl içinde doğrulama eğiliminin çok sayıdaki düşünce sakatlıklarından yalnızca biri olduğu psikologlar tarafından kabul görüyor. Gerçekten de cep telefonu markası seçiminizden, desteklediğiniz siyasi partiye kadar aldığınız pek çok karar bulanık mantığın (fuzzy logic) etkisi altındadır. Bulanık mantık kanıtları/verileri değerlendirme ve karar verme süreçlerini akılcılıktan saptıran bir akıl yürütme şeklidir. Peki, insanlarda böyle defolu bir beyin nasıl olup da evrilmiş olabilir? İnsan beyninin karmaşık problemleri çözecek şekilde evrildiğine, mantıklı düşüncenin avantaj sağladığına inana bir insan, beynimizin böyle paranormal inanışlara açık olmasını nasıl açıklayabilir? İşte bu noktada bilim insanları mantıksız düşüncenin de evrimsel bir avantajı olduğunu düşünüyor.AKILCILIKTAN SAPMA NEDENLERİ
İsviçre’deki Neuchatel Üniversitesi’nden Hugo Mercier ve Budapeşte’deki Merkezi Avrupa Üniversitesi’nden Dan Sperber’e göre insan muhakemesi, tartışma yeteneğini kazandırmak üzere evrilmiştir. Araştırmacılar bunu şöyle açıklıyor: “Atalarımızın zaman içinde daha ileri iletişim formlarına sahip oldukça, ikna edici bir tartışma yeteneğine kavuşmak için büyük gayret sarf etmiş olmalı. Bu bağlamda da en güçlü ikna şeklinin muhakkak mantıklı olmak zorunda olmadığını keşfettiler. Beynimizin zaafları, büyük bir olasılıkla, eylemlerimizi haklı çıkartmak ve diğerlerini kendi görüşlerimizin doğruluğuna inandırmak gibi gereksinimlerden doğmuş olabilir. Kaldı ki görüşlerin doğru veya yanlış olması da o kadar da önemli değildir. Sonuçta insanlar gerçekten en akılcı kararları değil, akılcı gibi görünen kararları alır.” Bu düşünce tarzının kuşkusuz sakıncaları da var. Başkalarını kandırmaya çalışan insanlar diğerleri tarafından da kandırılma riski ile karşı karşıyadır. Bu nedenle sağlıklı bir kuşkuculuk ve diğerlerinin mantık yürütme şekildeki hataları görebilme yeteneği de gerekir. Dolayısıyla ileri-geri tartışma yeteneğinin, insanlığın başarısında çok kritik bir rol oynadığı biliniyor. Ayrıca bu yetenek sayesinde tek başımıza erişemeyeceğimiz olağanüstü çözümlere, grup olarak erişme şansına kavuşuruz.KORKULARINIZI YENİN
SOSYAL BEYNİN EVRİMİ
Mercier ve Sperber, beynimizin, karmaşık sosyal yaşamın yarattığı sorunların altından kalkabilmek için evrildiğini öne süren ilk bilim insanları değil. Uzun süredir grup yaşamının, insan beynini zorlayan sorunlar yarattığı ve bunun da beynin evriminde belirleyici olduğu biliniyor. Primatlar toplu yaşam tarzına geçtikleri zaman, grup içinde ittifak kurmak ve bu ittifakı sürdürmek ve kendilerini kandırma eğilimi taşıyanlara karşı uyanık olmak zorunda kalmıştı. Ayrıca bilim insanları, primat grubundaki birey sayısı ile türün ortalama beyin büyüklüğü arasında çok belirgin bir korelasyon olduğunu da saptadı. Bu, “Sosyal Beyin” veya “Makyavelli Zekâsı” adı verilen varsayımları da destekler nitelikte.DİLİN EVRİMİ İLE DEĞİŞEN KURALLAR
Birkaç yüz bin yıl önce dilin evrimi, oyunun kurallarını toptan değiştirdi. Dilin sağladığı avantajlar çok açıktı. Fikir alışverişinde bulunmak gelişmiş bir dil oluşturdu, böylece yenilikler ve icatlar ivme kazandı. Daha gelişmiş araç ve gereçlerin ortaya çıkmasıyla avcılık kolaylaştı ve evler daha konforlu bir hale geldi. Ancak dilin evrimi beraberinde pek çok sorunu da getirdi. Özellikle atalarımız kime güveneceklerini tam olarak bilmek zorunda kaldılar. Uzmanlık belirtileri ve geçmişteki yardımseverlik gösterileri güvenilecek kişinin seçiminde belirleyici olduysa da, daha az tanınan insanlara güvenmek için bu kişilerin fikirlerini ve düşüncelerini değerlendirmenin bir yolunu bulmak zorundaydılar. İşte bu noktada devreye tartışma yeteneği girdi. Bu insanların söylediklerini kabul veya ret etmeden önce tartışmalarını değerlendirme gereksinimi öncelik kazandı. Diğer taraftan sağlıklı bir kuşkuculuk da eleştirisel bir bakış açısı için gerekliydi. Bunun kadar gerekli başka bir yetenek de, diğerlerini ikna etme becerisiydi. Mercier, bu aşamada insan muhakemesinin gelişimini mercek altına almak için geniş kapsamlı psikolojik araştırmalar yürüttü.DOĞRULAMA EĞİLİMİ
Psikolojik araştırmalarda önce doğrulama eğilimi incelendi. Mercier’e göre siyasetçilerin davranışlarının değerlendirilmesinde bu eğilime çok sık başvurulur. Örneğin sıradan bir seçmen, seçtiği adayın lehine olan bilgileri dikkate alırken, rakibinin erdemlerini gözardı eder. İşin ilginç tarafı kimse tarafsız davranmadığının farkında değildir. Sonuçta bu partizanca tutum, mantıklı düşünüldüğünde, insanların yanlış izlenimlere sahip olmasına yol açar. Ancak insan tartışma yeteneğine sahip olmak üzere evrildiyse, doğrulama eğiliminin yararlı olduğu sonucunu da çıkartabiliriz. Mercier bu yararı şöyle açıklıyor: “Bu şekilde tercihlerinizle çelişen kanıtları ortaya çıkartacağım diye boşu boşuna uğraşmazsınız. Sizin görüşlerinizi destekleyen kanıtlar üzerinde yoğunlaşırsınız.”CAZİBE ETKİSİ
Mercier ve Sperber, beynimizin bir diğer zaafının da cazibe etkisi olduğunu söylüyor. Bu etki farklı seçenekler arasında tercih yapmak zorunda kaldığımızda ortaya çıkar. Bu süreçte ilgisiz seçenekler, mantıklı bir tercih yapmamızı engelleyebilir. Örneğin en ucuzundan bir cep telefonu almak üzere yola çıkan bir kişi, daha pahalı olan modeli satın almaya ikna edilebilir. Bunun için satıcı, seçeneklerin arasına daha pahalı olan lüks bir markayı karıştırır. Mercier’e göre alıcı şöyle bir tuzağa düşer: “Satıcı seçeneklerin arasına lüks bir model sokarak, alıcıyı orta fiyat aralığındaki telefonu almaya ikna eder. Alıcı kendince pazarlık ettiğini düşünür. Burada çekicilik etkisi kendini göstermiş, satıcı, alıcının mantığında sapma yaratmış ve en iyi tercihi yaptığı inancını yerleştirmiştir.”ÇERÇEVELEME ETKİSİ
Çerçeveleme etkisi bundan 30 yıl önce Princeton Üniversitesi’nden psikolog Daniel Kahneman ve Amos Tversky tarafından tanımlandı. Bir dizi araştırmanın sonucunda Kahneman ve Tversky, insanların birbirinin aynısı iki seçeneği nasıl sergilendiğine veya nasıl çerçevelendiğine bağlı olarak farklı bir şekilde değerlendirdiğini keşfetti. Bu etkiyi ortaya çıkartmak için yapılan araştırmalarda, insanların kararlarını savunmak zorunda bırakıldıklarında bu eğilime daha yatkın oldukları görüldü. Bazı yaşam tarzı tercihlerinin yarar-zarar değerlendirilmesinde bu etki daha belirleyici oluyordu. Örneğin sıradan bir tüketici, paketinin üzerinde “%90 yağsız” yazan bir gıda maddesini, “%10 yağlı” yazan gıda maddesine tercih eder. Bir başka etki de kullanmayacağımız bir sürü teknik özelliğe sahip olan ürünü daha sade ürünlere tercih etmemiz. “Özellik Kandırmacası” olarak nitelendirilen bu stratejiden özellikle elektronik ev eşyası üreticileri yararlanır. Bir çamaşır makinesinde onlarca farklı program bulunsa da pek çok insan bu programların yalnızca bir kaçını kullanır.AHLAKİ KARARLAR SEZGİLERE DAYANIYOR
Mercier ve Sperber, tartışma yeteneği konusundaki çalışmalarını Behavioral and Brain Sciences isimli dergide yayımladılar (vol 34, p57). Bu makalede beynin tartışmacı özelliğiniaçıklamak için yukarıda açıkladığımız bir dizi zaafa dikkat çektiler. Makale bilim dünyasında büyük tarışma yarattı. Virginia Üniversitesi’nden psikolog Jonathan Haidt, “Mercier ve Sperber’in makalesi, dünyadaki tüm psikoloji fakültelerinde okutulmalı” diyecek kadar makaleyi önemsedi. Haidt’e göre bu makale ile ahlaki kararlarımızın akılcı düşüncelere değil, tümüyle sezgi ve içgüdülerimize dayandığı net bir şekilde dile getirilmiş oldu. Haidt, Dartmouth College’dan Thalia Wheatley ile birlikte yürüttüğü bir deneyde, hipnoz yoluyla mide bulantısı hissi uyandırılan deneklerin ahlaki konularda verdikleri kararların daha sert ve acımasız olduğunu gördü. Bu da etik konularda, mantıklı muhakemenin değil, duyguların baskın rol oynadığını gösteriyordu (Psychological Science, vol 16, p 780). Haidt’in, bu konudaki görüşleri şöyle: “Yaşam boyu yapmaya çalıştığımız şey, sezgilerimizi ve içgüdülerimizi haklı çıkartmaya uğraşmak ve aldığımız kararların doğruluğuna diğerlerini ikna etmeye çalışmaktır. Hiçbir zaman en doğru sonuca ulaşmak için çaba harcamayız. Kısaca ahlaki tartışmalar, ahlaki doğruları ortaya çıkartmak için yapılmaz; bunlar ahlaki açıdan insanları ikna etmek için geliştirilmiş bir araçtır.”İNSAN MUHAKEMESİ İLE İLGİLİ KARAMSAR BİR YORUM
Tartışmak ve ikna etmek için evrildiğimiz fikri- bazen gerçekliğin feda edilmesi anlamına da gelse- insan muhakemesi ile ilgili oldukça karamsar bir tablo çiziyor. Ancak tartışmacı beynimiz sayesinde hayatta kalma başarısını gösterdiğimiz de unutulmamalı. Sperber ve Mercier’in de vurguladığı gibi insanoğlu yalnızca ikna edici tartışmalar yapmakta ustalaşmamış, aynı zamanda karşı tarafın mantığa ters düşen iddialarını da yakalama yetisi ile donanmıştır. Bu durumda, insanlar bir araya gelip belirli bir konuyu tartıştıkları zaman birbirlerinin yanlı ve taraflı düşüncelerini dengelerler. Sonuçta, grup tartışmalarından, -katılımcı bireylerin akıl dışı iddialarına karşın- şaşırtıcı ve akılcı sonuçlar çıkabilir. Bunun nedeni, grubun içindeki akıllı insanların doğru yanıtı ortaya çıkartması değildir; asıl neden, farklı görüşleri savunan kişilerin karşılıklı eleştirilerle doğru yolu kendi içlerinde bulmalarıdır. Ayrıca grupların, tek başına fikir üretenlere göre daha yaratıcı oldukları da deneylerle kanıtlanmış durumda.ORTAK ZEKÂ
Grup elemanlarının bireysel yeteneklerine bakıp, grubun toplu performansı hakkında tahmin yürütmenin mümkün olmadığını söyleyen Pittsburg’daki Carnegie Mellon Üniversitesi’nden Anita Williams, grubun ortak zekasının nasıl tartıştığına bağlı olarak belirlendiğini belirtiyor. Bu görüyü sınamak için yapılan deneylerden birinde grup elemanlarının çoğunlukla kadınlardan oluştuğu durumlarda grubun daha iyi performans çıkarttığı görüldü. Williams’a göre bunun nedeni kadınların sosyal işaretlere daha duyarlı olması. İnsanların muhakeme yeteneğinin grup içinde daha mantıklı, daha akılcı sonuçlar verdiği iddiası bazı bilim insanları tarafından kabul görmüyor. Oklahoma Eyalet Üniversitesi’nden psikolog Robert Sternberg, bu konudaki görüşlerini şöyle açıklıyor: “Toplumu büyük bir tehlikenin beklediği koşullarda, çıkar hesapları ve duygular çok üst düzeylerde seyreder. Bu durum özellikle benzer görüşteki insanların çoğunlukta olduğu gruplarda daha belirgindir. Grup üyeleri birbirlerini aşırı uçlara doğru kışkırtırlar; ılımlı görüştekilerin seslerine kimse kulak vermez.” Bunun sonucunda muhalifler susturulur. Farklı eylem seçenekleri göz ardı edilir. Bu da doğal olarak grup adına çok sağlıksız kararların alınmasına yol açar. Irving Janis “grup düşüncesi” kavramını ortaya attığı zaman, yanlış alınan ortak kararlara örnek olarak ABD’nin Vietnam Savaşı’na katılmasını gösterdi. Bugün buna benzer bir felaket, kitle imha silahlarıyla ilgili somut delillerin bulunmamasına karşın ABD’nin Irak’ı işgalinde yaşandı. Grup içinde alınan ortak kararlar bası koşullarda yanlış olsa da, bazı araştırmacılar ortak muhakeme yapmak için tartışmacı beyinlerimizi daha iyi kullanabileceğimize inanıyor.EĞİTİMDE ‘BİRLİKTE DÜŞÜNELİM’ PROJESİ
Cambridge Üniversitesi’nden eğitim psikoloğu Neil Mercer, “Birlikte Düşünelim” programı çerçevesinde okullarda ortak öğrenme ve muhakeme yapma sistemlerini oturtmaya çalışıyor. İlk izlenimlerine göre çocuklar birlikte düşündüğü zaman, problem çözümünde daha iyi bir mantık güdüyorlar ve zekâlarını daha verimli bir şekilde kullanıyorlar. Bu özellikle matematik ve fen derslerinde daha belirgin. Pilot uygulamalarda öğrencilerin hem grup olarak hem de birey olarak sınavlardan daha iyi notlar aldığı saptandı. Mercer, fikirlerin özgürce dile getirildiği ve karşı görüşlerin çekinmeden eleştirildiği, hedeflerin kesin sınırlarla belirlendiği ödevlerde, öğrencilerin çok daha başarılı olduğuna inanıyor. ‘Birlikte Düşünelim’ projesi son yıllarda eğitimde popülarite kazanmış olmakla birlikte, Sternberg, mevcut eğitim sisteminin hâlâ bireysel bilginin geliştirilmesine ve analitik muhakeme yönteminin oturtulmasına aşırı ölçüde odaklanmış olduğunu söylüyor.Bunun sakıncalarını Sternberg şöyle açıklıyor: “Bu sistem önyargılarımızı besliyor ve içgüdülerimizi haklı çıkartmaya itiyor. Oysa toplu tartışma, tuzaklarına düşmemeyi öğrendiğimiz takdirde daha sağlıklı kararlar almamızı sağlayabilir.” CUMHURİYET BİLİM TEKNOLOJİ EKİ
Bu yazı 10894 kez okundu
Yayınlanma Tarihi : 02 Kasım 2012 Cuma, 04:22
Güncelleme Tarihi : 31 Ekim 2012 Çarşamba, 12:51