İçe kapanıklar dünyaya dinginlik ve derinlik kazandırıyor

Dünyanın dışa dönüklerden yana olması içe kapanıkların işe yaramaz oldukları anlamına gelmiyor. İçe kapanıklar dünyaya dinginlik ve derinlik kazandırıyor.

Dünyanın dışa dönüklerden yana olması içe kapanıkların işe yaramaz oldukları anlamına gelmiyor. İçe kapanıklar dünyaya dinginlik ve derinlik kazandırıyor.

Dünya tarihi pek çok olumlu gelişmeyi Gandi, Bill Gates ve Rahibe Teresa gibi çok sayıda içe kapanık insana borçlu. İçe kapanık insanlar, kurdukları güçlü ilişkiler, aldıkları akılcı kararlar, işe odaklanma yetenekleri gibi üstün özellikleri sayesinde dışa dönüklerin yarattığı karmaşık, heyecanlı ve gürültülü dünyayı bir dengeye oturtuyor. Kentin en göz kamaştırıcı otellerinden birinin tuvaletine tıkılıp kaldınız. Otelin salonlarından birinde bir derneğin yıllık toplantısı yapılıyor. İnsanlar birbirleriyle sohbet ederlerken, bir yandan da bir şeyler atıştırıp içkilerini yudumluyorlar. Oysa, orada olmak sizin hiç mi hiç içinizden gelmiyor. Bu yüzden tuvaletin yalnızlığına sığınıyor ve salona girme cesaretini kendinizde buluncaya dek bekliyorsunuz. Yukarıda anlatılanlar size hiç yabancı gelmiyorsa, içe kapanık bir kişiliğe sahipsiniz demektir. İçe kapanık kişiler, kimi zaman öyle bir duyguya kapılsalar da, yalnız değiller. Araştırmalar yeryüzündeki insanların %30 kadarının içe kapanık bir kişilik yapısına sahip olduğunu gösteriyor. Ne var ki, içe kapanıklığın tam olarak ne anlama geldiğini anlamak için bu kavrama bir açıklık kazandırmak gerekiyor. İlk olarak, ikisi arasında ortak özellikler olmakla birlikte, içe kapanıklık ille de çekingenlik anlamına gelmiyor. Çekingenlik ket vurulmuş davranışla nitelendirilen bir kaygı biçimidir. Çekingenlik aynı zamanda toplumsal yargı korkusunu da içerdiğinden kimi zaman insanı felce uğratabilir. Çekingen kişiler toplumsal durumlardan sürekli kaçınırlar ve korkuları yüzünden kimi zaman katılmak isteyebilecekleri ortamlardan bile uzak durmaya çalışırlar. İçe kapanık kişiler ise salt yalnız olmak istedikleri için topluma karışmaktan kaçınırlar. Ontario McMaster Üniversitesi Çocuk Duygulanım Laboratuvarı başkanı Louis Schmidt, “İçe kapanık insanlar toplumsal durumlardan rahatsız olmazlar, yalnızca topluma bulaşmamayı yeğlerler,”diyor. Dışa dönük kişilikler kalabalıklara karışmaktan güç alırlarken, içe kapanıklar bu tür toplumsal etkileşimleri bir külfet olarak değerlendirirler.

İÇE KAPANIKLIĞIN SAKINCALARI

Dünyanın dışa dönüklerden yana olması yetmiyormuş gibi, yapılan araştırmalar da ardı ardına girginlik ve sosyalleşmeyi sağlıklı olmanın bir ön koşuluymuş gibi gösteriyor. Söz konusu araştırmalardan elde edilen bulgular çok çekingen ve içine kapanık insanların HIV ve benzeri virüslere çok daha kolay yenik düştüklerini, bu kişilerin bunalıma girme olasılığının dışa dönüklere kıyasla çok daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Okulda atılgan öğrenciler kolayca eğitmenlerin gözüne girerlerken, sessizler sınıfın arka sıralarında silinip gidiyorlar. Çekingenlik: Normal Bir Davranışın Hastalıklı Duruma Dönüşmesi adlı kitabı kaleme alan Northwestern Üniversitesi İngilizce profesörlerinden Christopher Lane, “Toplumda insanların dışa dönük ve girgin olmaları bekleniyor. Açıkça belirtilmese de toplumdaki yerleşik düşünce bu yönde ve buna göre içe kapanıklık sorunlu bir kişilik özelliği olarak görülüyor” diyor.

PERDE ARKASINDAKİ ÜSTÜNLÜK

Gelgelelim, açıkça dile getirilmeyen bu yerleşik düşünce içe kapanık kişiliğin perde arkasındaki üstünlüklerini göz ardı ediyor. İçe kapanık kişilerin dostları, sayıca bir telefon kulübesine sığacak denli az olabilir, ama bu kişilerin kurdukları ilişkiler genelde çok daha güçlü ve kalıcı oluyor. İçe kapanıklar çok daha sakıngan ve bilinçli davrandıklarından her şeyi enine boyuna ölçüyor ve çok daha akılcı kararlar alıyorlar. İçe kapanık kişiler çok konuşkan olmadıklarından iyi birer dinleyici oluyorlar. Bu da onların iş yaşamlarında iyi bir yönetici olmalarını sağlıyor. Sessiz sakin kalabilme ve odaklanma yetenekleri sayesinde içe kapanıklar çok daha uzun süre tek başlarına çalışabiliyorlar. Araştırmalar bir beceride ustalaşmak ya da yeni bir görüş ortaya atmak için en iyi yolun tek başına çalışmak olduğunu ortaya koyuyor. İçe kapanıklık ve dışa dönüklük değişmez sınırları olan iki nitel bölüm oluşturmasalar da -kişilik tayfında ambivert olarak bilinen birçok kişi bu ikisi arasında kalan bir ruhsal yapıya sahiptir- bu unsurlar kişilik açısından can alıcı bir önem taşıyorlar. Kişinin içe kapanık ya da dışa dönük olması kimliğinin en az cinsiyet denli önemli bir parçasını oluşturuyor. Dışa dönüklerin ağır bastığı bir toplumun içe kapanıklar için ne denli zorlayıcı olabileceğini ve sessiz sedasız kişilerin uyum sağlamayı nasıl öğrendiklerini bilmek istiyorsanız Sessizlik: Susmayı Beceremeyen Bir Dünyada İçe Kapanıkların Gücü adlı kitabın yazarı Susan Cain’e kulak verin. Çekingen kişilerle pek özdeşleştirilmeyen bir kurum olan Harvard Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Cain, yazmaya başlamadan önce yedi yıl şirketler hukuku dalında görev yaptı. Hukuk dalında çalıştığı bu süre boyunca işinden nefret etti. Çok geçmeden araştırmacı bir kişiliğe sahip olan ve yazmaktan çok keyif alan Cain’in tatlı dilli, içe kapanık kişilik yapısının güçlü bir hukuk şirketinde çalışmaya pek de elverişli olmadığı anlaşıldı. Sonunda Cain işi bırakıp meslek yaşamını yazar olarak sürdürmeye karar verdi. Cain, “Hukuk şirketinde çalışmaya başladığımda ideal bir avukatın, gözü pek ve odak noktası olmaktan rahatsız olmayan bir kişiliğe sahip olması gerektiğini düşünüyordum, ama ben bu özelliklerin tümden uzağındaydım. Numara yapıp öyleymiş gibi davranabilirdim, ama o ben olmazdı” diyor. Numara yapmak, tam da çoğu içe kapanık kişinin küçük yaşlardan itibaren yapmayı öğrendiği bir şey. Bu maskeleme girişimi derinlerde yatan temel bir unsurun perde arkasında kalmasına neden oluyor. İçe kapanık ya da dışa dönük kişiliğin büyük ölçüde doğuştan edinilen ve hemen hemen dünyaya gelişinden itibaren insanın davranışlarını etkileyen bir özellik olduğu giderek açıklık kazanıyor.

İÇE KAPANIKLAR AŞIRI TEPKİSEL

Harvard Üniversitesi gelişimsel ruhbilim uzmanlarından Jerome Kagan’ın öncü niteliğindeki bir dizi deney de bunu ortaya koyuyor. 1989 yılında yapılan bir araştırma kapsamında Kagan ve arkadaşları 4 aylık 500 bebekten bir örnek grubu oluşturarak denekleri patlayan balonlar, renkli araçlar ve pamuklu çubuklardaki alkol kokusu gibi yeni deneyimlerle karşı karşıya bıraktılar. Bebeklerin %20 kadarı bu uyarılara şiddetli bir biçimde tepki gösterirken, yaklaşık %40’ının oldukça sessiz kaldığı ve geri kalan %40’lık bölümün de bu iki uç arasında yer aldığı görüldü. Kagan en göze çarpan tepkileri gösteren “aşırı tepkisel” bebeklerin erişkinlikte içe kapanık bir kişiliğe sahip olacakları, öte yandan çok az tepki gösteren bebeklerin dışa dönük olacakları yönünde bir kestirimde bulundu. Denekler büyüdüklerinde yapılan deneyler Kagan’ın bu görüşünde haklı olduğunu kanıtladı. 1997 yılında Aşırı Duyarlı Kişilik başlıklı bir kitabı yayımlanan ruhbilimci Elaine Aron bunun ardında yatan nedenleri açıklıyor. Aron’a göre doğası gereği içe kapanık kişilerin uyarılma eşiği ötekilere kıyasla daha düşük olabilir. İçe kapanık kişi için cehennem kesinlikle öteki insanlar değil. Ancak uyarılarla dolup taşan bir kokteyl partisi ya da beyin fırtınası seansları sinirsel devrelerin atmasına neden olabileceğinden bu kişiler insanlarla yüz yüze gelmekten olabildiğince kaçınırlar. Öte yandan, dışa dönük kişiler kafa bulmak için sürekli uyarıcılar peşinde koşan bağımlıları andırırlar. Ancak burada uyarıcı rolünü toplumsal durumlar üstlenir.

BEKLENTİLERİ YÜKSEK ANA BABALAR

Sakınma, ket vurma ve korku bile aşırı uyarılmış kişi açısından sağlıklı-hatta akılcı- uyarlamalar olabilir. Ancak bu özellikler yine de çoğu anababanın, özellikle de gözüpek kişilerin göklere çıkartıldığı bir dünyada, çocuğunda görmek isteyeceği türden özellikler değildir. Bu yüzden anne ya da babaların içe kapanık çocuklarına daha dışa dönük olmaları yönünde baskı yapmaları son derece doğaldır. Ne var ki, bu uygulama yanlış olabilir. İçe kapanıkların çevrelerine çok daha duyarlı olmaları çoğu zaman bu kişilerin başkalarının beklentilerine ters düştüklerinin bilincinde oldukları anlamına gelir. İçe kapanık hemen hemen her erişkin çocukluğunda aşırı sessiz olduğundan ötürü anaz babası tarafından, tatlı tatlı bile olsa, azarlandığını anımsayabilir. Ana babaların çekingen çocuklarını hafiften dürtüp dünyaya açılmalarına yardımcı olmaları yanlış değil, ancak yanlışlık dürtmenin ötesinde bir durum söz konusu olduğunda ortaya çıkıyor. Kaliforniya Üniversitesi ruhbilimcilerinden Jay Belsky çocuğun zarar görmesini önlemenin püf noktasının duyarlı bir yüreklendirme olduğuna dikkat çekiyor. Gelgelelim, içe kapanık kişiler bir yığın üstünlüklere de sahipler. Söz gelimi, dışa dönük kişilerin yaralanma sonucu hastaneye yatırılma olasılığı içe kapanıklara kıyasla çok daha yüksek. Dahası, dışa dönük kişiler sürekli serüven peşinde koştuklarından ya da sıklıkla yeni ilişkilere girdiklerinden bunun yaratabileceği olumsuz sonuçlara da katlanmak zorunda kalıyorlar. Hepimiz ödüllendirilmekten hoşlansak da, dışa dönüklerde ödüle duyulan aşırı düzeydeki açlık onları gözü dönmüş hırslı kişilere dönüştürebiliyor. Araştırmalar riskin bilincinde olan içe kapanık kişilerin çok daha başarılı kumarbazlar olduklarını da ortaya koyuyor. Ancak içe kapanıkların üstünlüğü yalnızca beladan kaçınmakla da ilgili değil. Florida Eyalet Üniversitesi ruhbilimcilerinden K. Anders Ericsson iş arkadaşı ya da takım arkadaşı olmadan, tek başına sürdürülen eğitimin -sporda olsun, müzikte ya da herhangi bir başka meslek dalında olsun- üstün becerilere ulaşmanın temelini oluşturduğuna inanıyor. Ericsson ve arkadaşlarının daha sonraki araştırmaları usta satranç oyuncuları, atletler ve hatta sınavlara hazırlanan üniversite öğrencileri için de benzer sonuçların geçerli olduğunu ortaya koyuyor.

KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ VE DENGE

Ancak hepimizin doğuştan birtakım güçlü özelliklere sahip olması kimi zaman kişiliğimizin sınırlarını zorlayamayacağımız anlamına gelmiyor. Amacımıza ulaşmak uğruna temel kişilik özelliklerimizin dışına çıkabileceğimiz görüşünün temelinde üç farklı kişilik özelliğinin dengelenmesi yatıyor. Bunlardan ilki doğuştan gelen ve bizlerin içe kapanık ya da dışa dönük olmamızı belirleyen biyogenik kimliğimiz. İkincisi kültür, aile ve dinin beklentilerine göre belirlenen toplumsal kökenli (sosyogenik) kimliğimiz, üçüncüsü de kişisel istekleri ve önemsediklerimizi içeren zihinsel ya da ruhsal (ideogenik) kimliğimizdir. İçine kapanık bir insan, söz gelimi kitaplıktan dışarıya adımını atmadan, sessiz sakin yaşamını sürdürebilir. Ne var ki, bu durumda ideogenik kimliği açlık çeker. Kimi zaman soğuk terler dökerek yapmaya çalışsa da, en çok önemsediği şeyleri yapmanın özlemini duyar. Kişinin işleri oluruna mı bırakması gerektiği, yoksa olayların üzerine gidip değişmesi, gelişmesi ve meydan okuması mı gerektiği sorusunun yanıtı yaşamdan neler beklediğine bağlı. İçe kapanık insanlar sabah uyandıkları andan akşam yatağa yattıkları ana dek dışa dönük bir kişinin dünyasında yaşarlar ve kimi zaman da evlerinden çıkmamayı yeğlerler. Doğuştan edinmiş olduğumuz özellikler bizleri tanımlasa da, bu durum bizlerin bu özellikler tarafından kontrol edildiğimiz anlamına gelmez. CUMHURİYET BİLİM TEKNOLOJİ EKİ

Paylaş

Görüntülenme:
Yayınlanma Tarihi:30 Mart 2012

© 2024e-Psikiyatri.com, bir NPGRUP sitesidir,
e-Psikiyatri.com bir NPGRUP sitesidir. Bu sitede verilen bilgiler, site ziyaretçilerinin/hastaların hekimleriyle mevcut ilişkilerini ikame etmek değil, desteklemek için tasarlanmıştır. Bu sitede yer alan bilgiler bir hekime danışmanın yerine geçmez. Tüm hakları saklıdır.