İnsanı insan yapan en temel içgüdü
İnsanlık sosyalleşmenin bedelini savaşlarla ödüyor. İşte insanı insan yapan en temel içgüdü.

İnsanlık sosyalleşmenin bedelini savaşlarla ödüyor. İşte insanı insan yapan en temel içgüdü.

GRUBU DESTEKLEME DÜRTÜSÜ
Ö-sosyal böcekler arasında, bireysel çıkarları feda etme pahasına grubu destekleme dürtüsü yaygındır. Ancak aynı oyunu insanlar oynadığı zaman farklı davranış karışımları devreye girer. Fedakârlık, işbirliği, rekâbet, hakimiyet kurma, karşılıklılık, taraf değiştirme ve hilekârlık bu oyunun başlıca taşlarıdır. İyi bir grup üyesi olmak için diğer insanların duygularını anlama (empati), hem düşmanın, hem de dostun duygularını aynı ölçüde değerlendirebilme, bunların niyetlerini tahmin etme ve kişisel sosyal etkileşim için stratejik plan geliştirme becerisi gereklidir. Sonuçta insan beyni bu sayede hem yüksek zekâya kavuştu, hem de yoğun bir sosyallik kazandı. Bu kazanımlar sayesinde insanlar, ilişkilerinde zihinsel senaryolar –hem kısa hem de uzun vadeli- kurgulayabildi. Bellek, eski senaryolardan örnek almak için geçmişin derinliklerine inerken, ilişkilerin sonuçlarına ilişkin tahminlerde bulunmak için geleceğe uzanmak zorunda kaldı. Otonomik sinir sistemi ve beynin duyguları kontrol eden bölümleri –amigdala dahil- alternatif eylem planları geliştirdi. Bütün bu gelişmelerin sonucunda bir yarısı bencil, diğer yarısı ise özverili insan ortaya çıktı. Çoğunlukla bu iki yarı birbiri ile mücadele halinde oldu.MODERN ZAMANLARIN KABİLELERİ
Bugünün modern insanının sosyal dünyası tek bir kabileden ibaret değildir; tam tersi birbirine sıkı sıkıya bağlı kabileler sisteminden oluşur. İnsanlar kendileri gibi düşünen kişilerle birlikte olmayı sever ve bunların kurduğu gruplardan birinin içinde olmak için can atar. Gruba dahil olma arzusu ve gruplarının benzerlerinin içinde en iyisi olduğu inancı, eski meydan savaşlarını sembolize eden spor karşılaşmalarında büyük bir doyuma ulaşır. Taraftarlar takımlarının üniformaları, sembolleri, şampiyonluk kupaları karşısında heyecanlanır, bağlılıkları pekişir. Sosyal psikolog Roger Brown, ABD’de ulusal bir basketbol takımının kupayı kazanmasından sonra ortaya çıkan görüntüyü şöyle anlatıyor: “Maç biter bitmez taraftarlar caddelere döküldüler; yaya olanlar danslar ediyor, bağırıp çağırıyorlardı. Arabalı olanlar ise araçların tepesine çıkmış bayraklarla ve kornalarla zaferlerini kutluyorlardı. Bence bu insanlar takımlarına yalnızca sempati veya empati göstermiyorlar. Kişisel olarak kendilerinden geçmiş durumdalar. Her biri müthiş bir gurur patlaması yaşıyor; sosyal kimlik her şeyin önüne geçmiş halde.”GRUPLAŞMA EĞİLİMİ
Sosyal psikologlar yıllardır sürdürdükleri deneylerinin sonucunda insanların ne kadar hızlı ve kararlı bir şekilde gruplaştığını, ait olduğu grubu nasıl yücelttiğini ortaya çıkarttı. Grup üyeleri her zaman kendi gruplarının üyelerini, rakip grubunkinden daha üstün değerlere sahip olduğunu düşünme eğilimdeydi. “Muhalifler” daima sevimsiz, acımasız, güvenilmez ve yetersizdi. Grupların gelişigüzel oluşturulduğu deneklere söylendiği zaman bile, önyargıların çok hızlı bir şekilde oluştuğu rakip grubun aşağılandığı görüldü. Grup kurma ve kendi grubundakileri kayırma eğiliminin içgüdüsel olduğu düşünülüyor. Ancak bazıları grup içi önyargıların şartlandırma sonucu oluştuğunu, içgüdüsel olmadığını ileri sürüyor. Aile bireylerini kollamamız, komşu çocuklarıyla oynamamız küçük yaşta yapılan tembihlerin bir sonucu olabilir. Ancak bu davranışları çok hızlı ve kolay benimsememiz, zaten bu böyle olmaya doğuştan meyilli olmamızdan kaynaklanıyor olabilir. Psikologlar bu duruma “Hazırı öğrenme” adını veriyor. Gerçekten de bilişsel psikologlar yeni doğan bir bebeğin duydukları ilk sese, annelerinin yüzüne ve ana dillerinin konuşulmasına çok duyarlı olduğunu belirtiyor. Daha sonra bu bebeklerin, aynı dili konuşan insanları tercih ettikleri bilinen bir olgu. Benzer şekilde ilkokulda çocuklar kendi ana dillerini konuşan çocuklarla arkadaş olmayı tercih ediyor.“BENİMKİ SENİNKİNDEN ÜSTÜN”
Grup kurma ve grubun üyesi olmaktan büyük haz alma dürtüsü bir adım sonrasında etnosentrizm’e (kendi grubunun öteki gruplardan daha üstün olduğu inancı) dönüşür. İnsanlara özgür seçim hakkı tanındığında, kendileriyle aynı ırktan, ulustan, mezhepten insanlarla birlikte olmak istemeleri, aslında rahatsız edici bir durumdur. Ne var ki ortak özelliklere sahip bu insanlarla kendilerini daha güvenli hissediyorlar; özel yaşamlarını ve sosyal etkinliklerini bu kişilerle paylaşmaktan haz alıyorlar. Öte yandan karşı gruptakilerin yanlış davranışlarına veya haksız yere ödüllendirilmelerine daha büyük bir öfke duyuyorlar. Beyin görüntülemelerine yer verildiği bazı deneylerde, grup seçiliminin beynin farklı bölgelerini evrim yoluyla değiştirdiği ve bu değişikliğin sonucunda gruplaşma eğiliminin dürtüsel bir özellik kazanmış olduğu ortaya çıkmış durumda.SUÇLULUK HİSSİ DEVREDEN ÇIKIYOR
Beynin korku ve öfke merkezi olan amigdala bölgesi, gruplaşma dürtülerinin baş tetikleyicisi. Bu bölge harekete geçtiği zaman, şiddet içeren spor karşılaşmalarını ve savaş filmlerini izleyen kişiler, karşı taraf kaybettiği zaman en ufak bir suçluluk hissi duymadığı gibi, taraftarı olduğu takımın kazanmasından büyük haz alıyor. Aslında vahşetin insanları büyülemesi de bu yüzden. Savaş, yaşamın sert şeklidir. Başka bir deyişle savaş aşırı uçlarda seyreden bir yaşamdır. Yapılan araştırmalar, kabilesel şiddetin Taş Devri’nden önceki zamanlara dek uzandığını ortaya çıkarttı. Hatta bu mirasın 6 milyon yıl öncesine, insan ve modern şempanzelerin ayrılmasından öncesine dayandığına ilişkin somut bulgular mevcut.TOPLU ŞİDDET OLAYLARI
Genç şempanzelerin karıştığı toplu şiddet olayları ile insanlarda genç erkeklerin başlattığı şiddet olayları arasında şaşırtıcı bir benzerlik var. Bu ikisi de karşı gruptakilere açıktan açığa meydan okumak yerine sürpriz saldırılar düzenlemeyi tercih eder. Erkek savaşçıların komşu topluluklara yaptıkları baskınlarda amaç, öldürmek veya karşı tarafı yaşadıkları yerden sürmektir. Böylece yeni topraklar ele geçirilir. Bu tür istilaların doğal ortamlardaki örnekleri Uganda’nın Kibale Ulusal Parkı’nda görmek mümkün. 10 yıl süren şempanze savaşları ürkütücü bir şekilde insanlarınkine benziyor. Park’ta görevli bilim insanı John Mitanı ve ekibinin gözlemlerine göre her 10 veya 14 günde bir 20 erkekten oluşan bir şempanze grubu düşman bölgesine baskın düzenler. Eğer kendilerinden daha kalabalık bir düşman sürüsüne rastlarlarsa, son sürat kendi bölgelerine geri çekilirler. Tam tersi tek başına dolaşan bir erkek şempanzeye denk gelirlerse, üzerine çullanırlar ve öldürünceye kadar döverler. Dişiye rastlarlarsa gitmesine izin verirler (Bu hoşgörü, onların centilmenliklerinden kaynaklanmaz. Dişinin yavrusu varsa, yavruyu annenin elinden alıp yerler). Nihai olarak bu kadar uzun süren baskınların sonucunda istilacı çetelerin saldırılarından bıkan şempanzeler bölgeden göç ederler ve yerlerini çetelere bırakırlar.CANLI VEYA CANSIZ, DÜŞMANLAR HER YERDE
İnsanların bu kana susamış doğasının köklerine inmeye çalışan modern biyoloji, bu vahşi yanımızın genlerimizden kaynaklanmış olabileceğini söylüyor. Çünkü son bulgulara göre bir grubun diğer gruba karşı olması olgusu, insanı insan yapan en temel dürtülerden biri. Tarih öncesi dönemde, grup seçilimi sayesinde insansılar dayanışmayı öğrenmişler, zihinsel kapasitelerini arttırmışlar ve girişimcilik ruhuna kavuşabilmişlerdi. Ayrıca korku da bu bağlamda çok önemli bir rol oynuyordu. Her grup, geçmişteki deneyimlerine dayanarak silahlanmadıkları veya sağlam bir savunma oluşturamadıkları zaman varlıklarının tehlikede olduğunu biliyorlardı. Tarih boyunca teknolojinin gelişiminde savaşlar itici bir güç olmuştur. Bugün insanlar, canlı veya cansız pek çok cephede savaşıyor. Örneğin tanker kazalarının neden olduğu petrol sızıntısı, enflasyon, kanser bu düşmanlardan yalnızca birkaçı. Kaldı ki düşmanın olduğu yerde zaferin de olması kaçınılmaz.SAVAŞ GEREKÇESİ
Tarihte savaşlar kabilelerin varlığının devamını sağladığı sürece her türlü savaş gerekçesi geçerliydi. Geçmişteki savaşların korkunçluğu da savaşları durdurmaya yetmedi. Savaşlara genellikle soykırım eşlik etti; bu nedenle savaşın eski topluluklardan bizlere kalan kültürel bir miras olduğunu ve savaşların tarihsel bir sapma olduğunu düşünmek yanlıştan öte, tarihi doğru değerlendirmemektir. Savaşlar ve soykırım evrenseldir ve sonsuza dek devam edecektir; herhangi bir kültürün veya dönemin tekelinde de değildir. Resme bütün olarak bakınca büyük savaşların yerini küçük savaşların aldığını görüyoruz. Bugünkü küçük savaşlar avcı-toplayıcı atalarımızın, ilkel tarım topluluklarının zamanındaki savaşların büyüklüğüne ve tipine benziyor. Uygar topluluklarda işkence, idam ve sivillerin öldürülmesi gibi uygulamalara son verilmek istense de bu küçük savaşlar ne yazık ki bu çabaları boşa çıkartıyor. Gruplararası rekabeti savaşmadan sürdürebilmek amacıyla gelişen uygarlık, iyilik ve güzellik yolundaki uzun erimli mücadeleyi başlattı. Uygar topluluklarda özveri, merhamet ve paylaşım ödüllendirilirken, bencillik eleştiri bombardımanına tutuldu. Bütün uygarlık yarışına karşın grup çatışmalarının son bulmaması, insanoğlunun içindeki iyiyi de kötüyü de ortaya çıkartması açısından hem en büyük hem de en kötü genetik mirasımızdır. CUMHURİYET BİLİM TEKNİK EKİ
Bu yazı 25429 kez okundu
Yayınlanma Tarihi : 20 Nisan 2012 Cuma, 17:32
Güncelleme Tarihi : 20 Nisan 2012 Cuma, 12:37